Son 10 gündür Moody’s’in not indirimi kararı ile yatıp kalkıyoruz. Konuyla ilgili ilgisiz herkes tarafından eleştirilen bu kuruluş ne iş yapar neye göre not verir ya da düşürür verdiği karar ekonomik göstergeler sonucunda mı yoksa siyasi gelişmelere göre mi şekil alır bakalım.
Bu şirketin kuruluş tarihi 1900. Evet yanlış okumadınız Jony Moody 1900 yılında bu şirketi kurmuş. Bunun gibi ismini herkesin bildiği Fitch ve Standart and Poors şirketlerini de hesaba katarsanız uluslararası pazar büyüklükleri % 95’leri bulan bu kredilendirme şirketlerinin müşterileri devletler değil genelde borç veren kuruluşlardır. Özellikle zenginlerin paralarını yöneten fonlar, emekli sandıkları, sigorta şirketleri gibi kurumlar bu şirketlerin en büyük müşterileridir.
Moody’s 2004 krizinde indirdiği ülke notumuzu 19 yıl sonra 2013 yılında artırmış ve yatırım yapılabilir seviyeye çıkarmıştı.10 gün önce tekrar bir alt seviyeye indirdiği ülke notu iç dinamiklerle birleşince yeni senaryoların yazılmasına çizilmesine sebep oldu. Kararın siyasi olduğu konusunda pek çok açıklama arka arkaya geldi. Tabi ki siyasi bir karardır bunun tartışılması bile gereksiz çünkü geçmişte verdikleri kararlarında bir çoğu siyasi değil mi?
2011 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin notu düşerken, İngiltere’nin görünümü negatife inerken de siyasiydi. Bu gün gerek ABD gerekse İngiltere ekonomileri 2011 yılına göre çok daha vahim durumda olduğu halde notlarını nasıl korumayı başarıyorlar? 2008 yılında bombanın fitilini ateşleyen Lehman Brothers şirketinin not derecesinin en yüksek seviyede olması size göre ekonomik bir karar mıydı? Yunanistan borçlarını çeviremeyecek durumda iken not derecesini korumayı sizce ekonomik gerekçeler mi sağlıyor? Ülkemizde 1994 krizinden birkaç ay önce olumlu görüş bildirirken acaba kararı siyasi değil miydi?
Bu tartışmanın kimseye özellikle ekonomi çevrelerine sağlayacağı hiçbir katkı söz konusu değildir. Bu bakımdan yolumuza bakmaya devam etmeliyiz. Bu soyut tartışmalar bize zaman kaybettirmekten başka hiçbir işe yaramamaktadır. Ancak Moody’s’in not indirimi için gerekçe olarak sunduğu konularda tartışmamız bizi daha doğru yere götürecektir. İki ana gerekçe sonucunda notumuzun düştüğü açıklanıyor. Birinci olarak Türkiye’nin dış fonlama ihtiyacını karşılamasının daha riskli bir hale geldiğinden bahsedilirken ikinci gerekçe olarak büyümenin zayıflaması ve şirket bilançolarının zayıflaması yani reel sektörün kârlılıklarının düşmesi.
İlk gerekçe ekonomi çevrelerince yeterli görülmemekte. Zira dünyada o kadar çok para var ve bunun önemli bir kısmı kısa vadeli sıcak para hareketlerinden ibaret. Zaten uzun vadeli yatırımları çekmekte zorlanırken piyasanın tabiriyle sıcak para hareketlerinin bu not indirimini umursayacağını tahmin etmiyorum. Bunun için dış finansman açığını karşılamakta güçlük yaşanması çok zor bir ihtimal. Belki maliyet bir miktar artabilir ancak finansman akışı devam edecektir. Büyümenin yavaşlaması ve reel sektörün durumu ise değerlendirmeye almamız gereken ana konu.
Tüm dünyanın özellikle gelişmiş ülkelerin ciddi anlamda büyüme sorunu yaşadığı bir gerçek iken ülkemizi potansiyel büyüme rakamlarının altında kalmakla itham etmek de bana göre siyasi bir karar ancak bunu ciddiye almamız Türkiye’nin yararına olacaktır. Çünkü yıllardır büyümekle cari açık vermek arasında gel gitler yaşıyoruz. Ne zaman hızlı büyüsek arkasından artan cari açığı düşürmek için frene basmak zorunda kalıyoruz. Bütçe açığı ya da cari açık ile büyüme arasında oluşan bu ters dengenin bir yapısal sorun olduğunu bilmemiz şart.
Özellikle imalat sanayinin her yıl düşen yatırımlarının artırılmasına yönelik çalışmalara bir an önce başlanması şart. Hükümet büyük bir iyi niyetle arka arkaya teşvik paketleri açıklarken özel sektör yatırımları neden artmadığı gibi azalıyor incelenmesi son derece önemli. İthal mallara karşı yerli ikame konusunda artık adım atılması şart. Tasarruf oranlarımızı artırmayı sadece Bireysel Emeklilik Sisteminin üzerine yüklemenin dışında adımlar atılması şart.
Moody’s dün olduğu gibi bu günde siyasi bir karar vermiş olup gelecekte de siyasi kararlar vermeye devam edecektir. Bu kuruluşların ne söylediklerini tartışmak yerine kendi yol haritamıza bakmamız gerekir. 2023 vizyonunu gerçekleştirmek için hangi yapısal reformların yapılması gerektiğini konuşmak Türkiye için daha yerindedir.