2021 Yılının bilançosu
Neredeyse bittiğine sevindiğimiz bir yılı geride bıraktık. 2021 yılına dair ekonomik olarak yaşadığımız fırtınanın daha net anlaşılabilmesi için kısaca başlıklar halinde bir değerlendirme yapalım istedim:
2021 yılında modelden modele geçerken kur kontrolünü kaybettik ve dolar yılı % 80’e yakın bir artışla kapattı. Burada defalarca yazdım. Sorun faizin nereye ineceği değil, faize karşı kur seviyesini nasıl kontrol edeceğimizdi. Beklenen müdahale geç de olsa geldi ancak oluşan hasarın tespiti henüz çıkmadı.
Dünyada artan emtia fiyatları bizim cari açığı fazlaya çevirme modelimize olumsuz yönde etki yaptı. İhracatımız % 33 artışla 235 milyar dolara çıkarken, ithalatımız % 24 artarak 271 milyar dolara çıktı. Her iki rakam da tarihe rekor olarak geçti.
Üretici enflasyonu enteresan bir biçimde döviz kuru kadar artarken tüketici enflasyonu % 36’nın üzerinde yılı kapattı. Bu rakam da uzun yılların rekoru olurken, Tüfe ile Üfe arasındaki büyük fark bizim 2022 yılında da en büyük sorunumuzun enflasyon olacağını gösteriyor. Rekabetçi kur kulağa hoş gelen bir kavram ancak kuru başıboş bırakmak, maliyete geçişkenliği dikkate almamak bizi bu sonuca götürürken ortada rekabetçi bir kur da kalmamış oldu.
Kur artışının enflasyon yaratma etkisi olmasa büyük ihtimalle Türkiye bu kadar değersiz bir para birimi ile dünyanın en rekabetçi ülkesi olurdu. Zira dünyada en çok ticaret yapılan 45 ülke para birimleri arasında Türk Lirası’nın reel efektif kurun 1994 yılından bu yana yapılan ölçümlerinde en değersiz halinde olduğunu görüyoruz. Durum öylesine ilginç ki 100 birimi baz aldığınızda Türk Lirası 94 krizinde 67,3 seviyesine, 2001 krizinde 75 seviyesine 2018 krizinde 62,5 a düşerken 2021 de 47,8 e düşmüş.
Ben ithalat karşısında yerli ikamenin son derece önemli olduğuna inanan biriyim. Bu bakımdan 2020 yılından bu yana makine teçhizat yatırımlarının büyümede etkili olduğu ve ülkemiz açısından son derece olumlu olduğunu görüyorum. Ülkemizde bulunan sıcak para stokunun 2013 seviyesinin çok çok altına inmesi de olumlu bir gelişme. Zira uzun dönemli yatırıma gelmeyen her sıcak para hareketinin geçmişte bedelini ödedik. Yüksek kurun ithalatı frenlediği ihracatı teşvik ettiği dolayısıyla cari açığı sınırladığı gerçeğini de inkâr edemeyiz. Böyle olmasa % 10 büyümeden bahsedilen bir yılda 80 milyar doların üzerinde bir cari açıkla karşılaşabilirdik. Bu pencereden baktığımızda kur artışını olumlu yorumlayanlarda var.
Fayda maliyet analizi yapacak olursak sanırım bu faiz kur cari açık eksenli modelde enflasyon tarafı ve piyasa koşulları hiç hesaba katılmadı. Özellikle oluşan enflasyon ve yerlinin döviz talebi kontrolü kaybetmemize sebep oldu. Şahsen 21 Aralık’ta yapılan müdahale eleştirilse dahi doğrudur. Çünkü kur birkaç kademe daha yükselse ekonomik aktivite durma noktasına gelecek, bankacılık sistemi dâhil herkes tehdit altına girecekti. Devletin ve özel sektörün borçlarının yarısından fazlası döviz üzerinden. Özellikle yerli tarafında dolarizasyonun yüksek oluşu belirsizliği artırırken fiyatlamaları bozdu. Biz ekonomiyi hızlandırmak istedik ama yavaşladı. Hatta halk tabiriyle direkten döndük.
Aylardır yazıp çizdik. Rekabetçi kur söyleminin altını doldurmaz iseniz beklemediğiniz etkilerle karşılaşırsınız. Neredeyse çift para biriminin tedavülde olduğu Türkiye gibi ülkelerde maliyetlerin önünü alamaz fiyat istikrarını kaybedersiniz. Sonuçta alım gücü herkesin düşerken en çok sabit gelirli insanları mağdur edersiniz. Çift para birimi deyimini bilerek kullandım çünkü tasarrufların % 60’tan fazlasının başka bir ülkenin para birimi üzerinden olduğu başka ülke bilmiyorum. Sözleşmeler, devlet garantileri, kira kontratları ve gayrimenkul fiyatlamaları gibi birçok ürün kendi para birimimiz dururken dolar üzerinden yapılıyor.
Yola çıkarken amacımız faizleri yatırım yapılabilir seviyelere indirmek ve üreterek büyümekti. Kâğıt üzerinde ihracat artacak normalleşme ile beraber turizm gelirlerimizin katkısıyla kalıcı cari fazla verecek, sonuçta sürdürülebilir bir büyüme yakalayacaktık. Geldiğimiz nokta ise politika faizi %14 ama piyasa faizi %30’dan fazla. Kur da öngördüğümüzden % 30 yukarıda. Döviz bazında CDS puanından dolayı neredeyse aylık %1’leri bulan ek maliyetler söz konusu. Kur artışının gazabına uğrayıp % 35’i geçen enflasyon ise üzerinin tuzu biberi.
Buyurun muhasebesini siz yapın.