Mahkemelerde artan iş yükü, adaletin zamanında tecelli etmesinin önünde ciddi bir engel teşkil ediyor. Çoğu zaman yargılamalar yıllarca sürebiliyor ve yargılama sonucunda verilen karar, tarafları memnun etmeyebiliyor.
KTO Karatay Üniversitesi Hukuk Fakültesi akademisyenlerinden Dr. Öğr. Üyesi Aytekin Çelik, mahkeme yargısına alternatif çözüm yöntemlerinin başında tahkim ve arabuluculuğun geldiğini söyleyerek, tahkim kavramına açıklık getirdi; “Tahkim, tıpkı mahkeme yargısı gibi yargılama temelli bir çözüm yöntemidir. Dolayısıyla tahkimde de bir yargılama yapılır ancak mahkeme yargısından farklı olarak yargılamayı yapacak olanlar yani hakemler taraflarca seçilir. Mahkeme yargısından farklı olarak tahkimde verilen karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvurulması mümkün değildir. Sadece bazı durumlarda kararın iptal edilebilmesi muhtemeldir. Bu sebeple tahkimde mahkeme yargısına göre daha kısa bir süre içerisinde uzman hakemler tarafından karar verilebilmesi mümkündür” dedi.
“Tahkimde Uyuşmazlıkların Çok Daha Kısa Sürede Çözülebilmesi Mümkündür”
Çelik, davalardaki karar sürelerine değinerek; “Mahkeme yargısında bir davanın ilk derece mahkemesinde karara bağlanma süresi ortalama 326 gündür. Ticaret mahkemelerinde bu süre ortalama 586 güne çıkmaktadır. Buna karşılık tahkimde uyuşmazlığın birkaç aylık süreçte çözüme kavuşturulması olasıdır. Örneğin sigorta uyuşmazlıklarında söz konusu olan tahkimde uyuşmazlıkların karara bağlanma süresi ortalama 85 gündür” şeklinde konuştu.
Tahkim süreci hakkında bilgi veren Çelik; “Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözülebilmesi için kural olarak tarafların bu konuda anlaşmış olmaları gerekir. Taraflardan sadece birinin tahkime başvurması yeterli değildir. Bu sebeple uyuşmazlıklarını tahkim yoluyla çözmek isteyen kişilerin uyuşmazlık çıkmadan önce veya uyuşmazlık çıktıktan sonra bu hususta anlaşmış olmaları gerekir. Ancak bazı uyuşmazlıklarda taraflar arasında tahkim anlaşması bulunmasa bile tahkim yoluna başvurulması zorunludur. Örneğin bazı tüketici uyuşmazlıklarında tüketici hakem heyetlerine başvurulması bu duruma örnek olarak gösterilebilir” ifadelerine yer verdi.
“Arabuluculukta Tarafların Menfaatlerine Göre Hareket Edilir”
Alternatif çözüm yöntemleri arasında yer alan arabuluculuk konusunda da bilgiler veren Çelik; “Arabuluculuk, mahkeme yargısı ve tahkimin aksine bir yargılama yöntemi değildir. Söz konusu yöntemlerden farklı olarak arabuluculukta her iki tarafın da menfaatlerine uygun bir çözüm yolu bulunmaya çalışılır. Arabulucu, sistematik teknikler kullanarak tarafların menfaatlerini kavramalarına ve menfaatlerine uygun bir çözüm yolu bulmalarına yardımcı olur” şeklinde konuştu.
Arabuluculuğun mahkeme yargısı ve tahkimden farklı olarak uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak bir karar verebilmesinin mümkün olmadığının altını çizen Çelik; “Arabuluculuk süreci sonunda anlaşmak veya anlaşmamak tamamen tarafların inisiyatifindedir. Süreç sonunda taraflar anlaşırlarsa artık uyuşmazlık konusunun tekrar mahkeme yargısının önüne getirilebilmesi mümkün değildir” diye konuştu.
“Yüz Binlerce Uyuşmazlık Arabuluculuk Yoluyla Çözüme Kavuşturulmuştur”
Tarafların anlaşması halinde, anlaşmanın kapsamının da taraflarca belirlendiğini ifade eden Çelik; “Uyuşmazlıkların arabuluculuk yoluyla çözümlenebilmesi için tahkimde olduğu gibi tarafların bu konuda anlaşmış olmaları gerekir. Bazı uyuşmazlıkların çözümünde mahkeme yargısına başvurulmasından önce arabuluculuk yöntemine başvurulması zorunludur. Örneğin işçi-işveren uyuşmazlıklarında, ticari uyuşmazlıklarda, tüketici uyuşmazlıklarında bazı durumlarda arabulucuya başvurulmadan mahkeme yargısına başvurulması mümkün değildir. Bir başka ifadeyle söz konusu durumlarda tarafların dava açabilmeleri için arabuluculuk süreci sonunda anlaşamamış olmaları gerekir. Arabuluculuğun Türk Hukukunda uygulanmaya başlandığı 2013 yılından bu yana yüz binlerce uyuşmazlık, arabuluculuk yoluyla çözüme kavuşturulmuştur” ifadelerine yer verdi.