Değişimde geleceğin tarihi

Emrullah BİLGİN - Değişim

Dünya insanının kriz yaratıp, kendi yarattığı krizi fırsata çevirme çabaları devam etmektedir. İnsanoğlunun çok kazanma hırsına karşılık gittikçe daralan pazar alanları kar limitlerini düşürmektedir.
Pazarda varlıklarını sürdürmeye çalışan ticari ve finansal kuruluşlar yakın gelecekte küçük karlarla yetinip yaşamlarını sürdürmeye çalışacaklardır. Pazar ekonomisinde yeni pazarlar bulunmadıkça birçok firma açısından daralmaya devam edecek ve gelecekte günümüz bankacılık sistemine kıyasla fakirlere yönelik mikro kredi sistemi ön plana çıkacaktır.
Bilim adamı Jacques Attali, İlk ‘Sirk-şirketlerinin ekonomik, finansal ve demografik yapısı nedeniyle Amerikan kaynaklı olacağını, zira uzun süreli dünya çapında olabilecek bir proje olanaklarını ancak Amerika Birleşik Devleti’nde bir araya getirebileceğini savunmaktadır.
AIG (sigorta); City Group (banka), Disney (eğlence), Bechtel (mühendislik), Whirpool (ev aletleri), Exxon (enerji), Microsoft, Nike, Motorola, Coca Cola sirk-şirketlere örnek olarak vermektedir. Söz konusu ‘Sirk-şirketler’ daha sonra Avrupalı (Nokia, L’Oreal, Nestle, Danone vs) ve ardından da belki Hintli, Brezilyalı, Japonyalı, Çinli olabilirler. Ulusal temelden sıyrılıp sabit bir yeri olmayan, yani göçebe bir şekil alacaklardır. Hiper imparatorluğun patronları, hiper göçebeler Sirk-şirketlerinin sermayedarları, hiperimparatorluğunun patronlarını oluşturacaklardır. On milyonun üzerinde kadın ya da erkek hiperimparatorluğu yönetecek olan çok merkezli dünyanın tüm merkezlerinde yaşayacak olan bir hiper sınıf oluşturacaklardır.

Günümüzde de bazı tekelci firma ve finans kuruluşları bunu hissettirmeye başlamışlardır. AB, ABD ve İngiltere kaynaklı Spekülatif sermaye grupları, bir üst sınıfta yer alamamaları durumunda, Venezuela, Türkiye, Şili ve Malezya gibi gelişmekte olan bazı ülkelerin ekonomileri ve finansal unsurları ile gelecekte de oynamaya devam edeceklerdir. Hipersınıfta olmaya çalışan insanlar çeviri makinelerinin yardımı ile çok dil konuşup, daha uzun yaşamak için çaba göstereceklerdir. Öğrenmek, onlar için yaşam ihtiyacı haline gelecek ve böylece çalışmanın, tüketmenin ve öğrenmenin aralarındaki sınırlar kaybolacaktır. Özel korunaklı sitelerde ve çok eşli yaşam sürdüreceklerdir. Kimileri kendilerini korsan ekonomisinin hizmetine verip, geleceğin ikinci dalgasının başrol oyuncuları olacaktır. Diğerleri ise, yatırım yaparak geleceğin üçüncü dalgasının başrolünde yer alacaklardır.
2040 yıllarında tüccarlar, doktorlar, hemşireler, avukatlar, hakimler, polisler, öğretmenler vs. en önemli tüketiciler olacaktır. Çoğunluğu sabit bir yerde çalışmayacak ve bu nedenle fiziki açıdan ve bilgi donanımı açısından sürekli yeterli olup olmadıklarını gözetip, takip etmek zorunda olacaklardır. Gençler için seyahat etmek, hipersınıfa yükseliş anlamını taşıyacaktır. Sigorta sektörü işsizliğe, hastalığa, düzensizliğe karşı ekonomik, finansal, kültürel gibi tüm alanlarda risklere karşı güvence/sigorta şekilleri oluşturacaktır. Eğlence sektörü de değişik seçenekler sunacaktır. Orta sınıf eski merkezlerin elitlerinin yaptığı sporları yapacak ve orta sınıfta uyuşturucu tüketimi artacaktır. Hiperimparatorlukla birlikte Pazar bugüne kadar ki en üstün seviyesine ulaşacaktır, ancak fakirlik hala devam edecektir.
2035 yılında günde iki dolardan az para ile yaşamak zorunda olanların yani alt kesim göçmenlerin sayısı; üç buçuk-dört milyar civarında olacaktır. Zayıflayan hükümetler gerekli finansman yardımını temin edemeyecekler. Pazar, şehirde yaşayanların artan sayısına gereken alt yapıyı sağlayamayacak ve göçmenler daha fazla su ve çölleşme sıkıntıları ile karşı karşıya kalacaktır ve bu defa köyden şehre değil şehirden şehre göç başlayacaktır. Maalesef bu durum da her türlü başkaldırı ve korsan ekonomisi için çok uygun bir ortam yaratacaktır. Hiperimparatorluk yönetimi Pazarın demokrasiye karşı bu zaferi sonunda devletsiz bir pazar oluşacaktır. Zira 2050-2070’lerde ya devlet kalmamış olacak ya da kalanlar ne vatandaşlarına eşit muameleyi ne de bilgi özgürlüğünü sağlayamayacaktır.
Bankalar, her ay dünya merkez bankaları başkanlarını bir araya getirecek olan mali kuruluşlarla çalışacaklardır. Böylesi bir organizasyon, dünyanın başlıca paraları arasında sabit bir parite belirleme konusunda büyük rol oynayacaktır.

Diğer sektörlerin oluşturduğu organizasyonlar da korsan ekonomisine karşı direnebilmek amaçlı kontrol kuralları belirleyeceklerdir. Muhasebecilik, avukatlık, bilgisayarcılık, eczacılık vs. gibi birçok meslek de kendi normlarını ilan edeceklerdir. Üyelerini gözetleyip, skandalları önleme amaçlı özel oluşumlar kuracaklardır. Enerji, telekomünikasyon, sağlık ve eğitim alanlarında da yönetim amaçlı kurumlar kurulacaktır. Kısacası, yönetim tek başına bir ekonomik sektör oluşturacaktır. Tüm bu “gözetim” organları ilk önce Amerikan İmparatorluğu tarafındanyönetilecektir. (Örneğin, günümüzde ICANN interneti yönetmektedir.) 2050’li yıllara doğru hiperimparatorluk büyük kontradiksiyonların ve büyük dengesizliklerin dünyası haline gelecektir. Hipergözetim, otogözetim ardından oto-onarım ile hasta organları belki uzuvları tedavi edip hatta onlar üretebilecektir. Ardından insanı üretip, insan ticari bir mala dönüştürülebilir. Böylece sevdiklerinizin kopyalarını, ya da hayalinizdeki insanın kopyasını yapabilir hale gelinebilir. Bu versiyonun sonu hiperimparatorluğun son klonun yok oluşuna kadar ölüm ile birlikte, belkide erteleme imkanına sahip olma boyutuna gelinebilir. Bu gelişmelere rağmen yine de insanoğlu ölüme çare bulamayacaktır. Kısaca hiperimparatorluk da başarılı olamayacaktır. Zira, insanlar birer makineye dönüşüp böylesi bir kabusu yaşamak istemeyeceklerinden, bunun gerçekleşmemesi için ellerinden geleni yapacaklardır. Geleceğin ikinci dalgası: hiper çatışma Sovyet sisteminin ve demokrasinin genelleşmesiyle savaş yaşantımızdan çıktı, silahlanma yarışı son buldu ve tüm ülkeler ekonomik büyüme ile daha çok yayıldıklarını anlamaya başladılar. 2025 yılına kadar, bölgesel birçok güç ortaya çıkacak ve her biri aynı zenginliklerin peşine düşecektir.

Çin, tekrar etkin bir güç olmayı hedefleyecek ve Tayvan’ı yeniden ele geçirmeye çalışıpJaponya’yı uzaklaştırmaya çalışacaktır. Amerika Güney Kore’ye yüklenecektir. Japonya Kore’den ve Çin’den gelebilecek herhangi bir hamleye karşı koyabilmek için silahlanacaktır. Şii İran, Müslümanlığı kontrol etmeyi deneyecektir. Pers’ler Türkçe dilini kullanan ülkelere hükmetmeye çalışacak ancak Türkiye buna müsaade etmeyecektir. Arabistan ve İsrail kendi bölgelerinde etkin güç olmayı sürdürmeye çalışacaktır. Cezayir ile Fas; Magrep’teki üstünlükleri için karşı karşıya gelecek ve de Nijerya ile Kongo çevrelerindeki bölgeleri kontrolleri altına almak isteyeceklerdir. Güney Afrika kuşatılmamak için komşularına hâkim olmak isteyecektir. Tarihin her döneminde Çin, Moğolistan ve Rusya Türk devletlerinin dünya ve coğrafya üzerinde genişleme ve yayılım politikalarını engellemeye çalışmışlar ve Türklerin yayılım politikalarını tehdit olarak görmüşlerdir.
Rusya yeniden dünya çapında bir strateji elde etmek için İslamiyet’in ve Çin’in karşısında yer alacak, komşularına karşı korunmak amaçlı da tekrar silahlanacaktır ve boru hattı boyunca askeri güçlerini yerleştirecektir. Zaman içinde farklı kutuplaşmalar neticesinde, Amerikan politikaları ve ekonomisinin varlığına karşı isyan eden bir Latin Amerika; İsrail’i elimine etmek isteyen bir İslam Dünyası, Arap Dünyasını sarsmak isteyen Persler; İslamiyet’e ve Çin’e karşı kendisini koruyup Avrupa’nın bir kısmına yeniden hükmetmek isteyen bir Rusya ile aynı bölgelere göz koyan Çin’le karşılaşacağız.
Zaman içinde Çin, İran ve Rusya; Çin ile Pakistan; Rusya ile Avrupa Birliği; Pakistan, Mısır, Endonezya ile İran gibi akla gelmeyecek askeri birleşmelerle bile karşılaşabiliriz. İran ile Venezuela; Çin ya da Rus desteği arayışına girebileceklerdir. Avrupa Birliği, batı kültürü anlamında zaten yakın olduğu Amerika Birleşik Devleti’ne askeri açıdan da yaklaşacaktır. Arap ligine gözlemci olarak girmeyi talep eden Venezuela’ya silah satışlarını gerçekleştiren korsan ordular yani, Rusya ileCezayir yakınlaşacaktır. Bu yakınlaşmadan Rusya sıcak denizlere ulaştığını varsaysa bile karşı bloklar bu yakınlaşmayı ulusal çıkarları için engelleyeceklerdir.
Her ne kadar da BM’lerde veto hakkı bulunan beş büyük ülke kendi aralarında siyasi, ekonomik ve stratejik rekabette, hegemonya çatışmasını devam ettiriyor olsalar da Rusyayı aşağıya çekmeye çalışacaklar, bu fırsatı vermek istemeyeceklerdir. BM’lerde veto hakkı bulunanlara karşı yeni gruplar yeni oluşumlar ortaya çıkacak ve bu vetocu ülkelere başkaldırılar artacak ve bu durumu beşler aleyhine değiştirmek isteyecekler, başarılırsa dünya dengesi değişecek veya dengeler yeniden oluşacaktır.
Ancak insanoğlu yaradılış nedenini unutarak, dünyayı ve doğal çevreyi koruma mantığından da uzaklaşarak talan ekonomisine devam edecek gibi görünmektedir. Dolayısıyla yukarıda da değinildiği gibi Akdeniz sularında ve kıyılarında dünden bu güne devam eden ve doğu Akdeniz krizi ile farklı bir boyut kazanan sıcak denizlere inme hegemonyası,  belki de NATO’ya rağmen Türkiye-Rusya işbirliği politikaları ile yine bir başka boyut kazanarak dünya gündemini işgal etmeye devam edecektir.
Nice mutlu, umutlu gelecek dileğiyle.
Esen kalın…

İlk yorum yazan siz olun