Merhaba değerli okuyucular. Bu yazımda günlük konuşmalarda da daha sık duyar olduğumuz “Travma" kavramına biraz değinmek istedim.
Pek çok insan çoğu zaman artık kendini çaresiz hissettiği zaman biz uzmanlara başvurur. Psikoterapi seanslarına katılmak için başvuranların şikayetleri farklı farklıdır. Kimi panik ataklar geçiriyordur, kimi depresyondadır, kimi eşinden şikayetçidir, kimi kendini ifade edemez, kimi nedenini bilmediği bir boşlukta olduğundan söz eder, kimisi içinde bulunduğu ortamda stresini yönetememektedir. Şikayetler farklı farklı olsa da hepsinin ortak noktası genel bir mutsuzluk halidir.
Peki neden insanlar bu durumları yaşarlar?
Literatüre baktığımızda geçmişte yaşanılan travmaları görürüz:
Psikolojik Travma: Kişilerin hayatını, vücut bütünlüğünü ve sistemini bozan ya da ruhsal dengesini tehdit eden ve duygusal anlamda üstesinden gelmekte zorlandığı olaylar, durumlar ve deneyimlerdir. (Pearlman&Saakvitne, 1995)
Bir anlamda psikolojik travma; fiziksel ve ruhsal dengeyi alt üst eden,sistemi bozan, geçmişte maruz kalınan olaylardır.
Hepimiz biliriz ki deprem, sel gibi büyük doğal afetler, tecavüz, savaş sırasında yaşanılan durumlar, büyük kazalar gibi olaylar, bu olaylara maruz kalan insanlar için travma etkisi oluşturur. Bu tür olaylar travmanın dik alasıdır ve sonrasında kişilerde, Travma Sonrası Stres Bozukluğu diye adlandırılan ciddî rahatsızlık sürecinin başlamasına neden olur. Fakat travmanın sadece bu olaylardan ibaret olduğunu düşünmek büyük bir yanılgı ve bilgi eksikliğidir. Bir insanın travma yaşamış olması için illa ki bu büyük olaylardan birini yaşamış olması gerekmez.
Hepimiz hayatımızın geçmiş bir döneminde travma yaşamış olabiliriz; ya da günlük hayat içerisinde de pek çok travmatik durum yaşayabiliriz. Tepki veremediğiniz bir durum yaşamışsanız; canınızı çok sıktığı halde susup kaldıysanız; “ayıp olur, işten atılırım, onaylanmam, sevilmem” gibi geçerli ya da geçersiz mazeretlerle yutmak zorunda kalıp tepkinizi dışa veremediyseniz, canınızı sıkan o olayla ilgili duygularınızı bastırdıysanız buna benzer durumlar sizde travmatik etki oluşturmuş olabilir.
Bir başka örnek: Her zamanki gibi işinize gittiğiniz bir günde işvereniniz geçerli ya da geçersiz herhangi bir sebep öne sürerek aniden sizi işten çıkaracağını söylemiş olabilir. Hiç beklemediğiniz bir anda işten çıkarılma gibi bir durum yaşadıysanız, yaşadığınız bu hayal kırıklığı siz de travma etkisi oluşturmuş olabilir.
Günlük yaşamınızda çok daha basit olaylar bile sizin için travmatik olmuş olabilir. Yaşanılan olayın ya da durumun travma olması için büyük ya da küçük olması önemli değildir; olayın ne olduğu da belirleyici değildir. Sizin için travmatik olan olay bir başkası için aynı etkiye sahip olmayabilir; ya da bir başkası için travma etkisi oluşturan olay sizin için basit bir durum olabilir. Travmanın asıl belirleyicisi yaşanılan olayın sizin için ne anlama geldiğinde ve nasıl hissettirdiğinde gizlidir. Burası bir kırılma noktasıdır. Eğer olaya verdiğiniz anlam sizin için önemliyse ve bu anlam sizin için olumsuzsa travma işte tam da burada ortaya çıkar.
Yaşadığınız durum her ne olursa olsun eğer bu olay sizin için travmatik bir olay ise sonrasında bu olayı bir türlü zihninizden çıkarıp atamazsınız; sürekli olayı düşünür durursunuz. Öyle ki, uykularınız kaçabilir; gece rüyalarınızda bu olayın kabusunu yaşarken, gündüzleri ise olayın görüntüleri sık sık hafızanızda belirerek hayatınızın bir parçası haline gelebilir. Kendinizi sıkışıp kalmış, donmuş kalmış gibi hissedersiniz. Herhangi bir konuda harekete geçmekte zorlanırsınız. Bir türlü istediğiniz gibi kendinizi ortaya koyamazsınız. Bu durum iş ilişkilerinizde, kariyer yolculuğunuzda da ortaya çıkabilir; herhangi bir hedefinizi gerçekleştirme yolculuğunda da ortaya çıkabilir. Sosyal hayatınızda, aile yaşantınızda, ya da sağlık sorunlarınızda da ortaya çıkabilir.
“Yapmak istediğim şeyler var ama bir türlü yapamıyorum. Sanki köşeye sıkışmış gibi hissediyorum.”, “Kendimi güvensiz hissediyorum. Aniden içimi bir korku kaplıyor.”, ”Kendimi yetersiz hissediyorum. Gözümde çok büyüyor.“, “Aslında herşey yolunda giderken aniden içimi bir kasvet kaplıyor.”, “Birden bire ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Donup kalıyorum.”, “Öfkemi kontrol edemiyorum. Sanki içimden bir canavar çıkıyor.”, “Neredeyse her hafta migren krizi yaşıyorum.”
Çocukluk dönemi travmalarının pek çoğu hafızadan silinir.
Bu söylemleri daha da çoğaltabiliriz. Bütün bu söylemlerin altında aslında geçmişte yaşanılan travmatik bir anı ve bastırılmış duygular vardır. Ergenlik dönemi ve sonraki yaşantımızda maruz kaldığımız travmatik anılarımızı hatırlamakta pek zorlanmayız. Fakat çocukluk dönemi travmalarının pek çoğu sanki hafızadan silinmiştir. O döneme ait hemen hemen hiçbir şey hatırlanmaz. Çünkü bu dönemde yaşanan travmalar çoğunlukla insana en ağır gelen, en acı veren, ruhunda derin izler bırakan anılardan oluşur. Bilinç bu durumlara dayanamaz ve bu anıları daha derinlere, bilinçaltına gömer.
Travmatik yaşantıya sahip olmayanlar genellikle ilk çocukluk yıllarını hatırlarlar. Travma yaşamış olanlar ise neredeyse hiçbir şey hatırlamazlar.
Psikolojik kökenli travmaların olumsuz etkileri bir ömür boyu sürer; ta ki çözülüp, bize bahşedilen mucizevi beyin sistemimizdeki onarıcı güç ile derinlerdeki sağlıklı kişilik ortaya çıkana kadar...
Belki de derinlerde tıkanıp kalan travmalarınızdır mutsuzluğunuzun kaynağı!?
Yeni yıl hepimize sağlık ve mutluluk getirsin.