Büyümeye Devam
29 Kasım 2024 tarihli 53755 sayılı TÜİK yayını ile 2024 yılı 3. çeyrek büyüme rakamları açıklanmış oldu. 17 çeyrektir büyüme başarısını gösteren Türkiye ekonomisi “Nasıl büyüyor, neden büyüyor, bu büyüme kimleri büyütüyor?” gibi tartışmaların çok uzağında büyümeye devam ediyor. Siyaseten başarı hikâyesi yazılırken bozulan refah seviyesi ve gelir adaletsizliği konularını ise nedense kimse dile getirmiyor.
Gayrisafi yurtiçi hasılamız 2024 yılı 3.çeyrek döneminde %2.1 büyüme gösterdi. Geçmiş haftalarda belirtmiştim. Muhtemelen mevcut kur seviyesi ve büyüme rakamları ışığında kişi başına düşen milli gelirimizle 2024 yılı itibarı ile yüksek gelir seviyesine sahip ülkeler arasında bile yer alma ihtimalimiz oluştu. Bunu bir başarı hikâyesi olarak önümüzde ki günlerde sık sık dinlemeye hazır olmalıyız.
Biz büyüme rakamını oluşturan alt kalemlere bakalım; İnşaat sektörü %9,2 finans ve sigorta faaliyetleri % 6,2, tarım sektörü %4,6, gayrimenkul faaliyetleri %2,5, ürün üzerindeki vergiler %2,3, bilgi ve iletişim faaliyetleri %2,2, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri %1,9, hizmetler ise %1,4, artarak toplam büyümeye pozitif katkı yapmış. Diğer yandan sanayi sektörü %2,2 ve diğer hizmet faaliyetleri %2,4 küçülerek büyüme rakamını dengelemiş.
Yerleşik hane halklarının nihai tüketim harcamaları bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %3,1 artış göstermiş. İşgücü harcamaları ise bir önceki yılın aynı çeyreğine göre artmış gözükmekle beraber 2024 yılı ilk çeyreğine göre ciddi manada azalmış. Teknolojik gelişmeler, yüksek teknolojik ürünler, verimlilik gibi büyümenin diğer faktörlerinin hali ise takdirinize bırakılmış.
Büyüme ile kalkınma arasındaki farkı kimse umursamadığı için biz büyümeye devam ediyoruz. Ancak büyürken hangi maliyetleri ödediğimizi ise ayrı bir tartışma konusu. 2016 yılından bu yana büyüme rakamları ile alakalı olarak birçok yazı kaleme almışım. Bunların ortak noktalarına baktığımda kredi tüketim inşaat üçgeninde büyümeye çalışan üretim yatırım tasarruf tarafı ise her zaman eksik kalan bir ekonomi görüyorum.
Siyaset doğası gereği ülkenin ekonomik sorunları ile büyüme arasında bir tercih yapmak zorunda kaldığında tercihini büyümeden yana kullanmıştır. Bugün ekonominin yüksek enflasyon diye bir sorunu var. Enflasyon ile büyüme arasında bir tercihe siyaseti mecbur bırakırsanız tercih orta ve uzun vadede daima büyüme olacaktır. Bu tercihin maliyetini ise daima ve her zaman sabit gelirliler ve ücretliler öder.
Türkiye ekonomisi büyük bir olasılıkla uygulanan sıkı para politikası ve yüksek faize rağmen 2024 yılı genelinde %2’nin üzerinde bir büyüme gerçekleştirecek. Ancak endişem odur ki büyüme düştükçe üretici ve satıcılara verdiği rahatsızlık artacak bu faiz oranları üzerinde bir baskı oluşturacak bunu görmezden gelemeyen siyaset kurumu ise Merkez Bankası’nı bir tercihe zorlayacaktır.
Bugün gelinen nokta zaten böyle bir tercihin sonucu değil miydi. Şimdi baktığımızda enflasyonun baz etki dışında istenen ölçüde düşmediğini gelecek dönemde de bunun büyük ölçüde gerçekleşmeyeceğini görmekteyiz. Hane halkı anketlerinde enflasyonun düşeceğine dair en ufak bir öngörü yok. Öte yandan faiz oranlarının düşmesi için oluşan baskı var. Yaşanan tüm sorunlarımızı faizi indirerek aşacağımızı sananlar aynı filmi daha birkaç yıl evvel sanırım izlememişler.
Bir de işin içinde satın alma gücü yerle yeksan olan emekçiler söz konusu. Asgari ücretle ilgili açıklamalardan ve ortada dolaşan rakamlardan anlaşıldığı üzere bu kesimin talepleri de görmezden gelinemez. Öyle veya böyle bu kesimin de memnun edilmesi gerekiyor çünkü en büyük bedeli bunlar ve emekliler ödedi.
Ya günah keçisi ilan edilen EYT’liler ve emekliler ne olacak? Her fırsatta en yetkili ağızlardan bugün yaşadığımız ekonomik sorunun ana kaynağı ilan edilen EYT’liler. Büyüme rakamlarından girdik konu nerelere geldi. Rahmetli Süleyman Demirel’in dediği gibi, "Sorunları sorun etmezseniz ortada sorun kalmaz" diyelim ve büyümeye devam edelim.