Küresel dünyada süper güçler arasında insanlık suçları ve savaşlar konusunda zaman zaman başroller değişiyor. Nasıl mı?
Rusya, Ukrayna’dan işgal edilen 4 bölgenin de içinde yer aldığı toplam 80 bölgede yerel seçimleri gerçekleştirmiştir. Rusya; Zelenski’nin ABD ve NATO sevdasından Ukrayna-Rusya savaşı sırasında kaybettiği bölgelerde Rusya lehine asimilasyon politikalarına seçimle meşruiyet kazandırma çabasındadır. Tabiki buna Türk Kırım hanlığı da dahildir.
Son dönemde Hamasın saldırılarını fırsat bilen ve dünya ülkelerinin çoğunun seyirci kaldığı İsrail-ABD, Netanyahu ve Biden da suç ortağıdır ve bunlar uluslararası mahkemelerde yargılanmalıdır. BM Uluslararası Adalet Divanı da bu yolu açmıştır. İsrail ve ABD’nin çeşitli nedenlerle masumiyet savunusuna aldanmamak gerekir.
Burada Rusya’nın yani Putin’in Ukrayna’ya, Zelenski’ye karşı uyguladığı politikalar mı? yoksa Ukrayna’nın Zelenski’nin ABD ve NATO’ya yakınlığı mı işi bu düzeye getirdi derseniz her ikisi de mevcuttur demek daha doğru olacaktır.
Ancak ülkesini ve topraklarını savunma içgüdüsüyle hareket eden Hamas’ın saldırıları aynı kategoride değildir!
Rusya’da, Ukrayna’dan işgal edilen Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson’un da aralarında bulunduğu 80 bölgede vali, bölge başkanı, belediye başkanı ve meclis üyelerini seçmek için sandık başına gidilmiştir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika da Arap baharı harekatlarıyla ABD yanlısı yönetimlerin iktidara getirilmesi de sonuçta bu Rusya yanlısı yönetimlerin iş başına getirilmesi de aynı yayılmacı politikaların ürünüdür. Rusya bu bölgelerde savaşı sona erdirerek, çalkantıları, karışıklıkları durdurmak suretiyle, dünyanın bu duruma yavaş yavaş alışmasını sağlamaktadır. Aynı seviyede terkedilen Afganistan’da. Bu bir Rusya özellikle Putin politikası olarak tarihte yerini alacaktır. Orta doğudaki bu durum, ABD-Biden, İsrail- Netanyahu da aynı tarihte yerini alacaktır.
Geride kalan kısa zaman diliminde dağılan, ayrılan SSCB bölgesinde seçimler kapsamında 21 bölgenin başkanı, 20 bölgenin yerel milletvekilleri, 17 bölgede belediye meclis üyeleri seçilmiştir. Moskova belediye başkanı ve Moskova bölge valisinin de belirlendiği seçimlerde ayrıca Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma’da ölüm ve istifalar nedeniyle boşalan sandalyeler için Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti, Krasnoyarsk bölgesi, Lipetsk bölgesi ve Rusya’nın Ukrayna’dan ilhak ettiği Kırım’da da milletvekilleri seçilmiş oldu. Ancak bu seçimler uluslar arası konjektüre uygun ve demokratik koşullarda gerçekleşmemiştir.
Kırım hanlığının Rusya tarafından ilhakına rağmen, Rusya Türkiye ilişkileri konusunda yakın tarihin jeostratejik gerçekleri gereği Türkiye Rusya ile birçok ortak noktada buluşabilir ancak hala özellikle Suriye-Libya konusunda farklı politikaları devam ediyor. Bu konuda konsensus sağlanmış değildir. Çıkar çatışmasının olduğu bir gerçek. Ancak karşılıklı tolere edilebilir bir düzeyde anlaşmak mümkündür.
Anlaşma taraftarı olmayan, ateşkese yanaşmayan İsrail’in niyeti ise ABD’nin desteği ile Gazze’nin tamamını ele geçirmektir. Öyle ki Filistin’den başlayıp Türkiye’nin güneyini de içine alan İran’a kadar devam eden “vadedilen kutsal toprakların” ABD’deki Yahudi lobisinin baskılarıyla, ABD’nin de desteğiyle bölgeyi ele geçirme amacında olduğu biliniyor.
Rusya Ukrayna’dan çok yorulmadan, güç kaybetmeden çıkarsa, önümüzdeki çeyrek yüzyılda Afrika'da da çıkarlarımızın çatışması muhtemel görünmektedir. Osmanlı’dan sonra kuzey Afrika dışında Türkiye için eski - yeni dünya kıtası Rusya’ya uzak, Türkiye’ye yakındır. Ancak çatışmanın galip çıkanı olmaz. Rusya ve Türkiye için kazan-kazanda anlaşmak şarttır.
Küresel dolar eşkiyalığı ile mücadele için çok daha güçlü bir ekonomik altyapı ve irade gerekiyor. Son dönemde ekonomik göstergelerin olumsuz yönde değiştiği Türkiye dünyadaki jet hızıyla yaşanan değişime ne kadar uyum sağlayabilecek. Ekonomik alt yapı ve bu yönde yapıcı iradeyi gösterebilecek mi?
Batının Rusya'yı kuzeyde yorması, gücünü eksiltmesi, Türkiye'nin durumu doğru okuması ile Türkiye yeni kazanımlar sağlayabilir. Rusya'nın Türkiye ile yakınlaşması, Türkiye'yi batı ile ilişkilerden de koparmamalıdır. Çünkü Türkiye bulunduğu bölgede ekonomik ve askeri güç merkezi olmak zorundadır. Buna gücü yeter. Avrupa ile Tarih boyu izlenen çok yönlü siyaset devam etmelidir. Özellikle enerji ve gıda konusunda ortak bir noktada buluşarak pozitif gelişme sağlanabilir. Batı ile uyumunu da her zaman olduğu gibi turizm, yine gıda ve enerji konusunda elinde tutmalıdır. Bununla birlikte Avrupa’daki Türk nüfusu ve iş gücünü Türk iş insanları ile Türkiye deki Avrupalı yatırımlarını lehine kullanması gerekir.
Ancak İran’ın amacına Rusya’yı da dahil ederek, Türkiye ve Türk birliğinin, yani Orta Asya’nın Anadolu ile bağlantısının kesilmesi çabalarını gözden kaçırmamak gerekiyor. İran Türkiye’nin Birleşik Türk Cumhuriyetleri stratejik planlarını Rusya’nın bunu bilmesine ve bu grupta yer almak istemesine rağmen, bölgede Türk Cumhuriyetlerinden NATO vari bir güç oluşturma politikalarını geliştirme isteğine rağmen İran’ın bu hamleleri ve engelleme politikalarını ortaya atması yeni değildir. Bunu dost ülke görünümünde yapması da manidardır. Son dönemde, İran’ın ABD ile karşılıklı sınırlı bölgelerdeki askeri üslerin kontrol altında tutulmasına yönelik hava saldırıları da hedef şaşırtmaktır.
Ancak Rusya; Ukrayna savaşı sonrası elde ettiği bölgelerle Karadeniz’den açtığı koridordan Türkiye ile sıcak denizlere inme politikası nedeniyle İran’ın bu hamlelerini ön planda tutmamaktadır. Türkiye’deki bazı stratejik yazarlar ve gazeteciler İran Cumhurbaşkanlığının bu konuda ki; "Bölgedeki hiç bir jeopolitik sınır değişimini kabul etmiyoruz. Bu husus bizim için kırmızı çizgidir. Bu sınır er ya da geç kendi doğal haritasını oluşturacak” açıklamasını Türkiye’nin bölgede önünü kesmek, hamleleri boşa çıkarmak olarak değerlendirmektedirler. İran bu niyetini Azerbeycan - Ermenistan savaşında Ermenistan’ı destekleyerek göstermişti. Ne yani, İran Türkiye'ye savaş mı açacak? Bunun mümkün olmadığın biliyoruz.
Ortadoğu meselesinde ABD ve İsrail, Irak, Kuzey Irak İran’a yetiyor zaten, birde Belucistan da terör olayları ilavesi. İran ve Rusya, Türk dünyasını ayırmak, Anadolu-Orta Asya bağlantısını koparmak için bu sorunu bilinçli olarak çıkarmaktadır. Rusya’da rejim değişiyor, İran’da yönetim değişiyor ve bu hesaplar hiç değişmiyor. Bugünkü harita, jeopolitik bir dizayn olarak planlandı ve uygulanıyor. Bu hesap artık bozulmalı ve bozulacaktır. İran'ın jeopolitik hesapları Türkiye’yi hiç ilgilendirmez. İran, bu aşamada Türk dünyasını dizayn edemez. Buna hakkı da yok, gücü de yetmez. değerlendirmesini yapmak doğru olacaktır.
ABD’nin uluslararası politikaları ve uygulamaları konusunda yazar, akademisyen, Londra Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Gilbert Achcar tarafından yapılan incelemelerin sonucunu açıklamıştır.
ABD silahlı kuvvetleri 1990-1991 Körfez savaşı sırasında bölgeye girdiğinde, Suudi Krallığı bunun için toplamda 55 milyar dolar harcadı. Bu miktarın büyük kısmı Müslüman öldürmek için gelmiş Amerikan Birliklerinin Suudi toprakları üzerindeki harcamalarını karşılamaya aktarıldı. Bunun 17 milyar doları ise doğrudan doğruya ABD'ye savaş yardımı olarak hibe edildi, bağışlandı. Krallık bunun yanında uzun yıllardır toplu hazine bonosu alımları yoluyla ABD bütçesine sürekli katkıda bulundu.
Tüm bunlar göz önünde bulundurularak, Suudi Arabistan'ın Amerika Birleşik Devletleri'nin 51. Eyaleti olduğunu, bir tür İslami Teksas niteliği taşıdığını söyleyebiliriz." açıklamasında bulunmuştur. Yakın geçmişte de Suudi Arabistan’ın koruma ve kollanması ve gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayının ört-bas edilmesi karşılığı ABD 400 milyar$’lık askeri silah satmıştır.
Bu açıklamalar ve zamanın diğer kaynakların kayıtlarında belirtildiği gibi Ortadoğu'da öldürülen 2 milyondan fazla Müslümanın (çoğu Türkmen) Suudi paralarıyla ABD ve dolayısıyla İsrail askerlerine katlettirilmesi için kullanıldığı bir çok kaynakça da doğrulanmaktadır.
Verdiğiniz hacı paralarının, umre paralarının ABD askerlerine yardım olarak kullanıldığını, geri kalanının da ABD hazinesinden tahvil, hisse senedi gibi değerli kağıtlar alınarak Yahudilerin yönettiği ABD hazinesine destek için kullanıldığı belirtilmiştir. Bu paraların devamıyla ABD, İsrail aracılığı ile Filistin halkını vurmaya devam etmektedir.
Yakın geçmişte de körfez savaşı sırasında Irak'ı ve Suriye'yi işgal eden ve petrollerine el koyup küresel yahudi şirketlerine teslim eden ABD, tüm savaş masraflarını da Suudilerden almıştır.
Suudi Arabistan 55 milyar dolar ABD'ye yardım etmişti. Müslüman öldürsün diye değildi belki ama sonuçta Müslümanlar öldü. Bir Müslüman ülkesi diğer bir Müslüman ülke vatandaşlarını öldürmesi için nasıl olurda yardım edebilir? ABD askerleri ellerindeki son model silahlarla analarının kucağından bebekleri alarak öldürme yarışına girmişlerdi. Burada bir not düşelim, Osmanlı topraklarından kopartılan ve çok geçmeden iç karışıklık sonrası savaşa sürüklenen Irak ve Suriye savaşında; “ABD’nin Suriye’den çekilirken! Tırlar dolusu silah ve mühimmatı bölgedeki terörist unsurlara PYD-YPG/PKK’ya bırakması da aynı düşüncenin ürünü değil midir?”
Tüm bunların Suudi paralarıyla, Suudi- ABD suç ortaklığıyla yapıldığı açıklanmıştır. Hem de bir Avrupa ülkesi tarafından. Arabistan'da din var, İslam var sanıyoruz, ancak liderler öyle düşünmüyor, yanılmışız. Bu iki büyük dünya devletinin geçmişten Müslümanlara ve insanlığa karşı böyle bir suç ortaklığı var. Hani nerde insan hakları ve demokrasi ABD her girdiği yere insan hakları ve demokrasi götürüyoruz çığırtkanlığı yaparak dünya ülkelerini kandırıyor ve ekonomilerini ilhak ediyor. Bunun bir örneği daha İsrail-Filistin savaşında da görülmektedir. Mısır, Suudi Arabistan gibi diğer Müslüman ülkelerde susmaya devam etmektedirler. Nedeni Arap baharı sonucu iktidara getirilen ABD yanlısı yönetimlerdir?
Yönetimlerine rağmen İngiltere de, Fransa da ve son günlerde yapılan anket sonuçlarına göre ABD halkının %86’sı Biden’ı başkanlık için yaşlı görmesi ve Beyaz Saray önünde Filistin’e destek gösterisi yaparken, insan ve insanlık nasıl böyle bir kıyımı göz ardı edebilir ve işgalcilere destekle soykırıma sebep olabilir?
Bir İslam ülkesi olarak bu yönetimleri ve İnsanları anlamakta zorlandığımız da bir gerçektir. Hac gelirlerinin dolaylı da olsa bu tür katliamlarda kullanılmamasına yönelik, Mekke ve Hicaz’ın yönetiminin kurulacak İslam ülkeleri konsorsiyumunca yapılması ve gelirlerinin de müstakil olarak Mekke ve Hicaz için harcanması en doğru yöntem olarak görülmelidir. Suudi Arabistan yönetimi de bu yöntemle şaibelerden kurtulabilir. Orta Doğu ve İslam ülkelerinin huzur ve refaha kavuşması temennimizdir.
Sağlıkla kalın.