Sanatını inancıyla besleyen bir entelektüel: Sezai Karakoç
Edebiyat ve düşünce hayatını "Diriliş Nesli" dediği yeni bir gençliğin yetişmesine adayan şair, yazar ve fikir adamı Sezai Karakoç'un vefatının üzerinden bir yıl geçti.
Tam adı Ahmed Sezai Karakoç olan usta edebiyatçı, 22 Ocak 1933'te, Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkas cephesinde çarpışırken Ruslara esir düşen tüccar Yasin Bey ile Emine Hanım'ın oğlu olarak Diyarbakır Ergani'de dünyaya geldi.
Çocukluğu Ergani, Maden ve Piran’da (Dicle) geçen Karakoç, ilkokulu 1944'te Ergani'de tamamladı. Aynı yıl parasız yatılı kaydolduğu Maraş Ortaokulunu 1947'de bitiren şair, 1950'de Gaziantep Lisesinden mezun oldu.
İlkokulda Battal Gazi kitaplarını, Ahmediye ve Muhammediyeleri okuyup, dinleyen Karakoç, ortaokulda ise Namık Kemal, Ziya Paşa, Tevfik Fikret ve Ziya Gökalp'in eserlerini okudu.
Okumaya büyük bir sevgi besleyen usta kalem, lise yıllarında Batı klasiklerine başladı.
Kısakürek'le tanıştıktan sonra bir daha hiç ayrılmadı
Necip Fazıl Kısakürek'in çıkardığı Büyük Doğu dergisinin tutkulu bir okuyucusu olan Sezai Karakoç, daha sonra kazandığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinin (SBF) sınav sonuçlarını beklerken, Necip Fazıl ile tanışmak üzere yanına gitti ve onunla tanıştıktan sonra bir daha hiç ayrılmadı.
Sezai Karakoç, 1950’li yıllarda Büyük Doğu’nun sanat edebiyat sayfalarını yönetti, 1955'te de üniversitenin maliye bölümünden mezun oldu.
Maliye Bakanlığında Hazine Genel Müdürlüğü Dış Tediyeler Muvazenesi bölümünde 1955'te çalışmaya başlayan edebiyatçı, girdiği sınavı kazanarak 11 Ocak 1956’da maliye müfettiş yardımcısı oldu. Karakoç, 1959'da gelirler kontrolörü olarak İstanbul'a atandı, görevi gereği yurdun birçok yerini görme imkanı buldu. Askerlik vazifesini ise 1960-1961'de Ankara ve Ağrı'da yaptı.
İlk yazıları Büyük Doğu'da yayımlandı
İlk yazılarını 1950'li yıllarda Büyük Doğu'da yayımlayan Karakoç, 1963'ten itibaren Yeni İstanbul gazetesinde "Karakoç" imzasıyla günlük yazılar kaleme aldı.
Yazar Karakoç, 1974'e kadar aralarında Yeni İstiklal, Babıalide Sabah ve Milli Gazete'nin de bulunduğu gazetelerde günlük yazılar yazmaya devam etti ve 1975'ten itibaren kendi çıkardığı "Diriliş" dergisi dışında hiçbir yerde yazmadı.
Türk edebiyatının en sevilen şiirlerinden biri haline gelen "Mona Rosa" şiiriyle okuyucunun kalbinde taht kuran Sezai Karakoç, şiir ve yazılarında, dergilerinde, kitaplarında ortaya koyduğu dünyayı gerçekleştirmek üzere 1990'da Diriliş Partisini kurdu. Karakoç, 7 yıl partinin genel başkanlığı görevini yürüttü. Diriliş Partisi, 19 Mart 1997'de kapatıldı.
Müslümanların uyanışına eserleriyle emek verdi
Dünya savaşlarından yenik çıkan İslam dünyasının yeniden dirilişini amaç edinen ve bu uğurda, yazı hayatı boyunca "diriliş" kavramı çevresinde zinde bir bilinç uyandırmaya çalışan fikir adamı, başta şiir, siyaset ve düşünce olmak üzere, dünya Müslümanlarının uyanışına eserleriyle emek verdi.
Düşünce dünyasını sistematize eden diriliş kavramını ilk kez 1954'te kullanan Karakoç'un Tunus ve Cezayir’deki bağımsızlık savaşlarını konu alan "Bir Milletin Basübadelmevti" yazısının yer aldığı ilk dergi girişimi Yeni Ay, savcılığın izin vermemesi sebebiyle dağıtıma çıkmadan toplatıldı.
Karakoç,ikinci dergi girişimini ise üniversite son sınıftayken iki sayı çıkan "Şiir Sanatı" dergisiyle yaptı. Garip akımının yalınlaştırdığı şiir ortamına bir lirizm aşısı yapan dergide Karakoç'un yanı sıra Cemal Süreya, Gülten Akın, Orhan Duru, Muzaffer Erdost, Rami Ayas, Seyfettin Başçıllar, Erdal Öz, Nuri Pakdil, Güner Başar, Nahit Güçlü, Baha Galip Tunalıgil, Abdullah Rıza Ergüven ve Şahinkaya Dil'in şiirleri yer aldı.
Diriliş dergisiyle bir neslin fikir dünyasını yoğurdu
Yayımlandığı yıllarda içerdiği yazılar nedeniyle defalarca kapatılan ve toplatılan Diriliş dergisi, bir edebiyat ve sanat dergisi olmasının yanı sıra, İslam düşüncesi ve siyasetinin şekillendiği bir yayın organı da oldu.
Dergide, bir taraftan Seyyid Kutup, Malik b. Nebi, Muhammed Hamidullah, Malcolm X, Muhammed İkbal, S. Hüseyin Nasr Türk okuyucusuyla tanıştırılıp, çağdaş Afrika edebiyatı tercüme edilirken, bir taraftan da başta Mesnevi olmak üzere Kuşeyri, İbni Hazm, Niyazi Mısri, Muhyiddin Arabi, Firdevsi, Aziz Mahmut Hüdai'nin eserleri tercüme edildi.
Doğu kadar Batı düşüncesi ve edebiyatına da açık olan Diriliş'te,Kierkegaard, Heidegger, Rene Guenon, Erich Fromm, Goethe, Rimbaud, Rilke, Ezra Pound, Virginia Wolf ve Faulkner'in de aralarında bulunduğu çok sayıda edebiyatçının yazı ve şiirleri okuyucuya sunuldu.
Sezai Karakoç, yazın hayatı boyunca kendi adının yanı sıra Mehmet Leventoğlu, Zülküf Canyüce, Sait Yeni, M. Cemil, Mehmet Yasin, M. Yasin, Mehmet Yasinoğlu, Zafer Karip, M.B.Y., S.K., S.Y., M.L., M.Y., M.S. Karakoç, Mehmet C. Güneş müstearlarını kullandı.
Usta edebiyatçı, 1968'de "MTTB Millî Hizmet Armağanı", 1970'de sürgündeki Macar yazarlarının takdir ve şükranlarının nişanesi olarak "Gümüş Hürriyet Madalyası", 1982'de "Türkiye Yazarlar Birliği Hikaye Ödülü", 1988’de "Üstün Hizmet Ödülü", 1991'de ise 22. Dünya Şairleri Kongresinde "World Academy of Art and Culture Ödülü"ne layık görüldü.
Adı, Diyarbakır’da bir bulvara da verilen Sezai Karakoç, 16 Kasım 2021'de İstanbul'daki evinde kendi ifadesiyle "dünya sürgünü"nü tamamladı. Karakoç'un cenazesi "Şehzadebaşı'nda Gün Doğmadan" şiirinde "Yerleşecek yer aramamak, caminin avlusunda, soğuk bir taşa oturmak, gün doğmadan Şehzadebaşı'nda" mısrasıyla yer verdiği Şehzadebaşı Camii Haziresi'ne defnedildi.
Edebi ve düşünce hayatını diriliş nesli olarak tanımladığı gençliğin yetişmesine adayan Karakoç'un şiirleri Büyük Doğu, Hisar (1951-54), Mülkiye (1952-53), İstanbul (1953-57) Şiir Sanatı (1955), Hamle (1955), Pazar Postası (1957-58), Türk Yurdu (1959), Hür Söz (1961), Soyut (1965), Hilal (1965) ve Diriliş (1960-92) dergilerinde yayımlandı.
Usta kalemin "Mona Roza" şiiri, 1950'li yılların başlarında büyük ilgi görürken, ikinci şiiri "Rüzgar" ise 1951'de Hisar dergisinde çıktı.