Global değişim hareketleri

Emrullah BİLGİN - Değişim

Amerikan imparatorluğu son yıllarda bilim insanları tarafından da incelenen ve değerlendirilen yazılan, çizilen konular arasında yer almaktadır.

Peki, Amerikan İmparatorluğunun sonu gelecek mi?

Bu soruya cevap için irdelediğimizde;

Amerika enerji kaynaklarını da bırakarak tamamıyla Irak’tan çekilecek mi? Ortadoğu’da barış sağlanabilinecek mi? Petrol yakın bir gelecekte tükenecek mi? Başka enerji kaynakları bulunabilinecek mi?  Arap ülkeleri günün birinde Batı Avrupa’da olduğu gibi demokratik bir hareketi tanıyabilecekler mi? Kuzey Kore nükleer silah kullanacak mı? veya kime kullanacak, Teknolojiler yeni diktatörlüklere olanak mı sağlayacak?, iklim yaşanmaz bir hal mi alacak?

Tüm bu ve benzeri soruların cevabı dünyayı ya bir felakete ya da günümüzdekinden daha iyi bir konuma getirir.

Zira her isyan, yeni düşünce, teknolojik yenilik, terörizm, kitlesel hareketler vs. dünyanın yönünü değiştirebilir. Zamanla birlikte, köylüler şehre yöneliyor, pazar demokrasisi ise gün geçtikçe genişleyerek geçici bir “merkez” çevresinde toplanıyor. Bir yerin “merkez” olabilmesi için; en büyük iletişim noktası olması yani çok geniş ve büyük limana ya da havaalanına yakın dünya ticaretine hakim olabilecek bir konumda olması, büyük bir sanayi ile tarım desteğinin ve kendi finansal gücünün bulunması gerekmektedir. “Merkez” aynı zamanda politik, sosyal, kültürel ve askeri açıdan kontrolleri elinde barındırmalıdır.

Limanı, önemli ölçülerdeki tarımsal desteği, sanayideki gücü ve en önemlisi maddi gücü sayesinde günümüzün dokuzuncu merkezi olarak bilinen Los Angeles’in bu tarz bir rolü uzun bir müddet daha sürdürebileceğine inanılmaktadır.

2030-2040 yıllarında Los Angeles merkezinin de diğerleri gibi belirli sınırlarla karşılaşacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Pazar, yine merkeze karşı oynayacaktır; yeni teknolojiler farklı hizmetlerin yerine geçecek ve bu yeni teknolojiler de ideolojik, askeri ve kültürel açılardan farklı projelerle gelecekteki merkezler tarafından ortaya çıkartılacaktır. Tüm bu olaylar çeşitli merkezlerde, değişik karakteristik olaylarla veya değişik yapısal olaylarla karşımıza çıkacaktır.

Yenilikçi toplum bilimcilerine göre sonuncu düzenin parlak geleceği Amerika Birleşik Devleti şimdiye kadar dünyaya askeri, politik, ekonomik, kültürel ve hatta demografik açıdan hiç bu seviyede hakim olmamıştı. Demografik açıdan bugün dünyanın üçüncü kalabalık ülkesi konumunda olan ABD, 2040 yıllarında ortalama 420 milyonluk nüfusu ile yine en kalabalık ülkeler arasında olacaktır.

Sonuç olarak gelecek on yıla kadar dünya zenginleri ve başlıca merkez bankaları hala ABD’yi ve doları; ekonomik, politik ve mali açıdan en iyi sığınak olarak göreceklerdir.

Los Angeles ülkenin teknoloji, kültür ve sanayi merkezi; Washington politik başkenti; New York ise finansal metropolü olarak kalmaya devam edecektir. Uzun bir süre daha savunmaya yönelik teknolojileri kendi kontrolünde tutacak ve yakın gelecekte gerçekleşebilecek tüm kültürel, askeri, politik ve sosyal olaylar ABD’nin bu konudaki üstünlüğünü ortaya çıkartacaktır.

Bu zaman zarfında pazar demokrasisine dahil olmayan Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Pakistan, İran gibi ülkeler yakın gelecekte pazar demokrasisi sistemine dahil olacaklardır. Avrupa Birliği ise; her ne kadar parası dünya çapında gittikçe daha fazla kullanılsa da; yine yakın gelecekte eski Yugoslavya-Bulgaristan-Romanya, Moldavya ve Ukrayna’ya kadar uzanan ortak ekonomik bölgeden ibaret olacaktır.

Mevcut eğilimleri biraz uzattığımız takdirde Avrupa Birliği 2025-2030 yılları arasında dünya GSYH’nın %5’lik bir düşüş ile %15’ini temsil edecektir. Belki de yaşanan pandemi nedeniyle daha da alt sınırlara gerileyecektir. Bu durum ve bu durumun neticeleri, kamu hizmetlerinin, ulaşım, eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerinin zayıfladığını gösterecektir.

Fransız bilim adamı ve düşünür Jacques ATTALİ’nin ‘Onbirler’ olarak adlandırdığı diğer ülkelerden farklı on bir ekonomik ve politik güç ortaya çıkacaktır. (Japonya, Çin, Hindistan, Rusya, Endonezya, Kore, Avustralya, Kanada, Güney Afrika, Brezilya ve Meksika). Günümüzde bu on birler pazar ekonomisine geçtiler ya da geçme yolundalar.

Arjantin, İran, Vietnam, Malezya, Filipinler, Venezüella, Kazakistan, Türkiye, Pakistan, Arabistan, Cezayir, Fas, Nijerya ve Mısır’ın da aralarında bulunduğu gelişmekte olan yirmi ülke ise kurumsal eksiklikler yaşayacaktır.

Kısa bir süre sonra dünya ticaretinin üçte ikisi Pasifik üzerinden gerçekleşecek ve Asya dünya üretiminin yarısından fazlasını üretir hale gelecektir. 2025’li yıllar da ise Çin, 1,35 milyar nüfusuyla dünyanın ikinci ekonomik gücü haline gelecektir. Mevcut hızı ile büyümeye devam ederse Çin’in GSYH’sı Japonya’nın GSYH’sını 2025’te, Amerika Birleşik Devleti’nin GSYH’sını ise 2040 yılında geçecektir. Çin’in ekonomik yıllık büyüme ritmi yarı yarıya azalsa bile 2025 senesinde Çin’de kişi başına yıllık milli gelir 6.000 dolar olacaktır. Çin, Filipinler’den Kamboçya’ya kadar olan bölgede en büyük yatırımcı konumuna gelecektir.

Diğer bir senaryoya göre ise, Hindistan 2025’te, 1,4 milyar nüfus ile dünyanın en kalabalık ülkesi; Çin ve Amerika Birleşik Devleti’nden sonra dünyanın üçüncü ekonomik gücü olacaktır. Ancak bu senaryonun gerçekleşebilmesi için Hindistan’ın nüfus artış oranının en üst seviyelere gelmiş olması gerekmektedir.

Japonya teknolojilere hükmetme konumunda olsa bile nüfusu yaşlanmaya devam edeceğinden dolayı büyük bir olasılıkla askeri açıdan donanmaya önem verecektir. Hatta belki 2025 yılında dünyanın en güçlü beşinci ülkesi olma konumuna bile erişemeyeceğinden söz edilebilir.

Bu görüşlerin analizine bakılırsa artık güç ve güç savaşları yer kürenin dışına taşmakta, uzayda alan ve gezegen savaşlarına doğru gitmektedir. Dünya paylaşılmış, sınırlar belirlenmiş, teknolojik güç yarışları artık refah düzeyi ve pazar ekonomisi ile birlikte ülkelerin yerini ve sınıfını belirlemektedir.

ABD’nin karşısında görünen, her alanda güç dengesi kurmaya çalışan Rusya, Ukrayna ve son hamlesi Kazakistan’daki askeri tutumları ile dünyanın işgalci görüşünden sıyrılmaya çalışarak kendi kapitalist sistemini sürdürmeye çalışmaktadır.

Günümüzde Rusya sömürü düzenini, ülkeleri işgallerin yüzünü değiştirerek, dozunu yumuşatmak suretiyle, Suriye’de ve Kazakistan’da olduğu gibi ülke yönetimlerine yardım adı altında gerçekleştirmektedir. Yine bu savaşların temeli ekonomik savaşlara dayanmaktadır. Bu savaşlar yine enerji kaynaklı, yine tarımsal bölgelerdeki ürünleri elde etme, güdümlü/kutuplu ülkeler yaratma düşüncesini devam ettirme çabalarına yöneliktir. Yönetimlere yardım hamlelerinde konuşlanılan ülkelerde devlet hizmetleri zaten sekteye uğramış veya durmuştur. Bu durumda dünyayı değiştirecek hamleler yerine, bu ülkelerin temel hizmetlerinden olan sağlık, eğitim, ulaşım ve güvenlik gibi alanlarda kamusal hizmetlere yardım etmek veya lojistik destek sağlamak varken askeri baskı ile karşı düşünceyi sindirerek, ülke kaynaklarını dolaylı yollarla alıp daha da güçsüzleştirmektedir.

Ne yazık ki güçlü görünen (ABD, AB, GB, Çin vb.) diğer dünya ülkeleri aynı fırsatı yakalamanın hazzı ile seyirci kalmaktadırlar.

Evrensel normlar olarak kabul edilen demokrasi, uluslararası hukuk, insan hakları anlayışı çiğnenmekte ve bu düşüncelerin iflasına göz yumarak insanoğlu yine kendisi ile çelişmeye devam etmektedir.

Başta da belirttiğim üzere, felaketler zinciri sonucu yeryüzüne sığamayan dünya ülkelerinden yakın gelecekte olası bir superpower war (süper güçler savaşı) sonrası, mevcut yapıları derinden sarsacak veya değiştirebilecek yeni güç odakları türeyebilir, dünyayı yeniden yapılandıracak oluşumlar ortaya çıkabilir. Değişik bir düşünce ile yakın gelecekte pazar demokrasisini de kapsayan “uydu merkezler” ortaya çıkabilir. Bu “uydu merkezler” teknoloji ve güdümlü silahlara varana kadar askeri ve ekonomik güce sahip kıtalar ve coğrafyalarda belirli alanlardaki ülkelerin bir araya gelmeleri birlikte çalışmaları şeklinde oluşabilir.

Ülkeler bu merkezlere dahil olan alanlarda belli güçler tarafından ortak siyasi amaçlar ile idare edilerek aynı güçler tarafından güvenlikleri sağlanmak suretiyle kaynaklar ve gelir ekonomilerini bu “uydu merkezler” elinde tutabilir. Gelir paylaşımını ve pazar demokrasisinin yönünü lehlerine değiştirebilirler. Bu yeni kutuplar dünyayı yeniden sınıflandırabilir. Bilim adına dünya dışında uzayda ve gezegenlerde yeni alanlar zapt edebilirler. BM’in de dengesi her ülkenin oyu eşit sayılabilecek yönde değişebilir.

Artık ABD, Rusya, Çin, İngiltere’nin veto hakları kalır mı veya ayrı uydu merkezlerde mi yer alırlar, biri yada bir kaçı aynı uydu merkezde mi olurlar, bilgi ve teknoloji varlıkları, nüfusu ve askeri güçleri vb. nitelikler veya siyasi tercihleri belirleyecektir. Bu yeni kutuplar dünyayı yeniden sınıflandırabilir. BM’in de dengesi her ülkenin oyu eşit sayılabilecek yönde değişebilir.

Kısaca New bazaar democracy (yeni pazar demokrasisi) etrafında toplanabilirler.

Türkiye bu “uydu merkezlerinin” neresinde olacaktır? Bunu da Türkiye’nin bilgi ve teknolojileri, ekonomik yapısı ile etnik, dini, insan gücü gibi nitelikleri veya siyasi tercihleri belirleyebilir. Bu açıdan Türkiye; ekonomi politikalarını, gelişim ve değişimini buna göre alternatif planlardan oluşturabilmelidir. Alternatif, politik, ekonomik ve kültürel politikaları ve dış siyaseti ile bu oluşumları takip ederek bölgesinde Rusya, AB, ABD, Çin vb.’lerinin yanında olabileceği gibi, Asya, Afrika veya bu alanlardaki İslami ülkeler coğrafyasında etnik, dini ve siyasi argümanları birleştirerek Türkiye bir uydu merkezinin lideri de olabilir. Ülkemiz ve dünya insanının savaşlardan, salgınlardan uzak, sevgi ve barış içerisinde yaşaması temennisi ile esen kalın.

İlk yorum yazan siz olun