Rivayet odur ki Abbasi Devletinin 5. halifesi Harun Reşid döneminde Bağdat’ta Behlül isimli biri yaşarmış. Behlül hafif delilikle bilgelik arasında gidip gelen, halk tarafından çok sevilen ve sayılan birisi. Harun Reşid ise döneminin en güçlü ve sevilen idarecisi. Halk kendisinden o kadar memnun ki döneminde Halifenin düşmanı yoktur diye konuşulmakta.
Behlül bir gün kapısında muhafız bile olmayan saraya girer dolaşırken kabul salonunda bulur kendisini. Bakar ki gösterişli bir koltuk. Düşünür belli ki halifenin koltuğu olmalı geçer oturur. Oradan geçmekte olan muhafızlar bakar koltukta biri düşünce dünyasına dalmış tavana bakıyor. Yaka paça koltuktan aldıkları Behlül’ü hırpalarlar.
Gürültüyü duyan Harun Reşid kabul salonuna gelir gördüğü manzara muhafızların ortasında Behlül üst baş hırpalanmış mahcup bir şekilde bakmakta. Halifeyi gören Behlül birden dövünerek ağlamaya başlar. Harun Reşid durumu öğrenir muhafızları gönderir Behlül’e sorar:
“-Ey Behlül suçunu biliyorsun lakin niye beni görünce ağlamaya başladın?” Behlül’ün cevabı manidardır: “-Halifem şu koltukta iki dakika oturmadım şu halime bir bak. Sen burada senelerce oturdun senin halin aklıma gelince kendimi tutamadım!”
Yüksek mevkilere geldiğimizde sahip olduğumuz güç de artar. Güç arttıkça yalıtılmış bir ortama doğru çekilme ihtiyacı oluşur. Kendimizi güvenli bölge olarak gördüğümüz bir balonun içerisine hapsederken insanlar bizi daha fazla övmeye ve desteklemeye başlar. Bu balon yüzünden insanlardan düşünce ve davranışlarımızı olumlu yönde değiştirmemizi sağlayacak eleştiri ve geri bildirimler alamaz hale geliriz.
Oysa en iyi CEO olmanız bile o şirketin başarısında emeği olan binlerce kişiden biri olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor. Peygamberimizin belki de unuttuğumuz sünnetlerinden biri değil mi kimseye protokol uygulamaması. Hiç okumadık mı ya da dinlemedik mi onun meclisine giren onu tanımayan birçok insanın “-Hanginiz Muhammed” diye seslendiğini?
“-Bu yazdıklarının ekonomi ile ne alakası var?” Diye soranlarınız çıkabilir. Karar vericiler her şeyin yolunda olduğunu düşünebilir ama samimiyetle gördüğümüz hata ve yanlışları söylemek gibi bir sorumluluğumuz yok mu? İçerisinde bulunduğumuz süreçte konuştuklarımızdan sorumlu olduğumuz kadar suskunluğumuzdan dolayı da sorumlu değil miyiz? Faiz, döviz, borsa tartışmalarıyla geçen günler ekonomimizin asıl meseleleri çözmesine ne derece katkıda bulunuyor? Ülkemizde sabit yatırımlar yıllardır düşüyor. İşsizlik rakamlarımız özellikle genç nüfus için vahim durumda. Durmadan dağıtmakta olduğumuz krediler iş gücünün artmasına fabrikaların çoğalmasına değil, kolay para kazanılacak yerlere gidiyor. İhracatı artırmak için daha çok üretiyoruz daha çok üretmek için daha fazla ithalat yapıyoruz. Sonra dönüp dolaşıp cari açık verdik diye frene basıyoruz. Yaşanan salgının etkisiyle oluşan bütçe açıklarımızı nasıl kapatacağımıza dair bir yol haritamız var mı?
Yatırımcı sanayici esnaf ismine her ne diyorsak diyelim istediği şey 6 ay sonrasını 1 yıl sonrasını görebilmek planlayabilmektir. Bu ortamı oluşturamaz isek faiz düştü kur çıktı borsa rekor kırdı söylemleri ile kaç yıl daha bu çarkı çeviririz bilmiyorum.