Türkiye’de son dönemde seçimin toplum ve siyasiler üzerinde oluşturduğu psikolojik baskılar nedeniyle altın-döviz piyasalarında yaşanan hiper değişiklik, fiyat-ücret ve faiz-enflasyon dengelerinin bozulması ile ekonominin de olumsuz etkilenmesine ve kırılmasına yol açmıştır.
Ücret artışları ve asgari ücretin yeniden belirlenmesi ile ücretli kesim bu artışlarla biraz da olsa korunmuş oldu. Ancak bu durum emekli kesiminde beklenen karşılığı bulamadı. Ekim ayında Meclisin açılması ile birlikte geciktirilmeden, emeklilerle ilgili bir çalışma yapılması zorunluluktur. Emekli maaşlarında yapılacak artışın seyyanen zam şeklinde düşünülmemesi gerekir. Eğer seyyanen zam verilirse yapılacak zam, memurlara yapılandan daha düşük olacağı yapılan tahminler arasındadır. Emeklilere yapılacak seyyanen artış, temmuzdan Aralık ayı sonuna kadar gerçekleşecek enflasyon miktarı satın alma gücünü azaltmış olacaktır. Bugün Türkiye de emekli maaşlarının bir bölümü, özellikle asgari ücretin altında olanlar, açlık sınırının altındadır.
Sonuç olarak emekli memurların Temmuz ayında alamadıkları seyyanen veya seyyanen olmayan zam emeklinin kaybı olarak kalacaktır. Kök ücrete/aylığa yansımayan seyyanen zam memurlar ve emeklilerin satın alma gücünü düşürecek, enflasyonla arasında ki farkı kapatamayacaktır. Siyasiler ve maliye yetkililerince ekonomik verilerin düzeltilmesine yönelik yapılan açıklamalarda; halkın pekte aşina olmadığı ve adından dolayı da mesafeli davranıldığı, “Ortodoks ekonomi” politikası uygulanacağı beyan edilmiştir. Ekonominin kurallarına uygun yönetileceğinden ve rayına oturtulacağından bahsedilmektedir. Peki, iktidar mı değişti, yoksa sadece bakanlar mı?
Bugüne kadar yanlış ekonomi politikası mı uygulanmıştı anlaşılır gibi değil! Topluma böyle mi güven veriliyor? Merkez Bankası yetkilileri ekonomi ve maliye bürokratları bu politikaları uygulayacak uzmanlardan, yetkililerden oluşturulmaya çalışılıyor. Yeni dönem, yeni slogan “sıkılaştırılmış para ve daraltılmış maliye politikası uygulanacak" deniliyor, kamu harcamalarının azaltılacağı ve vergi tahsilatlarının artırılacağından bahsediliyor, vergi tahsilatlarının arttırılması demek vergi oranları ve vergi kalemlerinde artış anlamına gelmektedir.
Ülkede ücret artışlarından sonraki vergi artışları orta ve dar gelirli grupların satın alma gücünün olumsuz yönde etkilenmesi, aşağıya çekilmesi anlamına gelmektedir. Aslında vergi tahsilatlarının arttırılması demek vergi borcu olanlardan tahsilatın arttırılması gibi düşünülse de bu yöntem Türkiye’de ve ekonomisi aynı düzeyde ve sistemde olan ülkelerde uygulanan en kolay yoldur.
Bu, kapitalist sistemde bozulmuş ekonomik dengelerin, pansuman tedavisinde kullanılan yöntemlerden biridir. Bu sistem tüketim vergilerinde yani, KDV, ÖTV. vb.. vergi oranlarını artırmaktan geçer. Ulusal mali gelirlerde tüketim vergilerinin en olumsuz yanı zenginin de fakirin de aynı oranda bu vergileri ödemeleridir. Ücretlilere, emeklilere verilen ücret artışlarının bu yöntemle geri alınması anlamına da gelmektedir. Bunun sonu yani ileri aşaması eşel mobil sistemidir. Bu sistem çalışan ücretlerinin satın alma gücünün korunması için geliştirilmiş bir sistemdir.
Tüketim vergileri; gelişmiş ülkelerde de belirtildiği üzere genel anlamda adaletsiz bir vergi yöntemi olmasına rağmen, kapitalist sistemde ilk başvurulan yöntemdir. Türkiye’de 2023 yılı Temmuz ayı itibariyle bütçe gelirlerinin % 67.06’sı dolaylı vergi, bunun da % 53.41’i ÖTV ve KDV’den elde edildiği belirtilmiştir. Her türlü şirketler, bankalar, holdinglerden alınan gelir ve kurumlar vergisi ise bütçe gelirlerinin %32.94’nü oluşturmaktadır. Kurum ve şirketler, sermaye kuruluşları olarak kabul edilirse, vergi gelirlerinin içindeki oran toplumun diğer kesimlerinden daha düşüktür. Asıl olan “az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi almaktır.” Özellikle burada ücretliler ve emeklilerin ücret artışları dönemsel yapılıyor olsa da, bu dönemler arasında satın alma gücünde azalışlar olmaktadır. Bu azalışlar enflasyon farkıyla dengelenmeye çalışılmakla birlikte, bu denge her zaman devletten yana olduğu için gerçek enflasyonu yansıtmamaktadır. Diğer taraftan çalışanlar ve emeklilerin; esnaf, sanatkâr, ticari şirketler ve diğer kesimlerde olduğu gibi enflasyon hızına göre fiyat ayarlama şansları da bulunmamaktadır. Oysaki ücretliler ve emekliler ülke ekonomilerinin direğidir. Ülkenin bozulmuş ekonomik dönemlerinde diğer kesimler için can simitidir. Bu pandemi döneminde yaşanmış ve görülmüştür.
Diğer bir gerçekte, gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri muafiyet ve istisnalardan sonuna kadar yararlanmayı, vergi matrahlarını azaltacak yöntemleri uygulamaları, bu istisnalar için de profesyonelleri istihdam ettikleri bilinmektedir. Ayrıca büyük şirketlerin ve holdiglerin ekonomik güçlerini politikaya tahvil etme becerileri yüksektir. Mal ve hizmet alım-satımlarında veya fiyatlarda politik uygulamalarla paralellik gösterebilmektedir. Bu nedenle ülke bütçe gelirleri içinde gelir ve kurumlar vergisinin payı çok düşüktür. Bu durumda bütçe gelirlerini artırmanın en kolay yolu, dolaylı vergileri, tüketim vergilerinin oranlarını artırmak, daha çok mal ve hizmete yaygınlaştırmaktır. Bu ise dar gelirlileri daha çok ezer, adaletsizliği ve sosyal huzursuzluğu artırır, politik sonuçları olabileceği gibi toplumsal sonuçları da olabilmektedir.
Merkez Bankası, para arzını kısacak uygulamalarla bankalarda nakit sıkışıklığı oluşturulacak, kredi arzı azaltılarak, bankaların tüketici kredilerini azaltarak, üretim ve yatırıma dönük kredilere yönelmelerini sağlamak yönünde uygulamalar ortaya koyacaktır. İşte bu tip bir uygulama ekonomide, ticarette durgunluğa veya daralmaya neden olacaktır. Para arzındaki daralma ve tasarruflardaki artışla toplumsal talepte düşme öngörülmektedir. Böylece para hacminin daralması, orta vadede enflasyon artış hızının düşmesi, paranın değer kazanması bekleniyor. Ancak dengeler iyi ayarlanmazsa, piyasa para dolaşım hızı ve hacmi ayarlanamazsa ekonomide durgunluk, büyümede düşme olabilir yada ücretler artar fiyatlar artar 2000’li yılların başındaki gibi 1$ 1 milyon ₺, bir ekmek 3 milyon ₺ düzeylerine kadar çıkabilir.
Bu arada yeri gelmişken eğer ekonomistler ve mali uzmanlar beceremezlerse yapay zeka modüllerine bırakıp gitsinler. Çünkü etkin kontrol olmazsa onlarda kağıt üzerinde aynı şeyi yapabilir. İnsanlar hayata bir defa geliyor, insanların hayatlarını karartmanın, hayatlarının bir bölümünün yaşanmamış saymanında bir gereği yoktur. Eğer dünya insanoğlu için bir sınavsa, insanların tamamının bu sınavdan nasibini alması gerekir. Uygulanması düşünülen sıkılaştırılmış para politikasının en kolay uygulanacağı kesim memurlar, kamu işçileri ve emeklilerdir. Ekonomi öğretilerinde bu kesim için, "kümesteki kazlar” tabiri kullanılmaktadır. Bu tabir asla hakaret olarak algılanmasın mali literatüründe var olup, akademik bir öğreti dilidir. (Diğer kesimler içinde, “dışarıdaki kaçak kazlar” deyimi de kullanılmaktadır.)
Çünkü bu kesimin ücret ve maaşlarını devlet ödediği için, hem vergi kaçırma imkânları yok hem de maaş ve ücretlerin miktarını sendikalara rağmen devlet belirliyor. Bir tarafta, yüksek enflasyondan korunmak için memur ve emeklilerin maaşlarda artış talepleri, bir tarafta yüksek enflasyonu düşürmek, ekonomide güven ve istikrarı sağlamak için uygulanacak tedbirler almak gerekiyor. Diğer tarafta durgunluğa yol açmadan ekonomide büyümeyi sağlayacak tedbirleri almak gerekiyor. Türkiye ekonomisine güven sağlayıp, yabancı sermayeyi ve yatırımları ülkeye çekip, yatırım, üretim ve istihdamı artırabilecek mi? enflasyonu düşürüp, fiyat istikrarı sağlanabilecek mi? ekonomide büyüme gerçekleştirilebilecek mi? gelir dağılımında büyüyen adaletsizlik düzeltilebilecek mi? Sabit gelirlilerin özellikle emeklilerin durumunda değişim olabilecek mi? Bütün bu soruların cevaplarını bekleyip göreceğiz. Beklentimiz Türkiye’nin geldiği noktadan geri gitmemesi, gelişimini devam ettirerek güvenli adımlarla yoluna devam etmesidir. Ancak burada hatırlatılması gereken; ekonomik sistemin tamamen yabancı sermayeye dayandırılması, ekonomide bağımlılığa yabancı sermayenin keyfi doğrultusunda devam etmesi halinde yaşanılan bu ekonomik kırılmalara ileri ki yıllarda da neden olabileceğinden üretim ayaklarının harekete geçirilmesi, istihdamın daraltılmaması gereklidir.
Türkiye gibi çeşitli nedenlerle ekonomisinde kırılmalar olabilen bazı ülkelerde serbest ekonomi sistemi her zaman beklenen sonucu vermemektedir. Bunun sebebi de spekülatif sermaye yapısına sahip olması, tasarrufların tamamının yatırımlarda, üretime dönüştürülmemesi, halkın enflasyonist ön yargılardan kurtulamamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle ülke yönetimlerinin, politikacı ve bürokrasinin aldığı önlemlere öncelikle kamu kesiminin uyması, denetim ve kontrollerin etkinleştirilmesi, toplumun her kesimine güven verilmesi, enflasyonist baskı ve beklentilerin kırılarak, enflasyonist kararlardan ve politikalardan vaz geçilmesi halinde enflasyonla mücadelede olumlu sonuçlar alınması mümkündür.
Sağlıkla kalın. 30 Ağustos Zafer Bayramınız Kutlu Olsun..!