Yaşlanmayla birlikte kemiklerin kalitesi bozulmakta, kemiğin içi boşalmaya başlamakta ve gücü giderek azalmaktadır. Kalsiyumdan zengin yapıda olan kemiğin mikro mimarisinin bozulması, kırık riskinde artışa yol açmaktadır. Osteoporoz hem kadın hem de erkeklerde görülen bir sorun olsa da, kadınlar için risk daha büyüktür ve onlar için çok daha önemli bir problem olarak durmaktadır.
Bu durumun nedenlerini inceleyecek olursak;
- Menopozla birlikte kadınlarda kemik erimesi riski artıyor.
Menopoz dönemine girilmesiyle birlikte, kemik üzerine olumlu etkileri olan östrojen hormonunun azalması, kemik erimesi için en büyük riski oluşturuyor. Östrojenin yokluğu ile birlikte kadınlar 50’li yaşlardan sonra erkeklerden daha fazla osteoporoz riskiyle baş başa kalıyor. Dikkat etseler de etmeseler de neredeyse hemen her kadın az ya da çok, mutlaka osteoporozlu birisi haline gelebiliyor. 50 yaş üstündeki her 3 kadından 1’inde ortaya çıkan osteoporozda en önemli etken menopozla birlikte kemik kaybının hızlanmasıdır.
Menopoz sonrası görülen osteoporozun, yaşlanma döneminde görülen ve kemik yapımında azalmaya bağlı gelişen osteoporozla mekanizması tamamen farklıdır. Osteoporozda en önemli risk faktörü genetik etkilerdir ancak doğuştan gelen hastalıklar, kronik hastalıklar, tiroid hastalıkları ve romatizmal hastalıklara bağlı da gelişebilmektedir.
- Beslenme hataları kemiklere zarar verebilir.
Kemiklerimiz belirli bir süreliğine, bizim para yatırdığımız bankalar gibidir. 30’lu yaşlara kadar bu bankaya yapacağımız yatırımlar bizi ileride gelişebilecek kemik erimesinden koruyabilmektedir. Bu yaşlara kadar yaptığımız düzenli egzersizler, kalsiyum ve D vitamininden zengin beslenme, sigara, aşırı protein, fosfat ve sodyum alımında kısıtlama bu bankaya yapacağımız olumlu yatırımlardır.
Osteoporoz yaşam tarzı alışkanlıkları ve beslenme düzeninde yapılan yanlışlıklar dışında gereksiz ilaç kullanımına bağlı olarak da ortaya çıkabilmektedir. Hareketsiz bir yaşam, sigara ve alkol kullanımı önemli çevresel riskler arasındadır. Beslenme düzeninde yapılan yanlışlıklar, düşük kilolu olmak, vitamin ve kalsiyum eksikliğinin yanında fazla protein, fosfat ve sodyum alımı da osteoporoza yol açabilmektedir. Kafein ve alkol tüketiminden kaçınmak da önemlidir. Bunların yanı sıra kortizon, kan sulandırıcı, mide koruyucu, antidepresan ve antiepileptik ilaçların uzun süreli kullanımı, bazı kanser ilaçları, organ nakillerinden sonra kullanılan bazı ilaçlar osteoporoz gelişimine sebep olabilmektedir.
- Kemik taraması yaptırmayı ihmal etmeyelim.
Osteoporoz sessiz bir hastalıktır. Omurgada ya da kalçada kırık görülene kadar genellikle belirti vermemektedir. Ama yine de gençlik boyuna göre 3 cm’den fazla boyda kısalma, kamburluk ve yaygın ağrı osteoporoz için uyarıcı belirtilerdir. Ani ve şiddetli olan bel - sırt ağrısı ile birlikte belirgin bir hareket kısıtlığı osteoporoza bağlı omurga çökme kırıklarından kaynaklanabilmektedir. Bu gibi durumlarda zaman kaybetmeden doktora gidilmelidir. Osteoporoz teşhisi için kemik yoğunluk ölçümü yatırmak yeterlidir. Kemik yoğunluğu ölçümü özellikle menopoza giren tüm kadınlarda yaptırılmalıdır. Bunun yanı sıra risk faktörleri olan gençlerde ve erkeklere de kemik yoğunluğu ölçümü yaptırmak erken teşhis bakımından önemlidir. Kemik yoğunluğu düşük çıkan kişilerde ve tedavi görenlerde ölçüm yılda bir kez yenilebilir.
- Kalsiyum ve D vitamininden zengin beslenmeye özen gösterelim, gerekirse takviye gıdaları ihmal etmeyelim.
Bir günlük kalsiyum ihtiyacı 9-18 yaş grubu için 1300 mg/gün, 19-50 yaş arası yetişkinler için 1000-1000 mg/gün, 50 yaşından sonra 1200 mg/gün’dür. Gebelik, emzirme gibi gereksinimlerin arttığı dönemlerde bu miktar 1300 mg’a çıkmaktadır. Bu günlük ihtiyacı ilaçlarla karşılamadan önce beslenmeyi gözden geçirmeliyiz.
Osteoporoz tedavisinin amacı kemik kalitesini artırmak ve kemiği güçlendirerek kırık oluşumunu önlemektir. İlaç tedavilerine en az 1 yıl devam edilmeli ve yıllık kontrollerin ardından tedavinin devamına karar verilmelidir. Her hastaya her osteoporoz ilacı uygun olmadığı için kullanılacak ilaçlar doktor kontrolünden sonra belirlenmelidir. İlaçların yanı sıra kalsiyum ve D vitamini gibi destek tedavileri mutlaka kullanılmalıdır. Yaşa göre ihtiyaç değişmekle birlikte günlük ortalama kalsiyum ihtiyacı 1000-1500 mg arasıdır. D vitaminini ise 30-60 ng/ml aralığında tutulacak şekilde gerekirse takviye olarak verilebilir.
Kalsiyum desteğini ilaç olarak almadan önce doğal yollardan ve besinlerden karşılamak önemlidir. Genel olarak süt ve süt ürünlerinin kalsiyumdan çok zengin olduğunu bilir ve bolca tüketmeye çalışırız. Ancak vücudumuz süt ürünlerindeki kalsiyumun yalnızca %30’unu kullanabiliyor. Yani içtiğimiz bir bardak sütün, 250-300 mg yerine, sadece 80-90 mg kalsiyumu işimize yarıyor. Asma yaprağı, maydanoz ve roka başta olmak üzere yeşil yapraklı sebzelerin içerdiği kalsiyumun %50-70’i işimize yarar hale geliyor. Pekmez, susam gibi gıdalar, fındık, badem gibi yağlı tohumlar, yumurta, kuru meyveler de kalsiyumdan zengin bir beslenme sisteminde yerlerini alabilir.
- Kemikleriniz egzersiz ve sportif aktivitelerle güçlendirilebilir.
Osteoporoz tedavisinde fiziksel aktivite ve egzersiz önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle kemik büyümesinin henüz tamamlanmadığı 20-30’lu yaşlar öncesinde yapılan egzersizler kemiklere maksimum düzeyde kalsiyum stoklanmasını sağladığı ve kemiğin yapısını tümüyle güçlendirdiği için çok faydalı bulunuyor. Yürüyüş, hafif koşu gibi yük bindirici egzersizler ile kas güçlendirme egzersizleri kemik kütlesinin yenilenmesi adına önemlidir. Haftada en az 3 kez 20-30 dakika yapılacak hızlı yürüyüş kemikleri korumak için faydalıdır. Yoga vücudun esnekliğini artırması, postürün iyileştirilmesi, osteoporozun bir sonucu olan kamburluğun önlenmesi ve kişinin omurgasını kontrol etmesi yönünden önerilen bir aktivitedir. Dans, yerçekimine karşı yapılan ritmik hareketleri içeren bir aktivite olduğundan kemikler için oldukça faydalıdır. Grup halinde yapılan dans çalışmaları kişinin motivasyonunu artırır, sosyal katılımını sağlar ve yaşam kalitesi üzerinde olumlu etkiler yapar. Tüm bu fiziksel aktivitelerin doktor önerisi ve kontrolünde yapılması gerektiği unutulmamalıdır.
Kemik erimesinin belirtileri
Osteoporoza yol açan kalsiyum kaybı yavaş ve fark edilmeden ilerlediği için hastalar genellikle osteoporozun sonuçlarıyla doktora gelebiliyor. Ağır düzeyde osteoporoz olan kişilerde düşme, burkma, vurma gibi basit darbelerle kalça kemiklerinde, el bileği ve omurgada kırıklar ortaya çıkabiliyor. Diğer taraftan kalsiyum kaybı boy kısalmasına, sırt ve bel ağrılarına, omurga eğrilmesine (kamburluk) yol açabiliyor. Osteoporozu izlemek amacıyla 2-3 yıllık aralıklarla kemik yoğunluğunun ölçülmesi yeterli. Eğer kemik taramanız normal çıktıysa, kılavuzların önerdiği 4 yılda bir tarama yaptırmak. Eğer ağır düzeyde bir osteoporoz söz konusuysa ve ciddi bir tedavi uygulanıyorsa kemik yoğunluğu takipleri daha sık yapılabilir. Kemik yapımı ve yıkımına işaret eden bazı testler yapılarak osteoporoz teşhisi çok erken dönemlerde konulabiliyor.
Kimler Osteoporoz riski altındadır?
İlk sırada menopoza giren kadınlar yer alıyor. Rahim ve yumurtalıkları alınan, yaşı 45’in üzerinde olan, düzensiz adet kanamaları yaşayan, ailesindeki diğer kadınlarda da osteoporoz öyküsü olan, geç adet görmüş, hiç doğum yapmamış veya doğum yapıp çok uzun emzirmiş, ince yapılı minyon tipli kadınların hepsi riskli gruptadır. Düzenli ve dengeli beslenmeyen, egzersiz yapmayan, güneş ışınlarından yeterince yararlanmayan, aşırı sigara, alkol, kahve tüketen kadın ya da erkek herkes osteoporozla karşı karşıya gelebiliyor.
Uzun süreli kortizon, idrar söktürücü, laksatif, mide asidini düzenleyici, tiroid hormonu kullananlarda kemik yoğunluğu dikkatle izlenmelidir. Tiroid bezi aşırı çalışan, karaciğer hastalığı, ince bağırsak hastalığı, cushing sendromu, anoreksia nervoza gibi sorunları yaşayanlar osteoporoz açısından uyanık olmalıdır.