Modern Hayatın Olumsuz Etkisi Ruhsal Yorgunluk

Psikolog Derya Çiçek

Yaşamımızın akışında bazen her şeyden bıkmış, yorgun hissettiğimiz zamanlarımız olabilir.

Hayatımızdaki insanlara, hayata ve kendimize karşı hayal kırıklıklarımızın, kızgınlığımızın, hüzün ve umutsuzluğumuzun arttığı hatta “artık yeter” deyip çabalamak istemediğimiz zamanlar yaşayabiliriz.  Böyle zamanlarda enerjinizin tükendiğini, normalde yapabildiğiniz pek çok işi artık yapmayı bile istemediğinizi hissedebilirsiniz. Bu içinde bulunduğunuz durumu başarısızlık,  yetersizlik olarak değerlendiriyorsunuz belki de. Oysaki bu durum başarısızlık değil ruhunuzun yorulmasıdır. Nasıl ki bedenimiz çok çalıştığı zaman yoruluyorsa; ruhumuzda bir yerden sonra yorulur...

Ruhsal yorgunluk durumlarında kişi kendini suçlama eğiliminde olur.

Ben başaramadım...

Ben yapamadım...

Benim yüzümden olmadı...

Karşıma çıkan fırsatları değerlendiremedim...

Yeterli olamadım...

Keşke...

Oysaki başarısızlık da hayatın içinde bize sunulan durumlardan biri değil mi? Başarmak kadar başaramamak da yok mu ihtimaller arasında bu hayatta? Nasıl ki başarma şansımız varsa başaramama hakkımız da var aslında.

Modern hayat dediğimiz günümüz dünyasında başarı, başarılı olmak öyle bir hale geldi ki; sanki her zaman her koşulda başarılı olmak zorundaymışız gibi hissediyoruz, hissettiriliyoruz. Başarısızlık hayatımızda olmaması gereken bir durummuş gibi habire empoze ediliyor bize. Hayatımız sanki her zaman iyi olmalı, her geçen gün daha başarılı, daha mutlu, daha keyifli olmalıyız... Yoksa başarısız ve yetersiz biriyiz sanki! Karaları bağlayıp, dibe vurmalıyız...

Hayatta her zaman başarılı olabilmek nasıl mümkün olsun? Her insan bazen başarılı olur bazen de başarısız olur. Her alanda, her konuda başarılı olabilmemiz zaten mümkün değildir. Duygusal, fiziksel, zihinsel kapasitemize ve içinde bulunduğumuz koşullara göre bazı şeyleri yapabiliriz, bazılarını da yapamayız. Bu oldukça doğal bir durumdur. Kendimize bu hakkı verebilmemiz ve başarısızlığı gerektiğinde kabullenmemiz gerekir.

Şöyle bir geçmişe bakalım. Modern hayattan önce insanlar köylerde yaşarlarmış. Televizyon yok. İnternet yok. Ulaşım araçları yok denecek düzeyde. İnsanlar nerede doğdularsa orada yaşayıp ölürlermiş. Onu da yapmalıyım; bunu da almalıyım; şunu da başarmalıyım... Böyle istekleri pek yokmuş insanların. Neredeyse tek amaçları ellerindeki imkânlarla yaşamlarını idame ettirebilmekmiş. Hayattaki başarı anlayışları da bundan ibaretmiş.

Günümüz modern hayatına baktığımızda, her daim her şeyi başarmalıyım baskısıyla yorulan ruhumuzun ihtiyaçlarının çoğu zaman farkında bile olmuyoruz. Bir düşünün bu hayatta koşuşturup dururken bizi yoran, kaygılandıran, yıpratan, stres oluşturan ufak ufak çeşit çeşit ne çok şey var hayatımızda. Farkında olmasak da bütün bunlardan etkileniyoruz. Sonunda bardak doluyor, taşıyor, gücümüz tükeniyor ve ruhumuz yoruluyor artık. Öyle bir duruma gelir ki ruhumuz “Artık benden bu kadar” der sanki bize. Ümitsizleşiriz... Kendimizi artık başarısız ilan ederiz. Ne kadar beceriksiz ve yetersiz olduğumuzla ilgili kendimize kızarak suçlarız ve acımasızca yükleniriz kendimize.

Oysaki sadece ruhumuz yorulmuştur. Bunu fark edip kendimize şefkatle, merhametle muamele etmemiz gerekir. Modern hayatın koşturmacasında kendimize bakmayı, iyi davranmayı hep ihmal ediyoruz. Başkalarından ziyade en acımasız, en kötü ilişkiyi yine biz kendimizle kuruyoruz. Dönüp kendimize bakmıyoruz. Hele bir de çevresindeki insanlara fazla fedakârlık yapan, kırılmasınlar, üzülmesinler, aman ayıp olmasın diye hep çabalayan biriyseniz,  zaten kendini hep ihmal eden, daha çok başkalarının ruhunu önemseyen birisiniz demektir.

Ruhumuzdaki fedakârlık, merhamet ve empati duygusu sonsuz değildir. Eğer ki siz bunu hep başkalarına ve yanlış zamanlarda hak etmeyen insanlara kullanıp duruyorsanız sonunda ne olur sizce? Yaptığınız fedakârlıkların karşılığını yeterince alamazsınız ve hayal kırıklıkları yaşar durursunuz. Fedakârlıkların karşılığı alınamadığında da ruhunuzdaki merhamet ve empati gücünüz git gide tükenmeye başlar. Böyle durumlarda da insan ruhunu hem yıpranmış hem de çok yorgun hisseder. Merhamet yorgunluğu artık taşıyamaz olduğunuz bir yük gibidir. Altında ruhunuz ezilir durur.

Ruhunuzun ihtiyaçlarının farkında olun. Başkalarına gösterdiğiniz anlayışı, şefkati, fedakârlığı, ilgiyi kendinize de gösterin. Başarısız olma hakkını kendinize de verin. Yoksa bir yerden sonra ruhun yorgunluğu psikolojik sorunlara yol açar. Beraberinde bedeninizde de hastalıklar ortaya çıkmaya başlar. Bu duruma gelmeden önce kendinizi önemseyin, kendinize zaman ayırın. Ruhunuzun ihtiyaçlarının farkında olun...

İlk yorum yazan siz olun