Küresel ve ulusal anlamda ekonomik çalkantılarla dolu bir yıla güle güle dedik. Neyin nasıl muhasebesini yapıyoruz açıkçası artık bilmiyorum ama tarihe bir not düşmek açısından bu satırları kaleme aldım. Karşıladığımız yeni yılda gerek Türk ekonomisinin gerekse küresel ekonominin nasıl gelişmeler yaşayabileceğini de bu vesile ile değerlendirmek isterim.
2023 yılı küresel anlamda resesyon beklentilerinin, bölgesel savaşların, değişkenlik gösteren emtia fiyatlarının gölgesinde geçmiş olsa dahi en büyük sorun tüm dünyada yüksek olan faizlerdi. Covid sonrası çılgınca artan talebin ve ortaya saçılan paraların yarattığı yüksek enflasyonla tüm dünya mücadele etti. Yüksek faiz dönemi 2023 ile beraber dünyada bitiyor diyebiliriz. Gerek Avrupa’da gerekse Amerika’da düşmeye başlayan enflasyona karşı oluşacak durgunluğu aşmak için 2024 yılının içerisinde faiz indirimleri yaşamak hiç sürpriz olmayacak.
Küresel ekonomi için 2024 yılında en büyük risk hesapta olmayan çatışmalar ve buna paralel olarak ham petrol ve gıdada fiyat artışları olacaktır. Küresel ekonomi esasen o kadar kırılgan ki bir öngörüde bulunmak hakikaten kehanet gibi oluyor. Bakın Yemen’de son dönem yaşanan olaylar Asya Pasifik ülkelerinin Avrupa ve Akdeniz ülkeleriyle olan ticaretini ne çabuk etkiledi.
Türkiye açısından 2023 yılını değerlendirmek için 2 ayrı paragraf açmak lazım. Çünkü seçime endeksli politikalar izlemekte büyük bir yeteneğe sahibiz. 6 Şubat’ta yaşadığımız felaketi ve ekonomiye etkilerini ayrıca değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Ancak %8,5 olan Merkez Bankası faizi şu an %42,5 olmuş ise neyi nerede yanlış yapmışız diye de sormadan geçemiyorum. Bugün gelinen noktada Sayın Naci Ağbal ve Sayın Lütfi Elvan’a neden şans verilmedi de bunlar yaşandı diye de sorarım ama cevabı belli. Çünkü uygulanacak sıkı para politikasının seçimlere etkisi kaçınılmazdı. Siyaset bu bedeli ödemek istemedi.
Asrın icadı olan Kur Korumalı Mevduat bu ülkede büyük bir servet transferine sebep oldu. Sonuçta seçim odaklı düşük faiz bol para politikası, Türkiye’de kontrolden çıkan fiyatlamalara ve enflasyona sebep oldu. Yeni ekonomi yönetimi görevi devraldığında hakikaten sadece durum tesbiti yapabilmeleri bile haftalarını aldı. Çünkü baskılanan kur ve bedava dağıtılan krediler Türkiye’de bütün dinamikleri bozmuştu. Bugün Kur Korumalı Mevduat’tan çıkabilmenin maliyetini öderken daha da artacak olan faiz gerçeğini de kabul etmekten başka çaremiz yok. Üstelik sadece faiz artmayacak enflasyon da artmaya devam edecek. Bu birbirini kovalayan ikili muhtemelen yerel seçimler sonrası atılacak olan daha radikal kararlar ile birbirinden uzaklaşmaya başlayacak. Bunun gerçekleşmesi için en az 6 ay daha beklememiz gerekecek. Çünkü normal ülkelerde sıradan bir hadise olan yerel seçimler ülkemiz açısından adeta bir varoluş hadisesi. Şimdi yeni yıl ile beraber harçlar vergiler maaşlar derken her şey tekrar fiyatlanacak. Talep tarafı hâlâ canlı iken bu fiyatlamalar ürün fiyatlarına yansıyacak.
İhracatçı ve turizmci artan maliyetlerini gerekçe göstererek rekabet edebileceği kur seviyesi isteyecek. Bu arada ülkemize gelmek için bekleyen yabancı yatırımcı da bu kur seviyesinden ve artan faizlerden faydalanmak için koşa koşa gelirken biz gelen bu finansmanları taşa toprağa tekrar gömeceğiz ama göstergeler düzelecek. Bu düzelen göstergeler bizim yine vergi reformu, kayıt dışılığın önlenmesi, yüksek teknolojiye geçiş, nitelikli iş gücü gibi kronikleşmiş sorunlarımızın sümenaltı edilmesine sebep olurken bir sonraki kriz içinde çalar saat çalışmaya başlayacak.
“-Nereden biliyorsun?” derseniz ben bu filmi son 30 yılda 2001-2013 dönemi istisna olmak kaydıyla defalarca izledim. 30 yılın ekonomik anlamda en güzel 10 yılına imza atmayı başarmış bir siyasi kadronun yap-boz tahtasına çevirdiği ekonomimizin bedelini sabit gelirliler ödedi. Orta direk diye adlandırılan koskoca bir sosyolojik gerçek artık orta direk değil. Üstelik bu sınıfı tekrar oluşturmanın maliyeti inanın onu koruyup yaşatmaktan daha pahalıya mal olacak bize.