Sıcak Para

Erdal Küçükşehir

Dünya üzerinde bulunan bütün ülkelere dış kaynaklardan para girişi 4 temel esas üzerinden gerçekleşmektedir. Bunlar ihracattan kaynaklanan gelirler, cari transferler sonucu gelen gelirler, söz konusu ülkelerde yabancıların yaptığı yatırımlar sonucu gelen gelirler ve o ülkede finansman yatırımı yapmak isteyen yabancıların getirdiği dövizler.İlk üç kalemde bulunan gelir kalemleri bütün dünyada kalıcı girişler olarak kabul edilmekte ve söz konusu ülkelerin ekonomilerine pozitif anlamda katkı yapmaktadır. Yabancı yatırımlar ise yıllık 1,7 trilyon dolar civarında ve burada liderlik 900 milyar doların üzerinde yabancı yatırım çeken Çin’e ait. İkinci sırada bulunan Amerika Birleşik Devletleri ise yurtdışında en fazla yabancı yatırım yapan ülke konumunda. Yani Amerika yabancı yatırımların gözdesi ve dünyanın diğer ülkelerinde yapılan yatırımların lideri. Brezilya, Hindistan ve Belçika gibi ülkeler doğrudan yabancı yatırım çekme konusunda hayli iddia sahibi durumdalar.

Cari Transferler kaleminde söz konusu ülkelerin almaya hak kazandığı hibe kalemleri ile bizim gibi ülkelerin yurtdışında çalışan vatandaşlarının getirdiği dövizler söz konusudur. Son kalem finansman yatırımları ise gelişmekte olan ülkelerin bütün dinamiklerini bir anda bozabilme yeteneğine sahip tabiri caiz ise sıcak para girişleridir. Bazen ülkelerin borsalarına bazen faiz getirisi hesap edilerek yerel para biriminden mevduata bazen o ülkenin tahvillerine yatırım yaparlar.

Bu kalemin kalıcı para olarak kabul edilmemesinin sebebi en küçük risk algısında var olduğu piyasayı terk etmesindendir. Geçmişte birçok ülkede sıcak para hareketlerinin yarattığı etkilerin faturasını yerel ekonomiler ödemiştir. Bu gün dünyada dolaşan başıboş paraya baktığımızda gelecekte yine gelişmekte olan ülkelerin ödeyeceği faturaların olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Trump, Başkanlık görevini devraldığında dile getirmiştim ne yapacağı öngörülemeyen bir başkan var ve sıcak para belirsizliği sevmez diye. Aradan geçen süre gösterdi ki FED, Sayın Başkanın öngörülemeyen politikaları sayesinde söz konusu faiz artışlarını rafa kaldırdı. Bu süreçte risk iştahı yükselenler ise birçok haber akışına aldırmadan gelişmekte olan ülkelere finansman yatırımlarına devam ediyorlar. Avrupa Merkez Bankası ya da FED’den gelecek en ufak bir bilanço küçültme söyleminde hangi piyasada ne yaşanacak bilmek mümkün değil. Birçok varlıkta balon oluştuğuna dair her gün yapılan açıklamalara ise rağbet eden yok.

Hemen hemen bütün gelişen piyasalar aynı ama biz Türkiye’deki rakamları ele alalım. Bu yıl ilk 6 ayda ülkemize 22,5 milyar dolar para girişi olmuş. Doğrudan yabancı sermaye kaleminde 4,9 milyar dolar, portföy yatırımları kaleminde ise 17,6 milyar dolar. Baktığımızda % 78’i sıcak para olarak gelmiş. Dış finansman ihtiyacımız göz önüne alınırsa burada problem yok. Bir şekilde gelmiş ve ihtiyacımız ortadan kalkmış. Fakat ülkemizin risk primi düşerken hem faiz yükselmiş hem kur düşmüş ise bir düşünelim. Yılbaşı kuruna göre ülkemizde TL’ye dönüp devlet tahvili alan bir Amerikalı eğer 7 ay sonunda dolarına %10’un üzerinde bir kazanç ekliyor ise bizim kara kaşımıza kara gözümüze gelmediğini görelim. Aynı yatırımı ülkesinde yapsa eksi getirisi olacaktı bunu bilelim.

Yerel enflasyonları dikkate aldığımızda bugün Hindistan %3, Güney Afrika %2, Brezilya %5, Rusya %5,5 ve Türkiye %2 reel faiz getirisine sahip ancak asıl oyunu kurlar üzerinden oynuyorlar. Trump’ın katkısıyla düşen dolar girdiği ülkelerde yerel para birimlerini düşürüyor döviz bollaşıp kur düştükçe ülkelerin risk primleri düşüyor. Birbirini besleyen bu sürecin sonucunda yüksek faize yatırım yapan fonlar inanılmaz paralar kazanırken girdikleri ülkelerde yarattıkları tahribatların tamiri uzun süreçler alıyor. Yılbaşından bu güne kadar geçen süreçte Hindistan’da Brezilya’da ve ülkemizde dolar bazlı kazançlar % 10’un üzerinde. Oysa Amerikan tahviline yatırım yapsalar eksi kazançları olacaktı.

Sıcak para girişlerine bu açıdan baktığımız zaman geldiğine sevinelim mi yoksa üzülelim mi bilemiyorum.

İlk yorum yazan siz olun