Erdal Küçükşehir

Erdal Küçükşehir

Bir yıl önce bir yıl sonra

Türkiye’nin yeni ekonomik programı ile tanışmasından bu yana geçen bir yılı objektif olarak değerlendirelim istedim; Eylül 2021’de beklenmedik faiz indirimi ve sonrasında oluşan piyasa tepkisini, hükümetin beklentilerini, amaçlanan ve gerçekleşen arasında ne gibi benzerlikler olduğunu böylece değerlendirme fırsatımız olacaktır.

Yeni model ülkemizin rekabetçi kur ile ihracatı artırması üzerine kurgulanmıştı. Bu sayede kronik sorunumuz olan cari açığın önüne geçecek, oluşan dış ticaret fazlasını da yatırım ve istihdama dönüştürecektik. Yıllarca sıcak paraya dayalı izlenen modellerin bizi sürdürülebilir bir büyümeye götürmediği, aksine artan dış ticaret açıklarının her seferinde bizi tekrar başa döndürdüğünü defalarca yaşayarak görmüştük.

Başlangıçta iktisatçılar faiz indirimini zamansız ve tehlikeli görse bile ben izlenen politikanın iyi sonuçlar verebileceğini öngörmekteydim ancak kur cephesinde Aralık ayına kadar olan atakların hiçbir şey yapılmadan izleneceğini düşünmemiştim. Kurda rekabetçi bir düzey istenmekte ancak %80 üretimi ara malı olan bir ülkede kur artışının enflasyona etkisini hiç mi kimse düşünmedi doğrusu bilmiyorum. Oysa göreve gelen yeni bakanımız 2022 yaz aylarına kadar çok ciddi bir iyileşme gözleneceğini kur ve enflasyon üzerinde bir köpük olduğunu bunu yeni paketlerle gidereceklerini söylemekteydi. Hakikaten kur korumalı mevduat icadı kurun aşağı gelmesini sağlamış dolar 8 TL’den 18 TL’ye giden yolculuğunu 12-13 Aralık tarihlerinde sonlandırmıştı.

enflasyon.jpg

Ancak bu yolculuğun bıraktığı hasarın kimse farkında değildi. Piyasada fiyatlar günde birkaç kez değişirken alım gücünü hızla kaybeden sabit gelirlinin sesi yükselmeye başlıyordu. Sesi duyan hükümet yıllar sonra hiç alışık olmadığımız oranlarda maaş zamları yapmak zorunda kaldı. Ne olup bittiğini anlayamadan Rusya Ukrayna’ya saldırdı ve küresel bir fırtına daha başladı. Sonrasında gıda enerji piyasalarında yaşanan olağan dışı hareketler zaten artmakta olan küresel enflasyonu adeta zıplattı.

Dünyada olup bitenle ilgilenemeyecek kadar yoğun ülke gündeminin içerisinde enflasyonla mücadele için bir metot geliştirmek gibi bir derdimiz olmadı çünkü biz faiz konusunda son sözü söyleyerek indirimlere devam ettik. Bu arada haftada birkaç kez değişen bankaların kullandırdıkları kredi şartları ile kredi musluklarını da kapamaya çalıştık. Zira yıllar sonra anlamıştık ki kullanılan krediler amaca uygun kullanılmıyor, bunun yerine ucuz kredi, daha yüksek getiri sağlayan alanlara gidiyordu. Oysa bunu (KGF) kefaletli ilk krediler açıldığında yani 4 yıl önce yapmalıydık.

Bugüne bakarsak elimizde yüksek büyüme dışında olumlu bir veri kalmadı. Son sözü söylediğimiz politika faizini düşürmeye devam ediyoruz. Bir yıl içerisinde ciddi manada düşen politika faizinin bu büyümeye katkısını bilmiyorum ancak kurda tekrar başladığımız yere gelirken düşmesi beklenen cari açığımızda artıyor. Enflasyon % 80’i çoktan geçmiş halde ve sabit gelirliler için hakikaten hayat bir yıl öncesine göre çok daha zor. Ekonomi yönetiminin durumun ciddiyetini anlaması ise 1 yıl sürdü ne yazık ki.

faiz.jpg

Faizin düşmeye devam edeceğini artık herkes biliyor. Muhtemelen önümüzdeki dönemde psikolojik sınır olan 10’un altına düşecek. Döviz ise tutulabildiği kadar bu aralıklarda tutulmaya çalışılacak. Kuru tutma maliyetini ancak KKM uygulaması sona erdiğinde anlamak mümkün olabilecek. Artan enflasyon geçen yılın baz etkisi ortadan kalkınca %80’lerden %60’lara düşecek. Seçim dönemi girdiği için yine büyük maaş zamları söz konusu olacak. Sabit gelirliler 2021 Haziran dönemindeki alım güçlerine sahip olmaktan çok uzak olacaklar. KGF ve ihracatı destekleyici krediler özellikle Kobiler ve krediye ulaşım imkânı olanlar için cazip olmaya devam edecek. Bu bizim ihracatımız ve istihdamımız için olumlu olsa dahi yaşanacak durgunluğu tamamen ortadan kaldırmayacak. Bazı sektörlerde durgunluğun kaçınılmaz olduğunu yaşayarak göreceğiz. Büyüme rakamlarımız tüm dünyanın aksine daha iyi gelmeye devam ederken sabit gelirlilerin alım gücüne bir katkısı olmayacak.

Özellikle seçim atmosferine girildiği için hükümet yaşananlara ekonomik değil siyasi çerçeveden bakacaktır. Önünde seçim olan bir liderden şu atmosferde ekonomik reformlar içeren bir çalışma beklemek hayal olur. Keşke bunu 2016 sonrasında yapabilseydik. Önümüzdeki dönemde ekonomi tamamen seçime endeksli bir yol haritası izleyecek. Hepimizin asıl düşünmesi gereken seçim sonrası ekonomi ne olacak?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Erdal Küçükşehir Arşivi