TÜİK 2023 yılına ait gelir ve yaşam koşulları araştırma sonuçlarını geçtiğimiz hafta kamuoyu ile paylaştı. Bizim sokağın nabzını tutarak sizlerle paylaşmaya çalıştığımız gerçekleri böylelikle TÜİK te resmi ağızdan yayınlamış oldu. 2019 sonrası yaşanan ekonomik kırılmanın toplum katmanları arasında nasıl bir kırılmaya sebep olduğunu konuya meraklı olanlar TÜİK’in verilerine bakarak görebilirler.
Bu konuda 2019 yılında bir yazı kaleme almış, uygulanan politikaların sorunun çözümüne katkıda bulunmayacağını, tam aksine mevcut durumu daha fazla bozacağını belirtmiştim. Keşke yanılsaydım ama son veriler beni yine haklı çıkardı. Aslında sorunu çözmek istedik mi emin değilim çünkü biz her akşam o günün ortaya çıkan sorunlarını tartışmayı daha çok seven bir toplum olduk. Döviz, faiz, emekli maaşı, kamu personeli maaşı, asgari ücret, genel seçim, yerel seçim derken araya bir iki de jeopolitik problemleri koyunca zaten aylarca tartışacak sorunumuz oluyor. Böylece asıl soruna ve çözümüne dair tartışma fırsatımız olmuyor. İşin aslı gerçeklerle yüzleşmeyi ve bunu konuşmayı da kimse istemiyor.
Orta sınıf yok oluyor diye yıllardır bu köşede yazıyorum. Şimdi geldiğimiz noktada uygulanan ekonomi politikalarının enflasyonda yarattığı sıçrama ile gelir dağılımını ne derece bozduğu da teyit edilmiş oldu. Son yapılan araştırma en yüksek gelire sahip %20’lik grubun toplam gelirin neredeyse yarısına sahip olduğunu ortaya çıkardı. Bu oran 2019 yılından bu yana %4 artış göstermiş oldu. En düşük %20 lik gelir grubunun payı ise %6 olarak neredeyse yıllardır hiç değişmedi.
En yüksek gelir grubunu oluşturan % 20’lik kesimin kendi içerisindeki dağılımı ise çok daha enteresan. Çünkü en üst %5’lik gelir grubunun en alttaki %5’lik gelir grubu ile arasında ki fark 30 kata ulaşmış oldu. Gelir dağılımı ölçümlemesinde gelir gruplarının aralıkları daha dar tutulduğunda nasıl bir eşitsizlik yaşandığı daha net ortaya çıkıyor.
Yıllık ortalama hane halkı gelirinin yaklaşık 168 bin TL olduğu, bunun önceki yıla göre neredeyse resmi enflasyon rakamıyla birebir örtüşerek arttığı da dikkate değer. Ülkemizde toplam gelirin %48,5’i maaş ve ücret ödemelerinden kaynaklandığı bu rakamın önceki yıla göre 2,3 puan artış gösterdiği görülüyor. Bunu zaten vergi gelirlerine baktığımızda da teyit etme imkânı var. Çünkü vergi reformu yapamadığımız için dolaylı vergilerden ve ücretli çalışanlardan aldığımız vergilerden vazgeçemedik.
Oysa vergide adalet sağlamayı çoktan başarmalıydık. En yüksek esas iş geliri yüksekokul mezunlarına ait. Bu veride tartışmaya açık çünkü kayıtdışılık oranı bu derece yüksek iken kimin neyi nasıl kazandığı ve bunu nasıl beyan ettiği şeffaf bir veriye dayanmıyor. Önceki yılla kıyaslanan gelir grupları arasında en yüksek gelir artışının yevmiyeli işlerde görüldüğü sonrasıyla işverenin ve kendi hesabına çalışanların gelirlerinin arttığı ancak en düşük artışın ücretli çalışanlarda görüldüğü de dikkate değer.
Şubat 2023’te yaşadığımız felaket nedeniyle Hatay, Osmaniye ve Kahramanmaraş bölgelerinin çalışma alanı dışında tutulduğu araştırmaya göre en düşük gelir düzeyine sahip bölgemiz TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkari). En yüksek gelir ise her zaman ki gibi TR10 (İstanbul). Bunu Ankara izlerken 3.lük sırası ise TR21 (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli)
Gelir dağılımı eşitsizliğinin bilimsel ölçütlerinden olan Gini katsayısına göre ise 2006 yılından bu yana en yüksek düzeydeyiz. OECD ülkeleri içerisinde küçük Amerika olmayı başarmışız desem yeridir. Bu adaletsizliğin ülkemizde en az olduğu bölge ise Zonguldak, Karabük ve Bartın’dan oluşan TR81 bölgesi.
Nüfusun neredeyse %75’inin borçlu olduğu bir ülkeyiz ve harcanabilir gelirimizin yarısından fazlası borçları çevirmekte kullanılıyor. Geldiğimiz noktadan geri dönüş yapmak isteyen var mı bilemem ancak artık ülkemizde ya zenginsiniz ya da fakir. Bunun arasındaki sınıf giderek yok olurken farkında olarak veya olmayarak bir oligarşi yaratıyoruz.