10 yıla yakın zamandır bu köşede kendi kendime bir şeyler karalamaya çalışıyorum. Her geçen yıl kendi muhasebemizi yapmak adına oturup okuyorum. Neler yazmışız, neler olmuş, beklentiler ne ölçüde gerçekleşmiş, vaatler yerine gelmiş mi? diye. Yazılı ve görsel basının da üstün gayretleri ile gündemi öyle çok ve çabuk değişen bir ülkeyiz ki söylemlerin, eylemlerin, gerçekleşmelerin takibini yapmakta ve unlara dair veri toplamakta çok zorlandığımı belirtmeliyim.
Çünkü ekonomi ve istatistik öyle esnek ifadeler ve anlamlar içeriyor ki herkes rakamları istediği gibi anlamak ve anlatmakta özgür hale geliyor. Cari açığın rekor kırmasını analiz ederken bir bakıyorum bunu bir ekonomik model başarısı gibi sunuyorlar. Diğer tarafa bakıyorum “-Öldük bittik” diyorlar. Aralık ayı enflasyon verisi açıklanıyor bir kanalı açıyorum “-Enflasyonun beli kırıldı” deniyor, diğer kanalda zam gelen ürünler sergileniyor.
Kendi kendime “-Bunun bir orta yolu olmaz mı arkadaş?” diye sormaktan geri duramıyorum. Herkesin neredeyse ekonomiye dair bir görüşünün olduğunu ve herkesin kendi penceresinden olaylara baktığını bildiğim için açıkça neyi nasıl yazmalıyım ben de bilemez oldum. Aslında büyük fotoğrafa baktığımda yaşanan her şeyin bir sebep sonuç ilişkisi içerisinde gerçekleştiğini ve her siyasi tercihin başka bir alanda vazgeçişler içerdiğini görmekteydim.
Enflasyon konusu belki 10 yılda en çok kaleme aldığım konu olmuştur. Çünkü yüksek enflasyon toplumsal olarak kimsenin memnun olmayacağı sonuçlar üreten üstelik bu sonuçların onarım ve tamirinin uzun yıllar aldığı bir hadisedir. Bırakın bizdeki oranları küresel olarak %8’lere %10’lara çıkan ülkelerde nasıl reaksiyonlar yaşandığını görebiliyoruz. Büyük bir satın alma kaybı yaşanmış olup bunun telâfi edilebilmesi ne yazık ki zaman alacaktır.
Artık ülkemizde enflasyon konusunda maliyet veya talep odaklı olup olmadığını tartışmanın da bir önemi kalmamıştır. Çünkü enflasyon beklentisi ve algısı toplumsal olarak ahlaki değerleri de aşındırmıştır. Kimin neyi neye göre fiyatlandırdığını anlamak veya bu fiyatları her hangi bir ekonomik temele dayandırmak günümüzde mümkün değildir. Çevremde birçok kez şahit olduğum temel algı “-Aman alacaksan bir an evvel al yarın kesin zam gelir” şeklindedir. Ne yapıp edip bu algının değişmesi sağlanmalıdır, çünkü algı değişmedikçe alacağınız tedbirlerin uygulanacak maaş zamlarının hiçbir önemi kalmayacaktır. Satın alma gücünüz her geçen gün kaybolmaya devam edecektir.
Yıllar önce kaleme aldığım küçük bir hikâyeyi tekrar hatırlatma zamanıdır:
Kral dondurucu bir kış gecesinde nöbet tutan muhafıza sorar:
- Üşüyor musun muhafız?
- Majesteleri bizim görevimiz bu üşümeyiz. Cevabını alır. Buna rağmen Kral der ki:
- Olsun ben emir vereceğim sana sıcak tutacak elbiseler getirsinler der ve gider. Ancak bunu unutmuştur Kral.
Sabahleyin muhafızın donmuş cesedi bulunur ve elinde bir notu sıkı sıkıya tutmaktadır. Notu açtıklarında şu ifadeleri görürler.
“-Ben soğuktan şikâyetçi değildim ancak majestelerinin sıcak tutacak elbise vaadi beni öldürdü.”
Gerçekçi söylemlerin ve programların şu seçim ortamında müşteri bulamayacağını bildiğim için şu gerçeği herkesin bilmesini istiyorum. Umudu öldürmeyelim. Eğer umutlar tükenirse ardından sevgi, saygı, güven tükenir. Dostluk ölür muhabbet ölür.