Türkiye’nin İsrail'e ihracat, inşaat demirinden yassı çeliğe, mermerden seramiğe kadar 54 ürün grubunda kısıtlama getirmesi sonrası ilk kez açıklama yapıldı. Ankara, kısıtlamaların "Gazze'ye kesintisiz, engelsiz ve yeterli miktarda insani yardım ulaştırılıncaya kadar devam edeceğini" açıklamıştır.
Hatırlanacağı üzere Türk hükümeti, İsrail'le ticaret başlığı üzerinden seçim döneminde muhalefetten gelen eleştirilerle karşı karşıya kalmıştı. Ankara, İsrail ile ticaret konusunda yapılan haberler için de üstü kapalı olarak, "manipülasyon ve çarpıtma" ifadelerini kullandı.
Bu kararın sonrası Orta Doğudaki son gelişmeler ile cumartesi gecesi İran'ın İsrail'e düzenlediği hava saldırısının ardından İsrail'in misilleme yapması an meselesi olarak belirtilmektedir. İsrail Hava Kuvvetlerinin, İran'a yönelik muhtemel bir saldırı için yürüttüğü hazırlıkları tamamladığı bildiriliyor. İran'dan ise ''İsrail'in saldırısına saniyeler içinde yanıt veririz'' yanıtı geldi. İsrail her an saldırıyı başlatabilir.
İsrail’e göre saldırıda 170 SİHA, 30 güdümlü füze yer alırken, bunların hiç biri İsrail hava sahasına ulaşamadı. İsrail Ordu Sözcüsü Amiral Daniel Hagari ateşlenen 110 balistik füzenin de küçük bir kısmının ülkeye ulaşabildiğini açıkladı ancak bu sayılar bağımsız kaynaklarca doğrulanmasa da bu belirgin hale gelmiştir.
Bilindiği gibi İran’dan İsrail’e en kısa mesafe Irak, Suriye ve Ürdün üzerinden yaklaşık bin kilometre civarındadır. Dünya kamuoyu ve strateji uzmanlarının ortak görüşü, İran ile İsrail arasındaki gerilimin bir "örtülü savaş" olarak nitelenmesinin başlıca sebebi, iki ülkenin birbirine hükümetlerin resmi olarak üstlenmediği eylemler üzerinden saldırmasıdır.
İran ve müttefiklerine karşı açıkça düşmancıl eylemlerde bulunmaktan kaçınan İsrail’in diğer yandan İran destekçilerine karşı savaşan üçüncü ülkelerdeki silahlı gruplara finansal destek verdiği belirtiliyordu. Hizbullah lideri Abbas El Musavi'nin öldürülmesi sonrası gözler İsrail'e çevrilmişti. Ardından İran destekçisi İslami Cihad örgütü 1992'de Buenos Aires'teki İsrail Büyükelçiliği'ne bombalı saldırı düzenlemiş ve 29 kişinin hayatını kaybettiği bildirilmişti.
İsrail, İran'ın nükleer programının önüne geçme konusunda da eskiden beri takıntılıydı. Nükleer programı için çalışan bilim insanlarına yönelik bazı saldırılardan İsrail istihbaratını sorumlu tutuyordu. Son olarak 2020'de Muhsin Fahrizade Mahabadi suikaste uğramıştı ancak İsrail bu aksiyonları taraf olarak üslenmedi ve kabul etmedi.
İran’ın 13 Nisanda gerçekleştirdiği havadan saldırıları ve bu girişimleri bir amaca yönelik olsa da misillemenin sonucu çokta olumlu olmadığı gibi beklenen faydayı da sağlamamıştır. Harekatın önceden ABD, İngiltere ve Fransa gibi aktör ülkelere bilgi sızdırılarak uygulandığı belirtilmektedir. Gelinen noktada bu saldırının her hangi bir uluslar arası katkısı da bulunmamaktadır.
Bu arada Türkiye Cumhuriyeti insani çerçevede doğru ama diplomatik olarak yerinde olmayan bir hamle yaparak İsrail ile ihracata kısıtlama getirmiştir. İnsani olarak doğru çünkü İsrail’in soykırım makinesine dönüşen ordusuna demir vermek, Türkiye ve diğer Müslüman kesimlerin içini kanatıyordu. Diplomatik olarak da yetersiz ve çekimser hamleler yapıldı. Çünkü bu kararın BM ve en azından İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından çıkarılması için diplomatik baskı yapılabilirdi. Bununla birlikte yine diplomatik girişimlerle Türk Cumhuriyetlerinden de destek alınabilirdi.
Maalesef İsrail, ticari dengede Türkiye’nin İsrail’e verebileceği zarardan çok daha fazlasını verebilir. Çünkü bunun sadece ihracatla kalmayıp diğer kalemlere ve ithalata ve diğer ülkelere yapılan ihracata da yansıyabileceği bir gerçektir.
Yine maalesef ki İsrail sadece İsrail’den ibaret değildir! Onunla birlikte olan ve destek veren diğer ülkelerde bundan etkilenecektir. Aralarında Türk mallarına karşı çekimser davranacak ülkeler ve gruplar çıkabilecektir.
Aylardır süren bu soykırımda Türkiye Cumhuriyeti’nin öncülüğünde diğer ülkeleri bir araya getirip daha organize, kapsamlı ve çok uluslu bir adım atmak için süre vardı ama yapmadı ya da yapamadı. Bunun yerine seçim sonucuna göre bir adım atıldı. İlk bakışta olumlu karşılanabilir ancak geç kalınmış ve yaptırımı çokta etkili olamayacak bir karar olmuştur. Umarız ki etkili olur ve beklenen faydayı sağlar.
Eğer ki dünyada rol belirleyici bir ülke olmak isteniyorsa ekonomisi kırılgan olmamalı ve dış ticaretten izole iken de ayakta durabilecek gücü olmalıdır ancak Türk ekonomisi şu an tarihinin en kırılgan dönemlerinden birini daha yaşamaktadır. Ekonomik istikrar pandemiden sonra bozulmuş, Türk lirası dolar karşısında yaklaşık yüzde 66 oranında değer kaybetmiş ve satın alma gücü aynı değerde azalmıştır.
Bu ekonomik durumun hızla düzeltilerek dengenin sağlanması ve Türk lirasının satın alma gücü arttırılmalıdır. Fiyat artışlarındaki bu hızlı yükseliş Türk lirasının dolar karşısındaki değer kaybı durdurulamaz ve stabil hale getirilemez ise enflasyonun önüne geçilemeyeceği malumdur. Mal ve hizmetlerde fiyat artışı ücretlerdeki artışı getireceğinden bu ekonomik kısır döngü uzun süre devam eder. Bütçe açıkları devam eder ve Türkiye’nin teknolojik ve ekonomik gelişmelerde yıllarını kaybetmesi veya gerilerde kalması kaçınılmaz olacaktır. Halk bazında yapamadığımız boykota, devleti mecbur bıraktığımız için ise vatandaş olarak tüm halkımızın sorumlu olacağı da bir başka gerçektir.
Tarihi bir örnekle açıklamak gerekirse;
“Fransa, NATO'nun askerî kanadından 1966'da çekildi; 3 Nisan 2009'da geri döndü. İzlanda, ordusu olmayan tek NATO üyesidir. Yunanistan, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nın ardından NATO'nun askerî kanadından çekildi; 1980'de geri döndü. Fransa NATO’dan çekilince ve Anti Amerikancı bir düzleme girince ABD Başkanı açıklama yapar, “Fransa’yı devlet olarak boykot edemeyiz ama en azından siz Amerikalılardan Fransız şarabı ve parfümü almamasını rica edebilirim.” Fransa Ekonomisi, tüm ABD ulusunun topyekün boykotu sayesinde 2.Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük darbeyi bu şekilde alır. Devlet değil, halk başarır.” Yaşanan bu gerçekler duruma örnek gösterilebilir.
Türkiye’nin İsrail kararının ne kadar önemseneceği şu an bilinmez ama umarız ki bu ihracat kesintisi kararı bir domino etkisi oluşturur ve tüm devletler birleşip; İsrail’e karşı barış kalkanı olur. Küresel güçler tarafından cehenneme döndürülmüş Ortadoğu’da Filistin halkının evrensel ve insani hakları verilir ve orta doğuda huzur hakim olur.
Ümit var olamasak bile barış ve huzurun hakim olduğu bir dünyaya kavuşmak dileğiyle.