Belki biliyorsunuz bir hikâye var onunla başlayalım;
Bir boks maçında dayak yiyen boksöre ilk raunt bittiğinde antrenörü; “- Aferin evladım çok iyi gidiyorsun rakibini fena hırpaladın devam et” demiş. İkinci raunt başlamış değişen bir şey yok! bizimkisi dayak yemeye devam ediyor raunt bitiyor antrenör: “-Çok iyiydi bravo neredeyse rakibin devrilecekti” diyor. Üçüncü raunt başlıyor bu kez bizim boksörün kaşı yarılıyor burnu kanıyor tam yere düşecek raunt bitiyor antrenör: “- Aferin evladım en iyi dövüşü bu rauntta çıkardın rakibi perişan ettin” diyor. "Bizimki zar zor yani hocam ben çok iyi dövdüm değil mi?” diye soruyor. Antrenör: “- Tabi evladım adamı perişan ettin” deyince bizimki: “- Ben bu adamı perişan ediyorum da beni döven biri var o kim?” diyor.
Ekonomi yönetimimize göre dengeleme sürecinde başarılıyız ve işler istendiği gibi gidiyor. Yazılı yada görsel medyada ekonomi adına konuşanlar işin borsa, kur ve faiz tarafından bahsederken reel sektörün sorunlarına hiç değinmiyorlar. Reel sektör adına konuşması gerekenler ise sadece bankaların neden daha ucuz ve uzun vadeli kredi vermediğinden bahsediyorlar. Keşke tüm sorun bankaların kredi kullandırmalarında esnek olmaları olsa.
Oysa bu söylemlerin sokakta karşılığını almaya çalıştığımda esnafımızdan sanayicimize, emeklimizden, çalışanımıza büyük bir kesim ekonomiden dertli. Son kamuoyu anketlerinde işsizlik, hayat pahalılığı açık ara önde gitmekte. Öte taraftan sanayici talep daraldı iş yok tahsilat problemli diyor. İstanbul Sanayi Odasının en büyük 1.000 şirketle yaptığı çalışmalar da bu söylemleri teyit ediyor. Satış gelirleri azalırken, artan borç yükü ve düşen kârlılıklar birçok şirketi nakit krizine sokmuş durumda.
Bir yıldan uzun süre önce kur atakları ile başlayıp, sonrasında karmaşık bir hal alan ekonomimizin bu gün itibarı ile ne durumda olduğundan kısaca bahsedelim isterseniz;
Orta ve uzun vadede bizi bekleyen riskleri görmeli ve kısa vadeli uygulamakta olduğumuz geçici politikaların bize daha büyük sorunlar çıkaracağını kabul etmeliyiz. Ucuz finansmanı yatırım yerine tüketime harcarsanız kısa vadede hızlı büyürsünüz. Özkaynak kârlılığı, alacakların tahsilatı ve vade gibi sorunlarla ilgilenmez iseniz orta vadede borcu yüzdürmeye başlarsınız. Uzun vadede ise hızlı büyüdüğünüz yıllarda sahip olduğunuz değerlerin borcu karşılamakta yetersiz kaldığı gerçeğiyle acı bir şekilde yüzleşirsiniz. 2015 yılında başlayan seçim maratonu ülkemizde yapılması gereken tüm yapısal reformları rafa kaldırıp yerine kısa vadeli ekonomi politikalarını yerleştirdi. Her sefer çözüm olarak uygulamaya koyduğumuz unsurlar bir yıl sonra başka sorunların ortaya çıkmasıyla sonuçlandı.
Şimdi bu noktadan nasıl çıkılacağına dair birçok görüş var. Kimileri bu sürecin 2020 yılının başında yerini tekrar ekonomik büyümeye bırakacağını söylüyor, kimileri 2020 yılından bir şey beklemediklerini ifade ediyor. Kapasite kullanım oranları çok ufak bir düzeltmeyi teyit ediyor ancak açıklanan Temmuz ayı işsizlik oranı bunu doğrulamıyor. Enflasyon Eylül ayında %10’un altına düştü. Ekim ayında da büyük ihtimalle daha da düşecek ancak Kasım sonrası hızla tekrar % 10’un üzerine çıkacağı düşünülüyor. Faizler düşüyor ama hâlâ birçok şirketin kârlılık oranları gözönüne alındığında yüksek.
Talep cephesinde ise işler beklendiği gibi gitmiyor ve kış aylarında da böyle devam edecek gibi görünüyor. Cari açığımızı ciddi manada düşürdük fakat bu sefer bütçede planlanandan çok daha fazla açık oluşturduk. Bu yıl geçici tedbirlerle (imar barışı, merkez bankası katkısı, askerlik yasası) bu açığı kapatmaya çalıştık ancak 2020 yılında ne yapacağız? Üstelik bu yıl büyümeyi neredeyse sırtlayan kamu harcamaları ve ihracat cephesinde de gelişmeler karamsar. Dünya durgunluğa girerken ihracat rakamlarımızın bundan olumsuz etkilenmemesi neredeyse imkânsız.
Rakamlar saygı bekler. Ekonomi biraz siyasetle biraz da sosyolojiyle içli dışlıdır. Fizik ya da kimya gibi neden sonuç ilişkilerini net olarak ortaya koymanız mümkün değildir. 2023 yılına kadar seçimin olmayacağını varsayarak kısa vadede siyaseten iyi sonuçlar alıp orta vadede ekonomide hasar oluşturmak yerine kısa vadede siyasi riskleri alarak ülkemizin orta vadede ekonomik sorunlarını ortadan kaldıracak politikaları hiç vakit kaybetmeden geliştirmek zorundayız.