Zor günler

Erdal Küçükşehir

Zor günler geçiriyoruz. Dünyamız ve ülkemiz için tam anlamıyla büyük bir imtihanın içerisindeyiz. Bir virüs insanlığa adeta ders veriyor. Teknolojinin, sınıf ayrımının, maddi gücünüzün ve en önemlisi askeri gücünüzün ne kadar anlamsız olduğunu yüzünüze vura vura öğretiyor. İnsanlık yakın tarihinin en zor dönemini yaşıyor. Almanya Başbakanı Merkel’in ulusa sesleniş konuşmasında Mart ayı başlarında şu cümle dikkatimi çekmişti. “Almanya ikinci dünya savaşından bu yana en zor sınavla karşı karşıyadır.”

Şahsen o gün abartılı bulduğum bu cümlenin aslında bilerek, olayın ciddiyetini tam manası ile anlatmak için söylendiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Oysa o günlerde Amerika ve İngiltere liderleri bunun basit bir sorun olduğunu, doğal akışında etkisinin birkaç ay içerisinde geçeceğini söylemekteydi. Sayın Trump’a göre havalar ısınınca geçecekti lakin Amerika neredeyse salgının merkezi konumuna geldi. Büyük şehirlerde yayılma hızı kontrolden çıkmış durumda.

Sosyal Medyada bir resim dolaşıyor. Çin telefonda Covid19 diye bir whatsapp grubu oluşturuyor ve ülkeleri tek tek ekliyor. Sonra Çin gruptan çıkıyor ve grup eklenenlere kalıyor. An itibarı ile dünyanın halini herhalde en güzel bu resim anlatıyor. Avrupa’da, İtalya ve İspanya; yeni kıtada ise Amerika Birleşik Devletleri salgının merkezi durumuna gelirken, Çin üretime tekrar başlamış durumda.

Ülkemizde ve dünyada ekonomik aktiviteler neredeyse durma noktasına gelmiş. Birçok işletme kapalı, turizm faaliyetleri tamamen durmuş, bütün uçaklar yerde, bazı ülkelerde sokağa çıkmak yasak bazı ülkelerde bankalar dahi kapanmış. İster yurtiçine ister yurtdışına iş yapın şu süreçten etkilenmemek mümkün değil. Çoğu fabrikalar kapanmışken bazıları kapasite düşürmek zorunda kaldı.

Üç ay önce anlatıldığında kimsenin inanmadığı şeyleri yaşayarak öğreniyor tüm insanlık. Okullar kapalı çocuklara uzaktan eğitim veriliyor. Birçok kamu kurumu kapalı internet ortamından hizmet almaya çalışıyoruz. Sanki bir bilim kurgu filminin oyuncuları olduk. Bilmediğimiz tecrübe etmediğimiz bir hayatın içerisinde bulduk kendimizi. Her şeyi bir tarafa bırakalım virüs salgını birkaç hafta içerisinde bitse dahi insanlık yaşadığı bu duygusal travmayı belki yıllarca atlatamayacak. Birkaç ay içerisinde her şey eskisi gibi olacak diye beklemeyelim. Zira yaşanan bu duygusal travma hakikaten uzun bir süre ortadan kalkmayacak. Diyelim virüse aşı ya da ilaç bulundu hangimiz hiçbir şey yaşanmamış gibi tatile çıkmayı düşünür. Hangimiz ilk uçağa atlayıp Londra ya da Paris’e bir gidip geleyim der. İşsiz kalmış milyonlar için her şey bir anda unutulup biter mi? İşyeri kapanmış iflas etmiş ya da borç batağına girmiş bir müteşebbis tekrar iş yeri açmaya cesaret edebilir mi?

Bu sorulara sizler de ilavede bulunabilirsiniz. Üzülerek söylemeliyim ki süreci atlatmak zor ve uzun sürecek. Merkez Bankaları’nın parasal genişleme politikaları da sorunları ne kadar ortadan kaldırır onu da bilmiyorum. Yıllardır anlatmak istediğim şey işletme sermayesinin ve likiditenin önemiydi. Hatta finansman yönetimi muhasebecilere bırakılmayacak kadar önemlidir derdim hep arkadaşlarıma. Artık nakidin kral olduğu bir dönemi yaşayacağız. Dünya 100 trilyon dolar borçlanırken hiç korkusuz ralli yapan piyasalar oluşan balonun patlaması için virüsü bahane etti.

Birçok ekonomiste göre zaten bu balon patlayacaktı çünkü balonlar nedeniyle oluşan enflasyonist ortam sağlıklı büyümeden ziyade sadece illüzyondu. Sanal âlemde oluşan paralara virüs sebebiyle gerçek hayatta ihtiyaç oluşunca film bitti. Oluşan likidite açığına çare bulmaya çalışan Merkez Bankaları limitsiz fonlama garantisi verdikleri halde sorunu çözebilmiş değiller. Sorunu sadece kredi kanallarını açık tutmakla çözeceğini sananlar ise en fazla 3 ay sonra pes edecek. Farklı bir dünya bekliyor artık bizleri. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği başta olmak üzere siyasetten sosyal politikalara işsizlikten enflasyona birçok şey köklü biçimde değişecek. İşletme sermayesinin ve likiditenin önemi ortaya çıkarken tedarik zincirini dengede tutamayanlar yok olacak. Çevreye sahip çıkma bilinci gelişirken toplumsal hizmetlere öncülük edenler ve müşteri taleplerini her durumda karşılayanlar ayakta kalacak.

Evet, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

İlk yorum yazan siz olun