Ukrayna ve Rusya arasındaki gerilimde Batı, NATO veya diğer bir deyimle Avrupa yeterince etkili oluyor mu? Şimdi yapması gerekenleri yapıyor mu? Rusya, Çin, ABD ve AB vb. ülkeler Bosna’daki katliamda AB ve NATO’ya tepki göstermekte geç kalmışlardır. Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinde Avrupa, Nato, AB bekleneni yapıyor mu? Yoksa yapıyor muş gibi görünerek Ukrayna’yı Rusya’yla baş başa mı bırakıyor? Zelenski Almanya’ya, İsrail’e Rusya’ya yeterince tepki göstermedikleri ve savaş malzemesi vermedikleri veya yardım etmedikleri konusunda neden uyarma ihtiyacı duydu?
Bunlar iyi anlaşılır ve analiz edilirse tabi ki bir anlam taşır. Analiz edilmezse hiç bir anlam taşımayacağı da bir gerçektir. Türkiye, Fransa ve S.S.C.B.’den veya Varşova paktından ayrılma birçok doğu Avrupa ülkesi Rusya-Ukrayna arabuluculuğuna soyundular. Rusya’da Ukrayna’da biliyor ki Türkiye’den daha gerçekçi yaklaşımda olan ve uluslararası hukuka saygılı girişimde bulunan bir başka ülke daha olmamıştır, bunun farkındadırlar.
Kurucusu Mustafa Kemal’in de dünya diplomasi literatürüne geçen ve tüm zamanlarda hedeflediği, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” parolası ile Türkiye bir NATO ülkesi olarak savaşta da barışta da Rusya’dan ve Ukrayna’dan vazgeçmeyeceğini beyan etmiş ve girişimleriyle göstermiştir. Türkiye bunu yaparken tabi ki ülke çıkarlarını ve ekonomik ilişkilerini ön plana alarak barış süreci girişimlerini başlatmış ve bu yolda adımlarını atmaya devam ettirmektedir.
Post - Sovyet ulusalcı Putin; uluslararası politikada eski Sovyet cumhuriyetlerine tekrar hakim olmakla suçlanan, aslında sadece Rusların yoğun olarak yaşadığı ve tarihi eski Rusya olarak adlandırdığı Doğu Ukrayna'da hakimiyet kurma çabasındadır. Buna sebep olarak da Rus nüfusun yoğun olduğu bu topraklarda Rusların güvenliğini temin etme amacında olduğunu belirtmektedir.
Kiev’de 10. Yüzyılda Rusların öncülüğünde kurulan Ortodoks Kilisesinin Rusya’ya desteğinin ardından günümüzde Rusya’da Putinizm hüküm sürmektedir. Doğu Ukrayna’da çoğunluğun Rus halkı olduğunu iddia eden Putin’in Rus ordusunu çiçeklerle karşılayacağını düşünürken direnişle karşılaşmıştır. Bu süreçte Türkiye’ye gelmeyi düşünmeyen İsrail dahi, diğer ülkelerin üst düzey yönetici ve bürokratları diplomasi seyahatleri gerçekleştirmek zorunda kalmışlardır.
İsrail Türkiye üzerinden Avrupa’ya ve diğer kıtalara daha kontrollü daha etkin bir şekilde enerji, ticaret koridoru oluşturmak, doğu Akdeniz’de bulunan enerji kaynakları konsorsiyumunun içinde yer alabilmek ve barışa İsrailin de taraf olduğunu gösterme peşindedir. Ukrayna’nın yahudi lideri Zelenski’ye ve Ukrayna halkına yardım geri plandadır. Çünkü ABD’nin himayesindedir.
Temelde iki liderde yahudi asıllıdır. Ancak Hizbullah Putinin de Yahudi kökenli olduğunu iddia etmektedir. Ama ya Putin Yahudi kökenli midir?
2000 yılında Amerika’dan gelerek Moskova’nın bir ilçesine hahambaşı olarak atanan ve Rus vatandaşlığına geçerek 2002 yılı ve sonrasında Putin’le birçok kez görüşen hahambaşı Lazar, Ordudaki Musevi askerler için Rus hükümetinden bir ordu hahamlığı kurmak üzere izin almayı başarmış, Şabad Bubavitch hareketinin baş hahamı Berel Lazar, Rus ordusu baş hahamlığına Aharon (Harun) Gurevich’i atamıştı. Bu yüzden hizbullah Putin’e yahudi gözüyle bakmakta ve Rusya’nın Suriye’deki politikalarında etkili olduklarını belirtmektedir.
Gelelim Türkiye’ye. Bu süreçte Türkiye’nin ne kadar büyük bir ülke olduğu nihayet görüldü. Umuyoruz ki önümüzdeki süreçte barış görüşmelerinde etkileri de görülür.
Dünya tarafından iyi bilinmektedir ki; Emperyalist Avrupa ve İngiltere tarafından Anadolu’ya sıkıştırılan Türkiye küçük bir ülke değildir. Osmanlı üzerine inşa edilmiş geleceğin süper gücüdür. Halen Osmanlı toprakları iken Osmanlı’dan ayrılan ve üzerinde ki bir çok ülke vatandaşlarıda Türktür. Aynı emperyalist güçler Türkiye ile halen uğraşmaya devam etmektedirler. Türkiye bu gücünü arttırarak muhafaza etmelidir. Gelişmiş, güçlü ülke olmak için ekonomik gücün yoksa askeri gücünde yoktur.
Yugoslavya’nın bölünme ve ayrışma sürecinde Bosna’ya ve diğer Balkan ülkelerindeki Türklere yardım ettiği AB ve diğerleri tarafından dikkate alınmasa da, ülke ekonomisi ve çıkarları gereği Ukrayna’ya karşı ekonomik, askeri veya teknolojik ürünler alanındaki ilişkiler askeri harekat öncesindeki süreçte olduğu gibi devam etmektedir.
İstatistiklere göre 2021 yılında Türkiye’nin Ukrayna ile ticaret hacmi yaklaşık ortalama 7,5 milyar dolar seviyelerindedir. Bunun 2,5 milyar doları ihracat, 5 milyar doları ithalattır. İstatistiki verilere göre Rusya ile 32,5 milyar dolardır. Bunun 5,5 milyar doları ihracat, 27,5 milyar doları da ithalattır. Tabiki bu ithalatın büyük bir bölümünü enerji oluşturmaktadır. Bu nedenle Rusya ile de gerginlik yaratmadan ekonomik süreç devam ettirilmektedir.
NATO ile de ilişkileri sağlam tutmak Türkiye’nin güvenliği için elbette şarttır. Ancak NATO içinde Türkiye’nin önemi bir kez daha anlaşılmışken, Rus oligarklara kapıların açık olduğunu belirtmek sorun yaratabilir mi? bilinmez. Türkiye’nin riski fırsata çevirme politikası olabilir. Ancak ateşle de oynamamak gerekir, uluslararası politikalarda bazen ilişkiler elinizde olmadan hedeften saptırılabilir. İzlenen politikalara ait ilişki sınırlarını Türkiye’nin lehinde tutmak gerekmektedir.
Savaş ülkeleri ile olası çatışma gerginlik, yaptırım kararları Türkiye'nin dış ticaretini olumsuz yönde etkileyecektir. Bu belirtilen rakamların dikkate alınıp değerlendirilmesi, olumsuz etkisinin giderilmesi ve ilişkilerin daha da geliştirilmesi gerekir. Çünkü Türkiye ekonomisinde toplamdaki gıda ithalatı ve ham maddelerle ilgili kısmının %40'ı bu iki ülkeden sağlanmaktadır. Yağ fiyatlarının spekülatif bir şekilde ani olarak değişmesi, bazı çevrelerce Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanıyormuş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Diğer taraftan Türkiye’nin ciddi bir iç üretimi de var. Bu yüzden ekmek fiyatlarını çok yüksek oranda etkilenmeyebileceği düşünülebilir. Ancak gıdanın çok ciddi bir kısmı Ukrayna ve Rusya’dan ithal edilmektedir. Ham madde kısmında kısa süreli problemler yaşanabilir.
Diğer taraftan küresel çapta yaşanan enflasyona baktığımızda bunun iki büyük sebebinin olduğunu söyleyebiliriz; bir tanesi enerji fiyatları, diğeri de gıda fiyatlarıdır. Türkiye bunların yüzde 40'ını bu iki ülkeden almaktadır. Türkiye aynı zamanda iyi bir ihracatçıdır. Ham madde tedariki konusunda belki birtakım sorunlar olabilir, ancak sıkıntı yaratacak düzeyde olmayacağı belirtilmektedir. Turizm gelirlerinin de yüzde 25'i bu iki ülkeden sağlanmaktadır. İstatistiki veriler geçen yıl 5 milyona yakın Rus turist, aynı şekilde 2,5 milyona yakın da Ukraynalı turistin geldiğini göstermektedir. Bu 3 ana sektör açısından düşününce buradaki gerginlik Türkiye'nin aleyhine olacaktır ve ticari ilişkiler bu üç sektörle de sınırlı değildir. Demir çelikten cama kadar bütün alanları kapsayan yatırımlar, ihracat/ithalatta mevcuttur.
Türkiye’nin son dönemdeki diplomatik girişimleri ve politikaları değerlendirildiğinde, Antalya ateşkes - barış görüşmeleri ve sonrası Türkiye’ye diplomatik ziyaretler bu politikanın ülkemiz ve dünya için doğru bir girişim olduğunu göstermektedir. Özellikle Ukrayna ve Rusya için bu günlerde de halen devam etmekte olan üst düzey telefon diplomasisi ve son olarak İstanbul’da gerçekleştirilen delegasyonlar arası görüşmelerde belirli noktada tutulmakla birlikte umuyoruz ki olumlu bir sonuç alınır. Çünkü Ukrayna halkı bunu hak etmiyor. Ukrayna’da kadın - çocuk halk olarak ülkelerini terk etmeleri, insan hakları ve özgürlükler açısından doğru değildir. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı uluslararası hukuka da aykırı olduğu asla göz ardı edilmemelidir.
Küresel güçler ve diğer dünya ülkeleri için kötü bir örnektir. Bunu görmezden gelmek gelecekte olacaklara zemin hazırlamaktadır. Dünya ülkeleri bu tutumundan vazgeçmeli, en kısa sürede Rusya’ya daha etkili baskı uygulayarak bu savaşı durdurmalıdır.
Hatırlanacağı üzere eski Yugoslavya’daki savaşta bir takım çevreler daha çok Avrupa’ya kızmıştı çünkü savaşa son veren asıl şey, Amerikalıların öncelikle Saraybosna’daki Sırp mevzilerini bombalaması olmuştu. Ardından 1999’da Sırplar Kosova’da katliam yapacakken Belgrad’ı bombaladılar. O bazı çevreler Avrupa’nın aymazlığına, hiçbir şey yapmamasına kızmıştı. Üzücü olan şu ki bugün, 2022’de, ortada bir Avrupa ordusu yok. Fransa dışında nükleer silahı olan büyük bir askeri güce sahip Avrupa ülkesi de yok. İngiltere artık Avrupa’da değil. Almanlar, Hollandalılar silahları bıraktı. Avrupa tarihin şiddet ve askerlik dolu sayfalarından çıkmak için silahsızlanma yolundadır. Sadece Baltık ülkeleri ve Polonya’nın silahları var. Ama onların da şu an ki Rus askerine ve baskısına direnecek bir askeri gücü yok. İdeolojik olarak silahsızlar, ama şimdi silahları tekrar ele almak, askerlik hizmetini yeniden oluşturmak, yakın zamanda Rus tehdidinden korkan Finlandiya ve İsveç’in yaptığı gibi yeni ittifaklar kurmak zorunda kalacaklardır.
Ama Avrupa bu şekilde davranmakla hep tarihin gerisinde kalmış olmuyor mu? Evet, öyle ama ilerleme böyle bir şey. Avrupa’nın eski savaşçı güçleri arasında savaş yok ama bu biraz da naif bir pasifizme inançtan doğdu. Oysa dünya tehlikeli. Terörizm var, Rusya -Ukrayna, Türkiye - Yunanistan arasında ve Afganistan’da hala gerilim var. Ayrıca dünyayı fethetmek isteyen Orta Asya gücünün, Amerika’nın yerini almak isteyen Çin’in tehdidi var. Bütün bunların arasında Avrupa hâlâ büyük bir ekonomik güç ama askeri, siyasi ve uluslararası güç değil artık. Hitler Almanya’sından ve İngiltere’nin AB’den ayrılmasından sonra Avrupa veya AB’nin gücü zayıflamıştır.
Strateji uzmanı ve yazar Pascal BRUCKNER, “Masumiyetin Ayartıcılığı” adlı kitabında, Sırpların öncelikle kendilerini tarihin kurbanı gibi göstererek katliama başlayabileceklerini belirtmektedir. “Cellat, kendini kurban gibi sundu” şeklinde ifade etmektedir. Bu aslında sık rastlanan bir şey. Hitler de Almanları 1. Dünya Savaşı’nın kurbanı gibi göstermişti.
Ruslar da aynı şeyi mi yapıyor şimdi? Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle, kendilerini tarihin mağduru olarak mı görüyorlar?
Çeçenistan, Kazakistan ve Ukrayna’da politik ve askeri hareketleri bu masumiyet arkasına sığınıp eski gücüne dönmek mi istiyor? Sıcak denizlere ulaşabilmek için Karadeniz’e, Kırım ile Ukrayna arasından Donbass bölgesinde Putin tarafından bir hedef için önce oluşturulup, sonra tanınan cumhuriyetler üzerinden bir koridor açarak bu amacına ulaşmak mı istiyor, barışı kabul edip, harekatı durdurup bu emelinden şimdilik vazgeçtiğini gösterebilecek mi?
Çünkü bu zamana kadar Ukrayna - Rusya savaşında birçok dünya kaynaklarına göre binlerce sivil insan ve binlerce asker hayatını kaybetti. Ukrayna işgal ve talanla karşı karşıyadır. Beş milyona yakın Ukrayna vatandaşı yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bunca insanın hayatına mal olan bu vahşetin, bu savaşın hiç bir haklı gerekçesi de yoktur.
Ukrayna’nın bazı bölgeleri uluslararası hukuka ve haklı bir gerekçeye dayanmadan Rusya tarafından işgal edilmiştir. Evet, mağduriyet herkes tarafından kullanılan bir strateji. Kendinizi mağdur olarak sununca her şeye hakkınız oluyor; sonuç olarak da savaş meşrulaşıyor. Ruslar da NATO’nun, Amerikan emperyalizminin, Avrupa’nın kurbanı olduklarını söylüyor ve hak iddia ettikleri yerleri tekrar fethetmek istiyorlar. Bu ne demek? Ukrayna ve Beyaz Rusya’yı olduğu kadar Moldova’yı da, Gürcistan’ı da istiyorlar demek.
Avrupa’nın tüm doğusunda ve merkezinde 1989’dan önceki gibi bir etki alanları olsun istiyorlar. O toprakları yeniden fethetmek istiyorlar…
Bu tabii aklın ve müzakerenin dilini konuşabilmeyi uman, ama karşısında gücün, şiddetin ve suçun dilinden başka dil bilmeyen bir devlet başkanının olduğu ülkeyi bulan Avrupa için ciddi bir sorun teşkil ediyor. Putin, komünist olmayan bir küçük Stalin. Sadece Stalin’i yeniden saygınlığa kavuşturmak değil, Rusya’ya kaybettiği büyüklüğü yeniden kazandırmak istiyor. Covid’den ölümler 600 bine ulaşsa da; nüfus zayıflasa, şiddet doruğa çıksa, sağlık hizmetleri iyice bozulsa, ülke gaz ve petrol dışında bir endüstriye sahip olmasa da, bu hasta ülke eski imparatorluğunu yeniden fethetmek istiyor. Bütün zayıflıklarına rağmen bugün Rusya Batı’yı doğrudan tehdit ediyor.
Bu strateji gerçeği son yıllarda daha belirgin hale gelmiştir. Her ne kadar da Ukrayna halkı Rus ordusunu çiçeklerle karşılamamış olsa da Rusya barışı kabul etse de bu politikasını ertelemiş gibi görünecek, ancak bu politika Putin’le ve Putin’den sonra da devam edecektir.
Avrupa ülkelerinden bazıları belki de silahsızlanmaktan vazgeçecek en azından durduracaktır. Dolayısıyla bazı Avrupa ülkeleri de NATO ve ABD ye güvenip silahsızlandıkları için ABD’ye karşı mağduru oynamaya Rusya gibi devam edeceklerdir.
Yine de barış dolu bir dünya dileğiyle, sağlıkla ve esenlikle kalın…