Geçmişi hatırlayanlar için bir tebessüm vesilesi idi seçim vaatleri. Neler neler yoktu ki içerisinde. 1989 yerel seçimleri öncesi bir partinin İstanbul Büyükşehir Belediye adayı her mahalleye çamaşırhane kurma sözü vermiş fakat seçilince bırakın çamaşırhaneyi İstanbullu içecek su da bulamamıştı. Yine renkli bir siyasi lider futbolda ofsayt kuralının kalkacağını kale direklerinin arasında ki mesafeyi de artıracağını böylece bol gollü maçlar olacağını vaat etmişti. Kim ne veriyorsa 5 fazlasını vereceğim diyen de vardı her mahallede milyoner olacak diyen de. İki anahtar vereni de gördü bu millet döner ekmek dağıtılan mitingleri de.
Allah'tan feraset sahibi olan milletimiz ağır aksakta olsa demokrasisine ve sandığına sahip çıkmayı bugüne kadar başardı. Bu konuda ne bedeller ödendiğini de bu gün hepimiz biliyoruz. 7 Haziran Genel seçimleri öncesinde muhalefet ekonomik söylemleri tekrar gündeme getirdi. Oysa 2002'den bu yana yapılan seçimlerde kimsenin aklına gelmemişti ekonomi. Çünkü Türkiye 2001'de yaşadığı krizden sonra yakaladığı siyasi istikrar sayesinde hızla büyümeyi başarmış ve refahın tabana yayılmasını izlediği sosyal politikalarla başarmıştı. 2011 sonrası ekonomide geciken reformlar düşen büyüme rakamları bir türlü hedefi tutmayan enflasyon ve cari açığın küçülmesi için izlenen politikaların bedelini iktidar yaşadığı oy kayıpları ile ödemek zorunda kaldı.
Ekonomi ile siyasetin birbirinden ayrılmaz bütün olduğunu hep iddia ettim. Bugün Yunanistan'da, İspanya'da yaşanan seçim sonuçlarının ekonomiden bağımsız olduğunu kim iddia edebilir. Bütün Avrupa'da iktidarlar el değiştirirken Almanya'da koltuğunu korumayı başarmış olan Merkel’in başarısının altında Alman ekonomisindeki istikrarın olmadığını kim söyleyebilir. Bu bakımdan siyasi partilerin ekonomik söylemlerinin karşılığının olmadığını söyleyemeyiz.
Bizde ki vaatler birkaç ana başlıkta toplansa da oturduğu ana zemin refah düzeyindeki iyileşmenin tabana yayılabilmesi. Buradan bakıldığında daha düne kadar iktidar partisinin sosyal politikaları sonucu yapılan ve her fırsat da muhalefet tarafından eleştirilen yardımların muhalefet partilerinin de seçim beyannamelerine girmesi bir kazanımdır. Asgari ücret düzeyi her siyasi partinin beyannamesine girmiştir ve büyük ihtimalle seçim sonrası asgari ücretlinin yüzü gülecektir. Yine emekli maaşlarında yapılması planlanan iyileştirmeler de bütün siyasi partilerin ortak söylemidir.
Fakat bir de oy getirmeyecek ama seçim sonrası yüzleşmek zorunda olduğumuz gerçekler var. Hala vergide adaleti tesis edemedik. Vergi gelirlerimiz büyük kısmını dolaylı vergiler oluşturuyor. Vergide adalet oysa bir devletin en temel görevlerinden bir tanesi. Vergi almak devletin asli görevi ve bunu adil şekilde yapmasını sağlayacak mevzuatı oluşturmak zorundayız. Özellikle iktidar tarafından gündeme getirilen rant vergisi mutlaka hayata geçmelidir. Kayıtdışı ekonomiden ve işgücünden kurtulmamız gerekiyor. Kayıtdışı ekonomi ile gelişmiş ülkeler arasına girmemiz mümkün değil. Kamuda etik kurallar oluşturmalı ve kamuda şeffaflık konusunu ciddi olarak gündemimize almalıyız. Merkez Bankasının özerkliğini tartışmak yerine görev tanımına ilaveler yapmalıyız. 2010 sonrası ağırlığı giderek azalan imalat sanayimizin sorunlarına çözüm üretebilmeliyiz.
İşgücümüzü daha nitelikli hale getirmek zorundayız. Bu bakımdan son derece önemli olan eğitim sistemimizi gözden geçirmeli yap boz tahtası durumundan kurtarmalıyız. Bir tarafta iş arayan milyonlarca insanımız varken diğer yanda işçi bulamayan on binlerce işletme bulunuyorsa burada bir hata olduğu gerçeğini görmeli ve bu sorunun çözümü için tarafları bir araya getirmeliyiz. Dışa bağımlılığı asgari düzeye indirme odaklı enerji politikaları üretmek zorundayız. Et fiyatı yükseldi et ithal edelim, buğday rekoltesi düştü buğday alalım gibi günlük çözümlerle değil uzun vadede Türkiye’yi bölgenin tarım ve hayvancılıkta söz sahibi ülkelerinden biri haline getirecek politikalar üretmek zorundayız. Unutmayalım bu topraklar son derece cömert, yeter ki biz sahip çıkalım.
Uluslararası markalar oluşturmak için yol haritalarımız olmalı ve global dünyada hangi sektörlerde rekabet edebileceğimizi bilmeliyiz. Bugün Türk Savunma Sanayisi, yazılımından donanımına kadar çok iyi bir örnek model olma başarısını göstermiştir. Başka sektörlerle de dünyada ismimizi duyurmak zorundayız.
Bunlar için güçlü bir irade, güçlü bir iktidar olması gerektiğini biliyorum. AK Partinin 2011 sonrası ekonomik gelişmelerin ışığında kapsamlı bir yol haritası çıkardığını da biliyorum. 7 Haziran sonuçları buna imkân vermedi. Temenni ederim ki 1 Kasım seçimleri sonucunda bir iktidar modeli oluşur ve bunların hayata geçmesi sağlanır. Zira yaşadığımız 6 aylık sürecin sonucu oluşan faturayı bir an önce ödeyip önümüze bakmak zorundayız. Bunca sorunumuz varken bir de Rusya ile sınır komşusu olmuşken Türkiye daha çok zaman kaybetmesin.