Kızınız bıçakla elini kestiğinde, koşarken bileğini incittiğinde ya da oğlunuz futbol ya da basketbol oynarken ayağını yada kolunu kırdığında, bisiklet sürerken düşüp yaralandığında, kime başvurmanız gerektiğini veya hangi uygulamanın uygun olacağını bilirsiniz; sonuçlar hakkında da az çok fikriniz vardır. Ancak çocuğunuz okulda sorunlar yaşıyorsa, evde sıkıntıları varsa, arkadaşlarıyla ilişki kurmakta zorlanıyor, öğretmeninden ya da diğer çocukların ailelerinden şikayet geliyorsa, anksiyete ya da depresyon belirtileri gösteriyorsa, sizin için yanıtsız pek çok soru var demektir. Bu normal bir davranış mı yoksa endişelenmeye gerek var mı? Okulda ya da arkadaşlarıyla ilgili yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Olanlar sizin hatanız mı? Ne yapmanız gerekiyor? Bekleyip ne olacağını mı görmelisiniz, yoksa bir uzmandan yardım mı istemelisiniz?
Bir çocuğun sorunlu davranışlarının “geçici bir durum” mu yoksa daha ciddi bir durum mu olduğunu belirlemek zordur. Anne ve babalar çocuklarında problem davranışların olduğunu fark ettiklerinde bu gibi soruları kendilerine ya da yakın çevrelerine sık sık sorarlar; endişelerini gidermeye çalışırlar.
Bazen de problem davranışlar örtülürler.Anksiyeteyle iç içe yaşarken onu görmezden gelmek için elimizden geleni yaparız:
Kıyafet takıntısı olan bir çocuğu çok kararlı ve şahsiyetliolarak yorumlayabiliriz.
Kaybetmeye tahammülü olmayan kaygılı bir çocuğun bir arkadaşını başkası ile paylaşmamasını ‘lider ruhlu’ olarak yorumlayabiliriz.
Yeni bir kıyafet alındığında giyemeyen çocuğu ‘tutumlu’ olarak yorumlayabiliriz.
Oyuncaklarını sıra sıra muntazam dizeni, üstüne su damlası değdiğinde bile ısrarla kıyafetlerini değiştiren, sık sık elini yıkayan bir çocuğu ‘titiz, tertipli’ olarak yorumlayabiliriz.
Oysa buna benzer pek çok davranış, çocuklarda var olan anksiyeteden, kaygıdan oluşmaktadır. Problem davranış her neyse çocuğun kendini beğendirebilmek, kabul ettirebilmek, sevdirebilmek adına başvurduğu, alttan almalarında, mecbur hissettiği aşırı paylaşımlarında, birinci olmak için verdiği kendini paralayacı çabalarında gizli olabilir. Problem davranış çocuk için ailesi tarafından giderilmeyen ihtiyacı her ne ise bu ihtiyacını gidermeye yönelik ortaya çıkar ve mutlaka bir amaca hizmet eder.
Bazen de bazı çocuklar sorunsuz bir şekilde gelişimlerine devam ederlerken örneğin; 8 yaşına geldiklerinde birden bire küstah bir tavırla anne babalarına artık bağımsız olduklarını göstermeye başlar ve ergenlik dönemlerinde de sürekli olarak ruhsal değişimler göstererek isyankar bir tutum sergilerler. Ya da önceleri yemek seçmeyen bazı çocuklar sadece “belli yemekleri belli bir şekilde yemek zorunda olduklarını, yoksa bir şeylerin kötü gideceğini “ söylemeye başlarlar. Her zaman düzenli yemek yiyen bazı çocuklar da, son zamanlarda neredeyse hiçbir şey yemez olurlar; bazılarıysa okula gitmeyi birden bire reddetmeye başlarlar.
Çocuklarda bunlar gibi yada bunlardan farklı olarak ortaya çıkabilecek problem davranışlar görüldüğünde ‘Çocuktur geçer! Görmezden gelin!’ gibi yakın çevremizden duyduğumuz sözler kötü öğütlerdir.
Bazı aileler de kendileriyle ya da çocuklarıyla ilgili bir problem olduğunda psikoloğa gitmek için defalarca düşünürler, sorunları çözmek için kendilerince çeşitli yöntemler denerler ve işin içinden çıkamayıp sorunu çözemediklerinde en son çare psikoloğa giderler. Tabi durum böyle olunca da problem davranış iyice ilerler ve bu da problemin çözümünü zorlaştırır.
Uyum sorunları ve davranış bozukluklarının pek çoğunda psikolojik yardım almak gerekir ve çoğunlukla bu alınan yardım tek başına problemin çözümünde etkili olur. Çocuklarda ortaya çıkabilecek uyum ve davranış bozukluklar; gece korkuları, fobiler, kaygı bozuklukları, öfke ve saldırganlık, dışkı tutma ve kaçırma, tırnak yeme, altını ıslatma, yalan söyleme , tikler, kekemelik, kardeş kıskançlığı, okul sorunları, içe kapanıklık, aşırı inatçılık, uyku bozuklukları…vb. olabilir.
Örneğin küçük çocukların anneye bağlılık göstermeleri ve yalnız kalmak istememeleri doğal bir davranıştır.Ancak çocukların 4-5 yaşlarına gelmesine rağmen hala anne ve babasından ya da sevdiği birinden ayrı kalmakta çok zorlanması, büyük bir sıkıntı ve huzursuzluk yaşaması normal bir davranış olarak kabul edilmez.Çünkü bu yaşa gelen çocukların artık anne ve babasından ayrı kalabilmeyi öğrenmesi ve ebeveynlerinden ayrı kaldıkları zaman yaşadıkları sıkıntıya katlanabilmesi beklenir. Ayrılık kaygısını yoğun olarak yaşayan çocuklar okul yaşlarına geldiklerinde bile anne ya da babalarıyla uyumaya devam ederler ve annelerinden bir an bile olsa ayrı kalmak istemezler. Ayrı kaldıklarında büyük bir endişe ve kaygı yaşarlar; ağlama krizleri görülebilir. Okul çağına gelmiş bir çocuğun ayrılık kaygısı problemi çocuk okula başladığında daha da kendini gösterir; okulda anneden ayrılması gerektiği için problem davranış ve çocuğun kaygısı tetiklenir. Bu durum hem çocuk için, hem anne için hem de öğretmenler için oldukça sıkıntılı bir süreç olur. Anne çocuğu için sürekli endişelenir ve çocuğunu okulda bırakıp gitmek istemez. Öğretmen sıkıntılıdır çünkü sürekli ağlayan ve annesini yanında isteyen bir çocuk diğer çocuklar için de sınıfın düzeni için de problem olur.
Çocuktur, alışır! diyerek günler, haftalar, aylar geçer... Bazı çocuklar zor da olsa bu sıkıntılı süreçle başetmeyi öğrenebilir ve alışabilir. Ama bazı çocuklar bir türlü alışamaz ; okula devam etmesi zorlaştığı gibi sosyal ilişkilerde ve aile yaşantısında ciddi zorluklar ve kısıtlamalar oluşabilir. Çocuk için okula gitmek yoğun anksiyete kaynağı haline gelir ve en sonunda çocukta okul fobisi oluşabilir.
Okul fobisi oluştuğu zaman da, çocuklarda genellikle okula gidiş saatlerinde ya da okulda baş gösteren baş ağrısı, mide bulantısı,karın ağrısı gibi somatik belirtiler ortaya çıkabilir. Bazı aileler tarafından bu durumlar pek ciddiye alınmaz; bu somatik yakınmalar bahaneler olarak değerlendirilir ve çocuk okula gitmek konusunda ya da farklı koşullarda anneden ayrılması konusunda zorlanır. Çocuklar kaygı ve korkularını dile getirmek konusunda isteksiz olabilirler ya da dile getiremeyebilirler.
Bu sorunlar çok yaygın olarak görülür ve pek çok aile bu gibi durumları yardım almayı gerektirecek bir durum olarak görmez. Bu gibi problemlerin kendiliğinden geçeceğini düşünür ya da sorunu gidermek için çocuğunun ruhuna ve gelişimine kalıcı zararlar verebilecek sağlıksız yöntemler denerler, çocuklarını cezalandırarak sorunu halledebileceklerini düşünürler.
Bu kaygı ve korkuların çocuğun elinde olmadan yaşadığı durumlar olduğu ve bunları kontrol edemediği unutulmamalıdır.Bu kaygı ve korkuları yüzünden çocuk azarlanmamalı, dışlanmamalı, cezalandırılmamalı, ayıplanmamalıdır. Bu gibi olumsuz tepkiler problem davranışları çözmede etkili olmadığı gibi aksine kaygı ve korkularını tetikleyerek çözülmesi daha da zorlaşan bir durum haline dönüşebilir.
Örneğin aileler tırnaklarını yiyen çocuklarını baskı yoluyla veya çeşitli cezalarla bu alışkanlıklarından vazgeçirebilirler; fakat sorun daha sonra tekrar edebilir ya da başka bir forma girerek yer değiştirebilir(altına kaçırma gibi). Aslında burada yapılması gereken bu soruna yol açan duygusal sebepleri ortadan kaldırmak ve anne-babanın çocuğa karşı tutumunu değiştirmektir. Bu da ancak bir psikolog tarafından daha kolay anlaşılabilir ve çözülebilir.
Aile içi sorunlar ve yaşamdaki belirgin değişiklikler, boşanma, aile bireylerinden birinin ölümü, bakıcının değiştirilmesi, şehir veya ev değişikliği, okula başlama, kreşe başlama, kardeş doğumu ve annenin ise başlaması gibi yaşam değişiklikleri çocuklar için önemli duygusal sorunlara yol açabilir. Yetişkinler gibi, çocuklar da bu tip değişimlerden etkilenirler ve olaylara kendilerince farklı anlamlar yükleyerek bu problemleriyle baş edemeyebilirler. Bu değişimlerden önce psikoloğa başvurarak çocukların bu değişimle baş edip edemeyeceklerini öğrenmekte ve bu olayların çocuklara nasıl anlatılabileceği konusunda yardım almakta yarar vardır. Özellikle boşanma ve kardeş doğumu konularında mutlaka danışmanlık alınması gerekir; birçok çocuk bu yaşamsal değişimlerden olumsuz yönde etkilenmekte, çeşitli problem davranışlar geliştirerek baş etmeye çalışmaktadırlar.
Bunlar gibi ya da bunlardan farklı zor dönemlere hazırlıklı olan, ihtiyaç duydukları yardım konusunda farkındalıkları olan anne ve babalar bu dönemlerde çocuklarına karşı olan tutumlarını gözden geçirir ve gerekli değişikleri yaparlar. Böylece çocuklar bu dönemlerini daha kolay atlatabilirler.
Çocukluğun, bazı yetişkinlere göre hayatın bütün zorluklarından, sorumluluklarından ve sorunlarından uzak olunan bir dönem olduğu dşünülebilir ve buna inanmak isteyebilirler.Ancak çocuklar da yetişkinler gibi hayatlarının bazı dönemlerinde birtakım sorunlarla karşılaşabilirler.Yetişkinler yaşadıkları sorunlar ile başetmek için harekete geçerek, inisiyatif kullanabilirler ya da kendilerini ifade etmekte, duygularını anlatmakta zorlanmayabilirler.Ancak çocuklar tek başlarına problem çözme konusunda yetersizdirler ve duygularını dile getirme, kendilerini ifade etme konusunda henüz tecrübesizdirler. Bu konuda onlara yetişkinlerin desteği ve yardımı gereklidir.
Unutmayın, sorun düşündüğünüzden çok daha ciddi olabilir! Çocuğunuzu çok iyi koşullarda yaşatabilirsiniz; ama daha sağlıklı ve mutlu, daha güvenli ve sosyal, daha zeki ve kendini geliştiren bireyler yerine problemleriyle sağlıklı bir şekilde baş edemeyen bireyler yetiştirebilirsiniz!
Yetiştirilme Tarzımız Bizi Nasıl Koşullandırır?
Hepimiz belli özelliklerle dünyaya geliriz. Annemizin, babamızın ve onların soylarının genetik özellikleri ile belli bir kişiliğe eğilimli olarak doğarız. Ailemiz ve çevremiz tarafından bize uygulanan ve sunulan öğretim, disiplin ve örneklendirme (model olma) yöntemleri de bizim şu andaki kişi olmamıza katkıda bulunmuştur ve bulunmaya da devam etmektedir.
Özdeş ikizlerin bile kendilerine ait farklı özellikleri vardır ve hayatla mücadele etme yöntemleri, kişilikleri farklı olabilir. Biri macerayı seven, girişken, kararlı iken; diğeri kararsız, utangaç ve çekingen olabilir.
Hepimizin kişilik özellikleri farklılıklar gösterir. Bu temel özelliklerimiz çoğunlukla bizi büyüten ve bizim gelişimimizle ilgilenen kişiler tarafından desteklenmiş, telkin edilmiş, kuvvetlendirilmiş, sömürülmüş ya da bastırılmıştır. Örneğin birileri tarafından bize sakar, aptal, yaramaz, lüzumsuz, utangaç olduğumuz yeterli sıklıkta söylenirse, biz de bir süre sonra buna inanmaya başlarız. Oluşan bu inancımızla birlikte bir davranış örüntüsü oluştururuz ve bu davranışın kendi davranışımız olduğuna inanırız.
Küçük çocuklar öğrenebilmek için doğal olarak etrafı ve dünyayı keşfetmek, denemek ve herşeyi yaşamak isterler. Genellikle aileleriyle ilk çatışmaları da bununla başlar. Anne ve babalar bebeklerinin tehlikeli olduğunu düşündükleri birşey yaptıklarını görürlerse, onları korumak için hemen müdahale ederler. Çoğunlukla da kontrolü elde tutma çabasıyla kızarlar, bağırırlar gereğinden fazla tepki gösterir; hatta ceza verirler. Bu, çevresindeki dünyayı keşfetmeye çalışan çocuğunun doğal güdülerini engellemeye çalışan kötü anne baba örneği de değildir, bir suç da değildir. Bu çocuğuna karşı sevgi veya korku duyguları tarafından yönlendirilen disiplin ve kontroldür.
Hemen hemen hiçkimse iyi anne baba olma konusunda bir eğitim almaz ve bu hayatın belki de en ilginç taraflarından biridir. Ana babalığın ardındaki psikoloji bu kadar önemliyken pek azımız bu konuyu önemseriz ve kendimizi tam da bu işin ortasında bulmadan öğrenmeye çalışırız.
Eski büyük aile düzeninde görülen kuşaktan kuşağa doğal öğrenme süreci bu günlerdeki yaşam tarzımız sebebiyle yok olmaya başladı. Bugün değerlerinin ya da deneyimlerinin kötü veya yanlış algılanmasından ya da çağdışı kalmaktan korkan dedeler, babaanne veya anneanneler torunlarına birşeyler öğretme konusunda tereddüt ediyorlar,çekiniyorlar.
Anne babalar olarak elimizden geleni yapıyoruz ama bize göre en iyi olan şeyin çocuğumuz açısından da öyle olması gerekmiyor. Anne babasının kurmaya çalıştığı disipline tepki gösteren çocuk kendisini engellenmiş, öfkeli, kaygılı ve umutsuz hissetmeye başlar. Onaylanmama, engellenme ya da anne babasının kendisine kızacağı kaygısıyla bazı çocuklar yeni birşeyi denemeye korkarlar, çekinirler. Bir çocuğun gelişimi için övülme ve onaylanma olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır.Çocuklar, kendilerini iyi hissettikleri ve çabalarının desteklenip, onaylandığını ortamlarda gelişip serpilirler.
Şimdi gelin biraz gerilere gidelim; Çocukken bazı çatışmalar yaşadığınız bir zamanı anımsayın, düşünün. Belki de sizin yapmayı çok istediğiniz bir şey vardı ve anne babanız ya da o zamanlar sizinle ilgilenen, sizden sorumlu olan başka birisi sizi bu isteğinizden vazgeçirmeye çalıştı. Belki de kesin ve etkin bir şekilde size engel oldular ve o işi yapmanızı yasakladılar. Hatta belki de sizi korkutup cezalandırdılar ya da sizi tehdit ettiler. Onaylanmak ve herkesi memnun etmek için isteğinizden vaz mı geçtiniz? Yoksa sonuçları göze alarak o işi yapmaya devam mı ettiniz? Anne babanız ya da öğretmeniniz yeterince güçlü bir tepki gösterdiyse eğer büyük bir olasılıkla vazgeçtiniz. Belki sizin için kolay oldu; belki kendinizi engellenmiş, hayal kırıklığına uğramış ya da rahatlamış hissettiniz. Belki de en çok önem verdiğiniz şey anne ve babanızı memnun etmekti.
Çocukken hissedilen en büyük korku, anne ve babamızın sevgisini kaybetme ve bu sevgiyi hissedememe olasılığıdır;
'Eğer.... yaparsan artık seni sevmeyeceğim. Eğer yaparsan annen artık seni sevmeyecek. Eğer yaparsan babanı küstürürsün.' gibi çocuğa karşı kullanılan cümleler, pekçok çocuğu karşılaştıkları baskıyla mücadeleye devam etmekten caydırmaya yeter. Belki bu şekilde çocuğu eğitmek ve disiplin etmek görünürde işe yarar, yaşamlarını güvenli bir şekilde sürdürürler.Anne ve babalarına ya da birlikte yaşadıkları yetişkinlere sorun yaşatmadan çocukluklarını geçirirler. Ancak çocuklar büyüdükçe ve herbiri artık bir birey olmaya başladıkça, ailelerinin onlara sağladığı güvenli ortamdan uzaklaşmaya başlarlar. Bu da çocuğun daha önce öğrenemediği, bilinç düzeyinde varolmayan yeni korkuların gelişmeye başlaması anlamına gelir.
Macera dolu olanlar dışındaki değişikliklerin hemen hepsi az ya da çok kaygı oluşturur, acı verir. İlk kez okula başlamak, ilk kez sınıfın önünde yüksek sesle birşeyler okumak ya da öğretmenin sorduğu soruya cevap vermek durumunda olmak, ilk kez diş doktoruna gitmek, ilkokuldan ortaokula geçmek...vb. bu gibi durumların hepsi bir çocuk için değişikliktir ve çocuk açısından bakıldığında ürkütücü olabilir.
Başarısız olmak veya alay edilmek hemen hepimizin en büyük korkuları arasında yer alır. Bulunduğumuz ortamdaki insanlardan en azından birinin bizi onayladığını, desteklediğini, kabullendiğini duymak ve hissetmek isteriz.Çünkü böyle hissetmek bizim kendimizi güvende hissetmemizi sağlar. Tam tersi durumda da varlığımızın tehdit edildiği hissine kapılırız; başkalarının bizimle alay etmesi, bulunduğumuz ortamdaki diğer kişilerden farklı olduğumuzun hissettirilmesi, dahil olmak istediğimiz grubun bizi dışlaması gibi durumlar yaşamak bu nedenle tahammül edilemezdir.
Çocukluktan çıkıp bağımsızlığa doğru ilerleyen gençler için başedilmesi gereken sıradaki bir diğer sorun, anne babalarının kendilerini rahat bırakmasını sağlamak olarak karşılarına çıkar. Gencin yetişkin olabilmesi için anne-baba bağımlılığından kurtulması gerekmektedir; diğer yandan bir anne ya da baba için kendi yaşamını sürdürebilmesinin ana nedeni çocuğunun kendisine ihtiyaç duyması olabilir. Böylesi patolojik bir durumda anne ya da baba çocuğunu elinde tutabilmek ya da onu kaybetmemek adına elinden geleni yapar.Bu durum çocuğu psikolojik olarak anneye ya da babaya o kadar bağımlı yapar ki, annesi ya da babası öldüğünde ya da herhangi bir nedenle ayrı yaşamak zorunda kaldığında çocuk bir yetişkin bile olmuş olsa bu kayıp durumunu kaldıramaz; ruhsal bir çöküntü, psikolojik bir hastalık yaşar ya da hayatının geri kalanını sürekli endişe yaşayarak geçirir.
‘Annenin ya da babanın korkusu bazen çok daha uç noktalara gidebilir:
Bunu yapmamalısın, sana zarar verebilir. Burada annenin yanında otur. Eğer oraya çıkarsan düşersin, kolun kırılabilir.’ gibi telkinler çocuğun annesinin yanında 'güven' içinde oturmasını sağlarken, çocuk parkta kaydırağa tırmanan çocukları izler. Diğer çocuklar gibi denemeye, oynamaya cesaret edemez, çünkü zihninin bir tarafında güvende olmak demek diğer çocuklar gibi tehlikeye atılmayıp annenin yanında oturmak demektir. Annesi tarafından yapılan olumsuz telkin ve uyarılarla bu düşünce şekillenmeye başlar bilinçaltında ve diğer ortamlarda da bilinç bunu genellemeye başlar:
'Çocuğum beni gözünün önünden ayırmaya korkuyor' bu sözleri söyleyen anneler, muhtemelen daha önce korkmayan çocuklarına, korkması gerektiği yönünde telkinlerde bulunmuştur ve artık çocuğun da içine şüphe ve endişe tohumları ekilmiştir.
'Bunu bensiz yapamazsın', 'Bunu yapmak için bana ihtiyacın var.' sözleri de çok sık söylendiği zaman çocukta çok derin bir etki oluşturan bir diğer masum telkindir. Çocuk bu sözleri anne ve babasından ya da başka birinden o kadar çok duyar ki artık buna inanmaya başlar. Kendi başına tuvalete gitmek, kendi başına giyinmek, kendi yatağını yapmak, kendi yemeğini pişirmek, kendi başına yıkanmak çocuk için yapılması nerdeyse mümkün olmayan oldukça güç bir iş haline dönüşür. Çocuk gitgide kendini hemen her konuda yetersiz ve beceriksiz hissetmeye başlar.Bu kişilerin benlik şemalarında yetersizim beceriksizim bilinçaltında yerlerini alır.
Onlara uygulanan davranış biçimlerinden dolayı hayatlarının mahvolduğunu farkeden, özgüvenleri düşük olduğu için ya da kendilerini yetersiz veya beceriksiz hissettikleri için yaşamları boyunca istediklerini yapamayan, karşısına çıkan çoğu fırsatı değerlendirmeye dahi cesaret edemeyen pek çok yetişkin ya da ergen insan psikolojik destek almak zorunda kalıyor:
Uzak ülkelere tatile gitmek istiyorum ama uçmaya korkuyorum. İşimde terfi aldım ama bu işi becerebileceğimi pek sanmıyorum.
‘Yeni bir işe başvurmak istiyorum ama bu topluluk önünde konuşmamı gerektiriyor ve ben bunu asla yapamam.O kadar sıkılganım ki sürekli gergin ve endişeli bir halim var, hayatım mahvoluyor.’ bu cümleleri psikolojik destek almaya gelen insanlardan sık sık duyuyoruz.
Kimsenin bunları hissetmesi gerekmiyor ama insan bir kere onu sınırlayan düşüncelerinin girdabına kapıldı mı bunu nasıl değiştireceğini bilemiyor.
Disiplin bir çocuk için mutlaka gereklidir. Çocukların dengeli olması ve kendilerini güvende hissetmelerini sağlar. Kurallarla çocuk nereye kadar gidebileceğini ya da gitmemesi gerektiği yeri anlar. Disiplin aynı zamanda bir çocuğa 'Sana değer veriyorum, benim için önemlisin bu nedenle her istediğini yapmana izin veremem' mesajı verir.Çocuğun kendisinin bir şeyler yapması çok önemlidir. Disiplin adil olduğu sürece, çocuklar onu kabul ederler.Bazen yüksek sesle itiraz edip aşırı tepki gösterseler de içgüdüsel olarak anne ve babalarının bunu onların iyilikleri için yaptığını bilirler.
Ayrıca çocuk kendi başına bir şeyler yaptıkça ve anne babasından ona güvendikleri hissini aldıkça kendine güvenme duygusunu arttırır. Öğrenme hevesi ve motivasyonu artar.