Bu ayın başında TÜİK 2021 yılı ikinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre %21,7 büyüme rakamı açıkladı. Zorlu bir süreçten geçen Türk ekonomisi açısından moral olan bu rakamları farklı bir objektiften değerlendirmeye çalışalım.
Öncelikle birbiri içerisine geçmiş olan ekonomik büyüme ekonomik gelişmişlik ve ekonomik kalkınma terimlerinin hangi anlamda kullanıldığına bakacak olursak bu ifadelerin aynı anlama gelmediğini görürüz. Kalkınma ve gelişmişlik birbirini tamamlayabilir ancak herhangi bir ülke ekonomisinin çift haneli rakamlarda büyümesi o ülkenin ekonomik gelişmişlik seviyesini yakaladığını göstermez.
Ekonomik büyüme daha çok gayri safi milli hasılanın bir önceki döneme göre değişikliği ile ilgilenir. Buna ürettiği nihai mal ve hizmetleri dahil eder. Kalkınma ise sayısal ifadeler yerine ülkenin kültürel, eğitim, sağlık ve beslenme gibi açılardan gelişmişliği ifade ederken yaşın, eğitimin ve nüfus yapısının belirleyici olduğu endekslerle ilgilenir.
Büyüme kişi başına düşen ortalama gelirdeki artışı gösterir. Bir ekonominin daha çok üretmesi veya tüketmesi, dış ticaret hacminin artması büyüme rakamlarını pozitif etkilerken kalkınma toplumun yaşam standartlarını yükseltmek ve bireylerin kendi mutluluklarını artıracak ortamlar sunmakla ilgilenir.
Bu kısa tanımlar sonrası büyüme rakamlarının detaylarına bakalım: Uzun yıllardır olduğu gibi yine hane halkı tüketimleri büyüme rakamlarına pozitif etki yapmış. Geçen yılın aynı dönemi ile kıyasladığımızda kapanan işyerleri, evinden çıkamayan insanlar ve sokağa çıkma yasakları gibi faktörlerin etkisi ile bu dönem bu artış makul karşılanabilir. Beni asıl sevindiren ve umutlandıran yatırımlarda yaşanan artış ve sanayinin gayri safi milli hasıla içerisindeki payının son 23 yılın en yüksek rakamına çıkması oldu.
Tarım ve inşaatın çok ufak katkılarının yanısıra ihracatın büyümeye sağladığı katkıda bizim için olumludur. Pandeminin her alanda yaşanan olumsuz etkilerinden sonra gelen bu büyüme rakamları iktidara ve iş çevrelerine şüphesiz moral - motivasyon aşıladı. Öte taraftan ekonomik kalkınma ya da halk tabiriyle refah seviyemiz ne kadar büyüdü? Böylesi bir büyümeye rağmen tüketici güven endeksi neden toparlanamıyor? Refah seviyesi ile büyüme arasında neden çelişkili bir durum söz konusu?
Bana göre bunun ana sebebi enflasyon. Zira hesaplamada kullanılan birçok kalem fiili olarak üretim üzerinden değil hasılat üzerinden çıkartılıyor. En basit olarak elektrik tüketimine bakacak olursak sanayinin %41.1 büyüdüğü ikinci çeyrekte elektrik artışı %19 olarak gerçekleşmiş. Ayrıca ülke ekonomimizin ve istihdamımızın büyük bir kısmını üstlenmiş olan hizmetler sektörünün büyüme içerisindeki payının beklenen kadar olmaması da önemli bir etken.
Büyük kitlelerin refah seviyesini artırabilmenin yolu şüphesiz ekonomik büyümeden geçiyor. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi kalkınmanın gerçekleşmediği bir büyümede halkın refah seviyesini artırabilmek mümkün değil. Bakınız işgücü ödemelerinin payının düştüğü bir dönemde %21 büyümeyi halka izah etmek oldukça zordur. Netice itibarı ile bu sene yüksek oranlı bir büyüme söz konusu olacaktır fakat hane halklarının refahında ve alım gücünde bunun yansıması ne olacaktır?
Ülkemiz pandemi dönemine rağmen sanayisinde ve ihracatında hakikaten büyük başarılara imza atmış neredeyse çarkları hiç durdurmamayı başarmıştır. Ekonomik büyümenin sürdürülebilir hale gelmesi ve ekonomik kalkınmaya dönüşmesi en büyük dileğimizdir.