Şu an piyasa, banka ve ekran bilgileri birbirinden öyle kopuk ve ilgisiz ki kim neyi nasıl ve hangi veriler ışığında planlıyor açıkçası bilmiyorum. 2021 Eylül ayında gömleğin ilk düğmesini yanlış ilikledik ve bunu söyleyenlere de kulaklarımızı tıkadık. Faizi kâğıt üstünde 19’dan 8,5’a indirdik. Hazine tahvil faizleri deseniz 14’lerde ve bankalara zorunlu verdik. KKM üzerinden hiç hesapta olmayan ek maliyete katlandığımız gibi 100 Milyar dolara yakın bir meblağı döviz kuruna endeksledik.
Enflasyonu kâğıt üstünde bile tutamazken bugün 50’li seviyelere gelmesine sevinir olduk. Halkın ve üreticinin zihninde fiyat algısının kaybolmasına sebep olduk. Ben dahil bir çok insan bugün karşılaştığı fiyatların pahalı mı ucuz mu olduğunu bilmiyor çünkü pahalı ve ucuz kavramını kaybettik. Sonuç olarak veriler ve piyasa koşulları bir birinden koptu. Bankalar o kadar uygulama ve Merkez Bankası’nın politika faizinin düşüklüğüne rağmen kredi vermek istemiyor.
Tüketici, taşıt, konut ve işletme gibi seçeneklerde ise piyasa faizi merkez bankasının faizinin 3 katından fazla, üstelik hepsi limitli. Tabi ki biz faizi gerekçesiz ve piyasa koşullarından bağımsız olarak indirmeye çalıştıkça piyasa kendi faizini kendi oluşturacaktı. Nitekim böyle de oldu. Sonuçta piyasa kendi yolunu buldu ve faiz kendi ederine öyle ya da böyle geldi.
Bu yaşananlardan hiçbir çıkarım elde etmediğimiz gibi bu sefer seçimlerde kamuoyu algısı bozulmasın diyerek kur cephesinde uygulamalar başlattık. Oysa 2021 Eylül ayından sonra yeni modelin en temel ayaklarından biri cari fazla verme üzerine kurgulanmıştı. Ancak 2018 yılının Ağustos ayından bu yana zaten döviz piyasasında Merkez Bankası’nın sürekli oyunda olduğunu unuttuk. Kimi zaman açıktan, kimi zaman örtülü de olsa kuru baskılamaya çalıştı. 2021 Eylül ile Aralık ayları arasında neden olup biteni seyretti onu hala anlamış değilim.
Ukrayna savaşının oluşturduğu olumsuz tabloyu hesaba katmıyor değilim ama bu savaş gerekçesiyle Türkiye’ye, Rus ve Ukrayna vatandaşlarının taşıdığı varlıkları da göz önüne almalıyız. Buna rağmen oluşan Ocak ayı dış ticaret açığı Türkiye tarihine rekor olarak geçti. Bunun sebepleri tartışılır ama seçim atmosferi içerisinde arada kaynayıp gitti. Şimdi bakınca piyasada 3 çeşit döviz kuru var. Tıpkı faiz gibi.
2001 krizinden sonra halkının tasarruflarının yüzde 57’si yabancı para cinsinden olan bir ülke burası. İnsanlar neden bunu yapıyor bu apayrı bir tartışma konusu ancak 2011 yılında bu oranı yüzde 30’ların altına düşürmeyi başarabilmiştik. Son dönemde faiz, enflasyon, kur üçlüsünü müdahaleler ile birbirinden kopartmaya çalışınca aralarındaki ilişki koptu. Taşıttan konuta, arsadan emtiaya her şey yatırım aracına dönüştü. Çünkü insanlar ellerindeki parayı tuttukları takdirde her geçen gün daha değersiz hale geldiğini anladı.
Merkez Bankası kura sayısız yollarla müdahale etmeye çalışsa da sonuçta her müdahale sistemde dövize ihtiyacı olanlar için başka yolları denemelerinin önünü açtı. Sonuç olarak kur kovanının içerisine çomak sokulunca piyasa kendi kurunu oluşturdu. Bugün banka kuru ile serbest piyasa kuru arasında 1 TL fark var. Düşünün ihracat yapmış ülkeye 1 milyon dolar para getirmişsiniz. Zaten bu paranın yüzde 40’ını liraya dönüştürmek zorundasınız. Eğer reeskont kredisi kullanmış iseniz bu oran yüzde 70. Siz 700 bin doları banka kurundan liraya çevirdiniz ve 3 gün sonra bir hammadde tedarikçisine 700 bin dolar karşılığı TL ödeyeceksiniz. Mantıksal olarak aldığınız ile ödediğiniz aynı ama durum öyle değil. Siz öderken piyasa kuru ya da banka satış kurundan ödüyorsunuz. Bu da en iyi ihtimalle karşı tarafından döviz eksiği varsa ekran kurundan yüzde 2 daha ucuza almanıza imkân veriyor. Bu durumda dahi 700 bin dolarda cebinizden 500 bin liraya yakın bir kambiyo zararı çıkmasına sebep oluyor.
Şimdi ihracatçı ne yapıyor? Kalan 300 bin doları bari fiziki alıyım dışarıda bozdurayım diyor. Bu durum da döviz talebine sebep oluyor. Gördünüz mü oluşan etkiyi? İstemeden hatta tam tersini isterken geldiğimiz noktaya bakar mısınız. Seçime bu kadar az bir süre kalmışken bu problemle kimsenin ilgileneceğini sanmıyorum ama piyasa fiyatlarken serbest piyasa kurunu alırsa bu enflasyona tekrar etki edecek. 40 yıldır serbest piyasa koşulları uygulanan dış ticaret hacmi 500 milyar doları geçen bir ülkede faizi kuru ve fiyatlamaları aynı anda baskılamaya çalıştık. Sonuç derseniz sizin takdiriniz. Benim kanaatim faizi yanlış belirledik ve her şey yanlış gitti. Umuyorum seçim sonrası ilk düğmeyi doğru ilikleriz.