Ülkemizde 1936 yılında 3008 sayılı iş kanunu çerçevesinde hayata geçen asgari ücret tanımı ilk olarak 1951 yılında uygulamaya başlanmış olarak kabul görmektedir. Zira 1936 yılından sonra ilk asgari ücret tesbiti yapıldığı yıl olarak kayıtlara 1951 tarihi geçmektedir. Tanım olarak işgücüne işveren tarafından ödenmesi gereken en düşük ücret seviyesi olarak açıklanır. Fakat geniş tanımına baktığımızda İşçinin normal bir çalışma günü karşılığında hak ettiği zorunlu ihtiyaçlarını (gıda, giyim, konut, sağlık, ulaşım) karşılamaya yetecek olan meblağı içerir.
Hemen hemen her ülkede uygulanmakta olan asgari ücretlerin miktarının ne olacağı konusunda ise Türkiye benzer ülkelerden ayrışmaktadır. Çünkü verilere göre ülkemizde çalışan işgücünün neredeyse %60’ı asgari ücretle çalışmakta yada bu şekilde beyanda bulunulmaktadır. Bu oran AB ülkelerinde ortalama % 9 seviyesindedir. Oransal olarak bize en yakın olan Romanya’da %21, Macaristan’da ise % 20 seviyesindedir.
Hâl böyle olunca asgari ücret tartışmaları ülkemizde aylarca sürmekte, ilgili taraflar defalarca görüşmekte, sonuçta bazen işverenin bazen hükümetin istediği rakamlar açıklanmaktadır. Bu tartışmalarda asıl muhattap olan işçi ise temsil edildiği sendikalara derdini anlatmak için epeyce uğraşmaktadır.
2024 yılı için asgari ücret görüşmeleri bu ay başlayacak ve bitecek. Kamuoyunda tartışılan birçok rakam söz konusu. Hükümet tarafı bu yıl gerçekleşen artışın %100’ün üzerinde olduğunu bu bakımdan bir mağduriyet olmadığını, görüşmelerde orta vadeli ekonomik planda yer alan hedefler doğrultusunda görüşmenin doğru olacağını ifade ediyor. Aksi takdirde yapılacak yüksek oranlarda artışın enflasyonla mücadeleye zarar vereceği yönünde beyanları da satır aralarında görüyoruz.
İşveren tarafının açıklamaları ise hükümete yakın. Hem işçinin refah düzeyini koruyan, hem de işverenin altından kalkabileceği bir rakamı ifade ediyorlar. Aslında haklılar çünkü ben masanın iki tarafında da bulunmuş yaşamış biri olarak işçinin eline geçen rakamla işverenin cebinden çıkan rakamı biliyorum. Son dönemde işveren lehine düzenlemeler yapıldı ancak hâlâ vergi dilimleri güncellenmediği için gerek işçinin gerekse işverenin mağdur olduğu durumlar yaşanmaya devam ediyor.
Bu pazarlıkta 3. taraf olan hükümet ise birçok kriteri dikkate almak zorunda. Artan enflasyon, artan maliyetler, bunun ihracat ve turizme yansımaları, bütçeye getireceği yük, sosyal güvenlik sisteminin açıkları ve önümüzdeki yıl yapılacak yerel seçimler. Rasyonel olarak baksaydım asgari ücret %35 artar diyebilirdim ancak ülkemizde ekonomi rasyonellikten çıkalı çok uzun zaman oldu. Üstelik birkaç ay sonra belediye seçimleri var. Bu sebeplerden dolayı asgari ücretin hangi oranda artacağını söylemem zor ama şunu söylemeliyim ki her ne oranda artarsa artsın Mart 2024 tarihinde asgari ücretli yine reel olarak gelir kaybıyla karşılaşacak.
Aylardır yıllardır söylediğim şey değişmedi. Bu oyunun kaybedeni sabit gelirlilerdir. Maaş düzeyinin ne olduğu filan artık önemsizdir. Çünkü bozulan fiyat algısı ve kontrolden çıkan enflasyon en çok emekli ve sabit gelirlileri etkilemiştir. Ne mavi yakalı ne beyaz yakalı iş gücümüz nede emeklilerimiz 10 yıl önce sahip oldukları satın alma gücüne sahip değildirler. Üzülerek söylemeliyim ki uzunca bir süre de sahip olamayacağız. En iyi ihtimal ile 2 yıl tüm sabit gelirliler bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalacak.
Bugün son 3 yılda yapılan uygulamaların bozduğu gelir dağılımını düzeltmenin birkaç yıldan önce olamayacağını gayet iyi bilen bir ekonomi yönetimi iş başında. Üstelik sorunların sadece maaş artışları ile ortadan kalkmayacağını bunun başka sorunlara sebep olduğunu da gayet iyi bilmekteler.
Her dönem asgari ücreti tartışmak yerine kayıt dışı işgücü ile mücadele etmeli ülkemizde niçin işgücünün yüzde 60’ı asgari ücretli onu tartışmalıydık. Çünkü asgari ücretin genele yayılmasının altında yatan gerçek sebepleri bulmadan bozduğumuz fiyat algısı düzeltmeden, enflasyonu düşürmek için para politikasını destekleyici radikal reformları hayata geçirmeden asgari ücretin yada en düşük emekli aylığının ne kadar olacağının bozduğumuz gelir dağılımını düzeltecek bir karşılığı yok. Bu şartlarda rakamsal olarak ne olacaksa olsun birkaç ay sonra zaten bir önemi kalmayacak.