Alışılagelmiş bir yapı içerisinde, öğrenilmiş çaresizlikle; dünyada dokunulmaz, sorgulanmaz gruplar, ülkeler üzerindeki gücü sarsılmaz sanılanlar, bölündü gücü sarsıldı, kısaca tanımlamak gerekirse el değiştirdi. Ancak el değiştiren bu imkânlar ve imtiyazlar acemilik ve hazımsızlıktan, yersiz ve yanlış aksiyonlar, gereksiz çatışmalar nedeniyle öncekilerin karikatürü olma durumuna düşmeye başladılar.
Adil, demokratik olmaktan, etik, estetik ve naiflikten saygı ve sevgiden çok uzakta kaldılar, kazandıklarını, ağırlıklarını, seviyelerini savurgan bir şekilde tüketmeye harcamaya devam ediyorlar. Bu mücadelenin sonunda; içi boşaltılmış kavramlar ve mağlup ettiklerine, geride bıraktıklarına benzeyen yeni galipler ufukta görünmekte ve bu yeniler de artık eskilere benzemektedir. Başka bir deyişle, bu defa imtiyazlarını kaybetmiş ve yakınan bir azınlığın yerini, artık değer yargılarını kaybetmiş şımarık bir çoğunluk almış görünmektedir. İşte bu görüşü savunan toplum bilimcileri ve yazarlar Bruckner, Attali ve diğerleri dünyanın toplumsal ahlak konusunda değişimde temelin oluşturulamadığı görüşünde hem fikirler. Dünya üzerinde farklı yapıda süper güç olarak görülenlerin toplumsal veya uluslararası ilişkilerde ki ahlakları dikkate alındığında; son dönemde eski gücüne dönmek isteyen haksız ve yersiz çevresindeki ülkelere müdahaleleriyle siyasi ahlaktan yoksun Rusya gündemdedir. Bir diğeri de buna sebep ABD’dir.
Felsefi yazar Pascal Bruckner Rusya’dan çok bahsedilmekle birlikte, madalyonun diğer yüzü de var. “Aşk Paradoksu” adlı kitabında “Özgürlük bir Haçlı Seferi değildir, bir öneridir. Milyonlarca insan özgürlük davetini reddediyorsa, bu, kendilerine uymadığı içindir; dolayısıyla daveti başka şekilde yapmak gerektiğinden” bahsediyor. Yani politika değişikliğinden. Bu İslam’da da böyledir. “Ancak özgürlüğü sadece haçlılıkla özdeşleştirmemek gerekir. Avrupa’nın Türklükle İslam’ı özdeşleştirmesi gibi. Tarihten gelen algı ile birçok Türk boyu İslam’ın kılıcı olarak bilinir ancak Müslüman olmayan bazı Türk boyları da vardır.”
İnsan odaklı olmayan özgürlük anlayışlarını insanoğlu kabul etmek istemiyor, sonrasında da zor kullanarak, savaşlarla kabul ettirme çabalarına başvurulan politikalar uygulanıyor. Bunu da kabullenmek mümkün değildir. Tabiki toplumsal ahlak denince, özgürlükler denince insan hayatı dikkate alınmalı. Irak’ı, Afganistan’ı Suriye’yi ve son olarak Ukrayna’yı düşündüğünüzde ABD’nin de böylece farklı ülkelere ekonomik müdahaleleri veya ABD’de yaşananlar demokrasiye dolayısıyla toplumsal ahlaka ve insani ahlaka daha çok zarar vermektedir. Bu sömürü düzenini oluşturma politikaları uluslararası toplumsal ahlakın olumlu bir seviyede tutulamadığını, geliştirilemediğini göstermekte ve Savaşlara biraz da bu tavrın yol açtığı görülmektedir. Oysaki faydalı bir değişim elde ettiklerimizi geliştirmekle başlar.
Fransız ekonomist yazar Jacques Attali de, "bir süper güç bir rakibin saldırısına uğradığı zaman, kazanan çoğu kez bir üçüncü güçtür." "yenen çoğu kez orada yenilenin kültürünü benimser." "bir doktrin ne kadar etkili olursa olsun, bireysel özgürlüğün ilerleyişini yavaşlatamaz." "yetkeci (otoriter) devlet piyasayı yaratır, piyasa da demokrasiyi." görüşünü savunmaktadır.
Herhangi bir süper güç karşı gücü ne kadar etki altına alırsa alsın, özgürlükler er ya da geç galip gelecektir. Bu da ekonomik özgürlükleri getirecektir. Acaba savaşlar bitecek mi? özgürlükler, toplumsal ahlak belirli bir seviye ye gelecek mi? Adil bir paylaşım olacak mı? İnsanoğlu kendine beklediği değeri verecek mi? Bolluğa doğru ilerlemenin, yoksulluğu bertaraf etmenin, teknoloji ve tecimsel hayal gücünün faydalarından herkesi hakkaniyet içinde yararlandıracak mı? Kendi özgürlüğünün aşırılıklarını da düşmanınkiler kadar esirgemenin, gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya ve korunan bir çevre bırakmanın, dünyanın tüm bilgeliklerinden yola çıkarak birlikte yaşama ve yaratmanın, yeni biçimlerini hayata geçirebilmek mümkün olacak mı bilinmez. Ancak olumlu düşünmek istendiği ve insan topluluklarının, insan hakları, evrensel hukuktan ve adaletten yana olanların hakkı olduğu genel kabul gören durumdur.
Bildiğimiz ve görebildiğimiz tek şey emperyalist sistemin ülkeleri, halkları sömürdüğü, olağanüstü bir hırsla, sömürü düzenini taraf olmasa da dünya insanının devam ettirme isteğidir.
Tüm bunlar için yeni dünya düzeni mi? gerekli, gerçekleşir mi? o da nasıl gerçekleşir veya bunları durduracak acı bir son mu gerçekleşir bilinmez…
Sağlıkla kalın, huzur dolu nice bayramlara...