İnşaat sektörü için 2019 yılının hiç de iç açıcı geçmediği gerçeğiyle başlayalım. 3 çeyrektir küçülme gösteren sektör yaşanan finansal dalgalanmalardan ve kendi iç dinamiklerinden dolayı yaşamakta olduğumuz ekonomik küçülmenin en çok etkilediği sektör oldu. Sektörde bir yanda maliyetler artarken diğer yanda satışlar düşüyor. Aylık bazda konut satışlarına baktığımız zaman geçmiş yılların neredeyse % 35 gerisinde olduğu görülmektedir.
Yeni alınan yapı ruhsatlarından inşaat malzemeleri üretim endeksine kadar birçok veri geçmiş yılların gerisinde seyretmektedir. Sadece Konya bazlı rakam verecek olursak 2018 yılı ilk çeyreğinde 706 bin m2 olarak gerçekleşen yapı ruhsatı müracaatı 2019 yılı ilk çeyreğinde 497 bin m2 olmuştur. İzmir, Kocaeli ve Bursa gibi büyükşehirlerde rakamlar aynı oranda gerilemeye işaret etmektedir.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi? Ekonomik anlamda bir durgunluk yaşadığımız gerçek. Büyüme rakamlarımız eksilere dönerken yaşanan kur şokları birçok işletmeyi sıkıntıya soktu. Konkordato kararları ve karşılığı çıkmayan alacaklar mali durumu problemsiz olan işletmeler için bile sorun oluşturdu. Yükselen faizler ise işin tuzu biberi haline geldi.
Yıllar önce bir sektör dergisine verdiğim demeçte Türkiye’de müteahhitliğin bir yasası bir oluşturulmuş kuralları olmalı demiş ve tepki almıştım. Şimdi şantiyeleri dolaştığımda ne kadar haklı olduğumu daha iyi anlıyorum. Yıllardır izlediğimiz ekonomik modeller ülkemizde sanayici olarak tanıdığımız isimleri de müteahhitliğe yönlendirmiş ise içinde bulunduğumuz durumundan sektörün oyuncuları da sorumlu değil mi?
2001 krizinden sonra uygulanan programlar Türkiye için hem döviz cephesinde hem faiz cephesinde uygun bir yatırım ortamı oluşturdu. AB ile yürütülen görüşmeler, Ortadoğu’da yaşanan diplomatik başarılar yabancılarında ülkemize olan merakını artırdı. Düşük faiz düşük kur konutu bir yatırım haline getirirken fiyatlar yükseliyor insanlar servetlerinin büyüdüğünü düşünüyordu. Kişi başına gelirimizde arttığı için konut talebi canlı kalırken kiralar yükseliyordu. Talep arttıkça evlerin fiyatı artıyor bunu gören sanayici, yatırımcı ve tasarruf sahipleri sektöre girmek için sıraya giriyordu. Arsa sahiplerine % 50’ler teklif ediliyor, alınan konutlar % 40 – 50 kârlarla bir yıl içerisinde el değiştiriyordu. İstanbul m2 başına konut fiyatında Londra ve Hong Kong ile yarışır hale gelmişti.
Sonra bir gün kiralar artık eski hızıyla artmaz oldu çünkü arz fazlalığı oluşmuştu. Bu sektörün ilk uyarıcı sinyali olsa da kimse ciddiye almadı. Merkez Bankası’nın her ay yayınladığı konut fiyat endeksi 2017 Nisan ayından bu yana eksiye geçmişti. Dünya Bankası raporuna göre Türkiye’de konut fiyat artışı kira fiyat artışını geçeli 5 yıl olmuştu. Bu gerçeği bir yıl sonra Ağustos 2018 kur şokuyla anladık.
İnşaat hiçbir zaman sadece inşaat demek değildir. Aynı zamanda çimento, demir, mobilya ve beyaz eşyadır. 2018 yılının üçüncü çeyreğinde gayrisafi yurt içi hasılanın % 8.4’ü, toplam istihdamın ise % 7.1’i inşaattan geliyordu. Buna çevresindeki sektörleri de eklediğimizde ekonominin neredeyse dörtte birinin inşaata bağlı olduğu görülüyor.
Hep inanarak söyledim Türkiye bu süreci atlatacak bilgi birikimine ve insan gücüne sahiptir. İnşaatın içerisinde bulunduğu durumdan çıkması için ülkemizde sadece faizlerin düşmesinin tek başına yeterli olmayacağını düşünüyorum. Emek harcamadan kolay kazanma hırsımızın da kurbanı olduğumuzu söyleyebilirim. İnşaat sektöründe toparlama muhtemelen yavaş olacak birikmiş konut stoğunun erimesi zaman alacaktır. Bu süreçte kamu önceliğinde yapısal müdahaleler ve iyileştirmelerde mutlaka ele alınmalıdır ki aynı sorunlarla önümüzdeki yıllarda bir daha karşılaşmayalım.