Birçoğumuzun adını bile düzgün telaffuz edemediği bir Güney Amerika ülkesi. Sahip olduğu doğal kaynaklar ona zenginlikten çok kaos getirdi. Bir dönem Toplu Konut İdaresini ülkesine konut yapmaya çağıran karşılığını ham petrol olarak ödemeyi taahhüt eden ülke bu günlerde büyük problemlerle başbaşa. 3 milyar $ rezervi kalan ülke kendisine uygulanan ambargolardan daha çok Ekim ve Kasım aylarında ödemesi gereken tahvil borçlarını ödeyememe durumunu tartışıyor.
Ülkede yaşanan iç çatışmalar siyasi problemler bizim konumuz değil böylesi doğal kaynaklara sahip bir ülke ekonomik olarak buraya nasıl geldi ona bakacağız.Net petrol ihraç eden ülkeler örgütü (OPEC) 1960’da kurulduğunda Venezuela örgütün günlük üretim bazında lideriydi.Suudi Arabistan günlük 1.3 milyon varil üretirken Venezuela 2.8 milyon varil petrol üretiyordu. 1970’ler de zıplayan petrol fiyatlarına güvenen hükümetler kamu harcamalarını 3 kat artırırken 1974’te cari fazla veren bütçe 1978’de eksi vermeye başlamıştı. Bu yıllarda petrol sektörünü devletleştiren hükümetler gelirleri çarçur ederken 1979 İran devrimi sonrası dünya petrol talebi düşünce 1980’leri ekonomik krizlerle geçirdiler.
1990’ların başında olup bitenlerden ders çıkarmaya çalışan hükümetler devletin tekelinde olan petrol piyasalarını tekrar dışa açarak uluslararası yatırımları çekmeye çalıştı. Venezuela devleti olarak Amerika ve Avrupa da rafineriler almayı teşvik ettiler. Fakat düşen petrol fiyatları kemer sıkma politikaları önüne geçilemeyen yolsuzluk söylentileri darbe girişimleri ülkeye istenen istikrarı getirmedi. 1998’de Hugo Chavez’in seçilmesiyle Venezuela yeni bir değişime sahne olmaya başladı. Chavez 2001’de eski reçeteyi tekrar yürürlüğe koyarak ülkede rezerv aramadan petrol satışına kadar olan tüm sektörleri tekrar devletleştirdi. O güne kadar özerk bir kurum olan Venezuela Petrol Şirketini bakanlığa bağlayıp greve giden 19 bin işçiyi işten çıkardı.
Buna rağmen izlediği sosyal politikalar sonucu ülke ekonomisi çalkantılar yaşasa bile siyaset istikrara kavuşmuştu. 32 milyonluk ülkenin 20 milyonu sosyal yardım alır hale gelmiş ülkede yapılan altyapı yatırımları sayesinde ülkenin çehresi değişmeye başlamıştı.2013 de yakalandığı hastalık sonucu hayatını kaybeden Chavez’in yerine onunla aynı politikaları izleyeceği sözünü veren Maduro iş başına geçti. Fakat düşen petrol fiyatlarına ülkenin düşen petrol üretimi de eklenince her geçen yıl bir önceki yılı aratır hale gelmişti.
Venezuela ekonomisi 2015-2016 da yıllık %10 küçülürken bu rakam yıllardır iç savaş yaşayan Suriye den bile daha kötü. Enflasyonun % 800’lerde olduğu konuşulurken ülkede temel gıda malzemelerini dahi bulmakta sıkıntı görülüyor. Siyaset kurumu ülkenin temel sorununu tartışmaktan çok uzak ve sokaklar her gün başka bir eyleme sahne oluyor. Yüzlerce kişi sokak çatışmalarında hayatını kaybederken ülke uluslararası alanlarda kimsenin umurunda değil. Ülkeye karşı birçok ambargoyu uygulamaya koyan Amerika Birleşik Devletleri ise ne gariptir ki hala Venezuela’nın en büyük ham petrol ihraç ettiği ülke konumunda.
Dış ticaretinin % 90’nı petrole dayalı bir ülke olan Venezuela dünyada kanıtlanmış en büyük petrol rezervlerinin de sahibi. Fakat bütün yumurtaları tek sepete koymanın sonuçlarına katlanıyor bu gün. 3 yıl önce düşen petrol fiyatlarının uzun süre bu seviyelerde kalmasının dünya ekonomisinde sistematik bir etkiye sebep olacağını belirtmiştim. Ekonomisini çeşitlendiremeyen Venezuela bu etkinin sonuçlarını yaşıyor. Bütün kaynakları sahip olduğu doğal kaynağa yönlendiren Venezuela diğer alanlarda sanayileşmeme gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldı.
Petrol fiyatlarında bir iyileşme olmadığı takdirde Venezuela yı daha karanlık günlerin beklediğini söylemek yanlış olmayacak. Ekonomistlerin tahminlerine göre mevcut parametreler değişmez ise 2018’de enflasyon % 2000’leri işsizlik ise % 30’ları bulabilir. Ümit ederim ki tablo buraları görmeden düzelir. Aksi durumda petrol piyasalarında oluşturacağı etkinin faturasını bizim gibi gelişmekte olan ülkeler ödeyecek.