Bir seçim dönemini daha büyük bir demokratik olgunlukla geride bıraktık. Her ne kadar hâlâ medya “Seçim sonrası ne olacak bu muhalefetin hali?” konusunu tartışmaya devam etse de asıl gündemin ekonomi olması gerektiği konusu bir gerçek. Ekonomi asıl gündem olmasa sanırım kabinede görülen radikal değişiklik söz konusu olamazdı.
Sayın Mehmet Şimşek’in ve Sayın Cevdet Yılmaz’ın üstlendiği görevler yeni hükümetimizin ekonomiye verdiği önemin kabulü oldu. Her iki değerli siyasetçimize başarılar diliyor ve Sayın Şimşek’in tabiri ile rasyonel politikaları merakla bekliyorum. Bir önceki ekonomi yönetimini suçlamayı son derece yersiz bulduğumu da belirtmek zorundayım. Çünkü onlar seçime kadar üstlenmiş oldukları misyonu yerine getirdiler.
Atılması gereken çok adım var ancak bu adımların maliyeti de var. 9 ay sonra yerel seçimlerin olduğunu ve özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın İstanbul’a verdiği önem dikkate alındığında bu adımların hangisi atılır, hangisi söylemde kalır bilemiyorum. Biz faizi yanlış zamanda düşürerek o kadar büyük bir tahribat yarattık ki; şimdi sadece faizi artırarak bu hasarın tamiri mümkün değil.
Sayın Şimşek ismi şüphesiz ekonomi dünyasında olumlu bir algı ve etki yarattı. Bu etkinin ülke ekonomisi için olumlu sonuçlar verip vermeyeceğini zaman gösterecek. Ancak “-Rasyonel politikalara dönmek zorundayız” cümlesini bütünü ile ele alma zorunluluğumuz var. Sadece faiz artırmayı rasyonel politika olarak kabul edersek bulunduğumuz durumdan çıkabilmemiz mümkün değil. Yıllardır yapmamız gereken ancak, seçimler nedeniyle bir türlü hayata geçiremediğimiz yapısal reformları da hayata geçirir ve bu reçetenin uygulanma sürecinde hükümeti toplum olarak desteklersek birkaç yıl içerisinde Türkiye olarak bambaşka bir yola girebiliriz.
Yapısal reformlar yerine siyasetin gündemine uygun karar ve talimatlarla zaman kazanmaya çalışmamız halinde ise daha büyük bir enflasyon ve tabana yayılmış bir gelir bozukluğu ile karşılaşmamız kaçınılmaz olacak. Yeni Türkiye Ekonomik Modeli olarak tanıttığımız sistemin içerisinde doğru adımlar olmasına rağmen riskleri görmezden gelerek büyük hatalar yaptık. Sonuçta büyük bir enflasyon ile baş başa kaldık. 2021 Ağustos ayından bu yana sabit gelirli insanlar yüksek enflasyon karşısında satın alma kabiliyetlerini kaybetti.
Sorunlarımız sadece uçan kiralar ve araba fiyatları değil. İnsan elinin dokunduğu neredeyse her alanda büyük bir fiyat kargaşası yaşanıyor. İster ahlak, ister maliyet sorunu diyelim sonuç değişmiyor. Denetimsizlikte buna eklenince inanın olan garibana oluyor.
Yazımızı şu an içinde bulunduğumuz durumu anlatan bir hikâye ile sonlandıralım;
Eskilerden bir vakit İstanbul’dan, Erzurum’a giden tren Aşkale’yi geçince arıza yapar. Daphan Ovası’nın yanında kalan trenin arızası giderilemeyince baş kondüktörden çözüm bulması istenir. Baş kondüktör birinci mevki vagonuna biner ve seslenir;
“Çok kıymetli yolcularımız trenimiz arıza yapmış ancak tüm uğraşlarımıza rağmen arıza giderilememiştir. Devlet Demiryolları adına sizden özür dileriz. Hazırlıklarınızı yaparsanız otobüsler sizi Erzurum’a götürmek için birazdan gelecektir.”
Sonra ikinci mevki vagonuna geçer ve seslenir;
“Baylar bayanlar trenimiz arıza yapmıştır. Az ileride Aşkale - Erzurum karayolu bulunmakta olup oraya kadar yürürseniz Erzurum’a giden bir vasıta bulabilirsiniz.”
En son üçüncü mevki vagonlarına geçtiğinde ise yolcuların eşyalarını toplama gayretini görür, "Hele durun nereye böyle?" der.
Yolculardan biri, "Ağam belli ki tren arıza yaptı gitmeyecek. Biz de başımızın çaresine bakalım yavaş yavaş gidelim" der.
Baş kondüktör ise, “Yahu siz gideceksiniz de bu treni Erzurum’a kadar kim iteleyecek?”
İnşallah oluşturulacak ekonomik orta vadeli programda ve izlenen yol haritasında treni itme görevi yine sabit gelirli vatandaşlara kalmaz.