Zamanlama doğru mu?

Erdal Küçükşehir

Son yazımda ekonomi modelimizde bir değişim süreci içerisinde olduğumuzdan bahsetmiştim. Aradan geçen süreçte en yetkili ağızdan bu değişiklik teyit edilmiş oldu. Artık düşük faiz yüksek kur (rekabetçi kur) modelini uygulamakta kararlı olduğumuz hükümetin tüm yetkilileri tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.

Pekâlâ bu modelin olumlu veya olumsuz taraflarını tam anlamıyla masaya koyup oluşacak sonuç senaryolarını tam olarak çalıştık mı, yoksa her zaman olduğu gibi kervan yolda düzülür mantığı içerisinde mi hareket ediyoruz? Son 15 gündür piyasada oluşan hareketler sanırım ikinci metodun yürürlükte olduğunu gösteriyor. Merkez Bankası’nın yıllar sonra gelen müdahalesi de kur cephesinde bir sakinliğe sebep olmadı.

Gün içerisinde büyük oynaklık gösteren kurlar hangi seviyede durgun hale gelecek veya kuru hangi çıpayla bir yere bağlayacağız açıkçası bilmek mümkün değil. Piyasa, kur için bir öngörüde bulunamadığı ya da seviye oluşturamadığı için üretici ve satıcı malını fiyatlandırmakta güçlük çekiyor. Sabah sattığınız ürünü öğlen alamıyor, öğlen aldığınız ürünü akşam satamaz hale gelebiliyorsunuz.

2021 yılı bitiyor. Birçok işletmemiz 2022 yılı için bütçe çalışmalarına çoktan başladı. Herkes birbirine “-Kur seviyesini ortalama ne almalıyız?” diye soruyor ancak makul ve mantıklı bir seviye tespit edebilene henüz rastlamadım. Hükümetin yol haritası olarak yayınladığı orta vadeli programlar birçok kez bizlere rehber niteliği taşırlardı ancak bugün itibarı ile program hedefleri çoktan aşılmış durumda.

Bu belirsizlik ortamı er ya da geç ortadan kalkacaktır buna inanıyorum ancak bu durumun ne kadar süreceğini şu an bilmek mümkün değil. Bu arada Hazinemiz 5 yıl vadeli  % 22’nin üstünde borç bulabilirken Merkez Bankamızın politika faizini düşürmesi reel ekonomide ne işe yarar bunu bilmek mümkün değil. Çünkü politika faizi kendi başına bir anlam ifade etmiyor. Piyasada çok farklı faiz oranları var. Faiz dediğiniz şeyin sonsuz çeşidi varken bankacılık sisteminde haftalık fonlama seviyesini düşürmek kendi başına yeterli olmuyor. Hükümet bu değişikliği savunurken yatırım ve istihdama olumlu katkı yapacağını, bunun ihracata katkısını ve cari fazla vererek kurları dengeleyeceğimizi savunuyor.

Söylenen ve savunulan fikirlere tamamen katılıyorum. Daha önce de söyledim; ben 30 yıldır özel sektörde her kademede çalışmış biri olarak ülkemizin daha çok üreterek kalkınabileceğini, refah seviyesinin ve milli gelirin üretmeden ihracat pazarlarını çeşitlendirmeden, ileri teknoloji ürünlerine geçmeden sürdürülemeyeceğini savundum. Küresel olarak kopan fırtınaya bakarsak gerek enflasyon oranlarımız, gerekse Merkez Bankamızın kullanabileceği enstrümanlar açısından acaba bu değişimin zamanlaması doğrumu diye düşünmeden geçemiyorum.

Faizi düşürmemizde hiçbir sakınca yok. Ancak başıboş kalan kur ekonomiye olan güveni erozyona uğratıyor. Güven gerilediği için tüketim ve üretime baskı yapıyor. Artan kurlar maliyet ve yatırım planlarına olumsuz etki ederken enflasyon artıyor. Artan enflasyon zaten bozuk olan gelir dağılımının daha kötü hale gelmesine sebep olacak. İhracat sandığımız gibi olağanüstü artmayacak ancak ülkemize gelen turist sayısında patlama yaşanacağını öngörürsek turizm gelirlerimiz turist sayısındaki artış kadar yükselmeyecek. Cari dengemiz olumlu etkilenirken bugüne kadar övündüğümüz merkezi bütçemiz daha büyük açıklar verecek.

Keşke bugün yapmaya çalıştığımız bu değişimi 2008 - 2013 yılları arasında tüm koşullar ve piyasa dinamikleri uygunken yapabilmiş olsaydık. O yıllarda kamu - özel sektör işbirliği ile sanayi yatırımları teşvik edilse ve ithal ürünlerin iç pazarda ikamesi sağlansaydı Türkiye büyük bir coğrafyanın üretim üssü olmuştu. Hep birlikte düşünelim biz o yıllarda bedava kaynakları nerelere ne şekilde kullandık? Kullandığımız o kaynaklar ülkemizin geleceği ve işgücü adına nasıl bir katma değer yarattı? Büyüme odaklı politikalarımız bizi Dünya liginde derecelere sokarken gelir seviyesi her yıl düşen sabit gelirli orta sınıfı düşünmek için o kadar çok fırsatımız vardı ki!

Sözün özü değişimin bir yol haritası olmalı ve rasyonel politikalarla düzeltme sağlanmalı. Türk Lirası bu kadar değersizken fiyatları ve ücretleri kontrol edemez isek rekabetçi kur kalmaz. Üstelik kur seviyeleri böylesine başıboş şekilde birkaç hafta daha kalmaya devam ederse bizim yapmaya çalıştığımız bu değişimin faturası sanıldığından daha büyük olur.

İlk yorum yazan siz olun