2018 yılı son çeyreğinde başlayan küçülme rakamları nihayet 9 ay sonra 2019 yılı üçüncü çeyrek itibarı ile artıya geçti. Böylece ekonomik durgunluk söylemlerini bilimsel olarak geride bıraktık demek mümkün. 2019 yılının son çeyreğinin de geçen yılın aynı dönemini dikkate alarak artıda kapatacağımızı söylemekte mümkün. Böylece 2019 yılını Türk ekonomisi az da olsa büyüme ile kapatmış olacak.
Çıkacak rakamın bizim için yeterli olup olmadığı tartışılır ama bu değerlerin morale ihtiyacı olan iş dünyasına nefes aldıracağını söyleyebiliriz. Büyüme eğilimine dönüşün olumlu bir gelişme olduğunu düşünmekteyim.
Bir ülke ekonomisinin bir yıl içerisinde gösterdiği ekonomik performansı gösteren büyüme rakamı reel anlamda üretim artışını ifade eder. Çeyrek bazda ölçülen rakamlar ise bu seyrin hangi yönde gelişme gösterdiğini anlattığı için önemli bir veridir. Küresel bazda büyümenin gerçekleşmesi iki türlü izah edilmektedir. İlk olarak üretim arzı artışıdır ki bu daha fazla işgücü ve sermayenin üretimde yer almasına sebep olduğu için tercih edilendir. İkinci kaynak ise teknolojik gelişmelerin yarattığı büyümedir.
Şimdi TÜİK tarafından açıklanan 3. çeyrek büyüme rakamları ile Türkiye ekonomisinin büyüme performansını değerlendirmeye çalışalım. Üretim tarafında tarım ve kamu yönetiminin verdiği katkılar öne çıkarken, sanayi üretimi %1,6 ile pozitif katkı yaptı. Hizmetler sektörü turizmin etkisiyle büyümeye olumlu yansırken, inşaat sektörü daralmaya devam etti. Finans sektörü ikinci çeyrekte %5,3 büyüme göstermişti. Üçüncü çeyrekte birçok kampanyaya ve faiz indirimine rağmen büyüme %2’de kalmış görünüyor.
Faiz indirimleri ve kampanyalara rağmen gayrimenkul sektörü %2,4 büyüme göstermiş ki, ikinci çeyrek büyüme rakamı %2,8 di. Şimdi büyümeye en büyük katkı nereden gelmiş kısmına geçelim. Harcamalarda artış görülürken hane halkı tüketimi %1,5, devletin tüketim harcamaları ise %7 artmış. Bize asıl gerekli olan yatırımlar kalemi ise %12’nin üzerinde düşüş göstermiş.
Yatırımların yani sabit sermayenin daraldığı, artıştan çok azalış olması gibi bir gerçek var. Üretimin vazgeçilmezi olan işgücü piyasasında ise Ağustos 2019 rakamlarına göre tarım dışı işsizliğimiz %16. Geçen yıl %48 olan istihdam rakamımız yine TÜİK’e göre bu yıl %46’ya düşmüş. Türkiye üçüncü çeyrekte büyümüş ancak yatırımlar ve işgücü katılımına bu yansımadığı gibi bu iki başlıkta durgunluğun devam ettiği ortaya çıkmış.
Büyümenin diğer faktörü kabul edilen teknolojik gelişme ve verimlilik artışında ise yapılan akademik çalışmalara göre yerimizde saymaya devam ediyoruz. Sabit sermaye oluşumunun, istihdamın ve verimliliğin desteklemediği bir büyüme dönemine girmiş durumdayız. Bu sürdürülebilir mi bilmiyorum ancak düşme eğilimine giren faizlerin etkisi ve kamu bankaları öncülüğünde gerçekleşen kredi artışlarının tüketim harcamalarına olumlu etki yapması büyümeyi desteklemiş. Temenni ederim ki bu durum özel sektör yatırım harcamalarını teşvik etsin.
3 çeyrek büyümeye olumlu katkı yapan ihracatımızın dünya ekonomisi dikkate alındığında katkısının düşebileceğini dikkate alacak olursak azalan iç talebin tekrar canlanabilmesi 2020 büyüme hedefinin gerçekleşmesinde en önemli kriter olarak öne çıkıyor. Burada ise karşımızda iki temel sorun var. İlk olarak tüketime bağlı büyüme ne kadar sürüdürülebilir? İkinci olarak artan iç talep enflasyona nasıl etki eder? Pekala büyümeye en fazla katkı sağlayan kamu harcamaları kaleminde durum ne olacak? Bütçede öngörülen açık rakamının çok üzerinde bir rakamla 2019 yılını kapatacağız. Faiz dışı açığın 2020 yılında aynı seviyeleri yakalaması halinde finansmanı nasıl sağlayacağız.
Sözün özü her şeye rağmen büyüme rakamlarına geri dönmek sevindiricidir. Fakat onca teşvik edici önleme rağmen yatırım yapmaya istek olmaması en büyük sorunumuzdur. Kamu harcamaları ve hane halkı tüketimleri ile büyümenin kaç kez faturasını ödedik hatırlamıyorum. Türkiye için en sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme modeli daha fazla üretmek ve ihracat yapmaktır.