Ekonomik Darbe 28 Şubat
Üzerinden geçen koskoca 21 yıla rağmen bazı etkilerini hala yaşadığımız bir süreçtir 28 Şubat. 1980 darbesinin demokrasimiz ve insan gücümüz üzerinde açtığı yaraları sarmaya çalışan Türkiye kör topal ayakta tutmaya çalıştığı demokrasisine yapılan müdahaleyi hala hatırlamaktadır.
Bu günlerde o dönemin tanıklarının anlattıklarını belki okuyorsunuz akla ziyan uygulamalara bizzat şahit olmuş biri olarak anlatılanların az bile olduğuna şahitlik edebilirim. Akıllarda başörtüsü uygulamaları eğitim sisteminde yapılan değişiklikler kapatılan partiler istifaya zorlanan hükümet gibi siyasi ve sosyolojik etkileri gelse de 28 Şubat süreci esasen 80 sonrası serbest ekonomiye geçmeye çalışan Türk ekonomisi üzerinde büyük bir tahribat yaratmıştır.
Evet siyasi ve sosyolojik etkilerini bir tarafa bırakacak olursak büyük ölçüde Anadolu da şekillenmeye çalışan yerli sermayenin 28 Şubat sürecinde nasıl sekteye uğratıldığı Türkiye Ekonomisine ne kadar maliyet yüklediğinden bahsedelim. O günün atılan manşetleri söylenen sözleri verilen brifingleri bir tarafa Rahmetli Başbakan Sayın Erbakan’ın milletin çıkarlarını merkeze alan milli karakterli ekonomi politikalarının süreci başlattığını düşünenlerdenim.
O günleri yaşayanlar Çiftçi ve esnafın nasıl desteklendiğini, Kobi’lerin devlet tarafından elinden tutulduğunu, gerçekçi kur sayesinde ödemeler dengesinin rayına oturduğunu hatırlayacaktır. Hele oluşturulan havuz sistemi sayesinde bankacılık sistemi üzerinden devlet açıklarını yüksek faizle fonlayarak büyük gelirler elde etmeye alışan finansal aktörler büyük bir şok yaşamışlardı. Kolay kazançlarını kaybeden elitler gazetelere IMF’den kriz uyarısı diye başlıklar attırabilecek güce sahipti. Oysa kısa ömürlü bile olsa Refah-Yol koalisyon döneminin ekonomik verileri bu gün dahi ülkemizin en parlak dönemlerinden biri olduğuna şahitlik etmektedir.
İstifa sonrası 2001 krizine kadar olan yıllarda bu ülkenin en az 200 milyar Doları çarçur edilip yağmalandı. Düşünün o parayla bu ülkede neler yapılabilirdi? İstifa sonrası kurulan hükümetin ilk icraatının havuz sistemini iptal etmek olması tesadüf olabilir mi? Laik rejimi koruma sloganıyla işbaşına gelen hükümetlerin adeta eşe dosta bol miktarda banka lisansı tahsis etmeleri ne kadar mantıklıydı? Kamu Bankalarının bu gün bile araştırmaya muhtaç biçimde özel sermayeye devir edilmesinin kolayca banka açılmasının irtica bahanesi ile ne alakası olabilirdi?
Evet yaşanan süreçte bankaların içi boşaltıldı kamu kurumlarına yüksek faizle borçlar verildi. Alınan yüksek meblağlı uluslararası borçları denetleyen kimse olmadı. Banka yönetimlerine finans sektörüyle uzaktan yakından ilgisi olmayanlar dolduruldu. 20 banka 1997-2001 döneminde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna geçti. Bütün mevduatın garanti kapsamında olduğu yıllardı ve bütün yükü bu aziz millet yüklendi. Sadece bankalardan dolayı ödediğimiz rakamın yaklaşık 50 Milyar Dolar olduğunu söyleyebilirim.
Bu süreçte havuzu kaldırıp iç borçlanmanın önünü açanlar ise GSYH’ya oranı % 5’ler seviyesine gerileyen faiz harcamalarının oranını 2001 de % 17’nin üstüne çıkarmayı başardılar. Bu aziz millet bütün gelirinin % 17 sini sadece faize öder hale gelmişti.2001 Krizi sonrasında oluşan açığı kapatmak uğruna tertip edilen hazine borçlanma senetlerini 2010 kadar bu millet ödedi. Kurumsallaşmaya ve marka oluşturmaya çalışan Anadolu sermayesi en az 10 yıl kaybetti. Gerekçesiz verilmeyen teşvik belgeleri yüzünden birçok yatırımcı yatırımından vazgeçti. Oysa aynı belgeler bazı gruplara masa başında takdim ediliyordu. Özelleştirme İdaresinin satacağı yerlerin ihalesine giren yerel Anadolu müteşebbisleri ya kredi bulamıyor ya bahanesi olmadan ihaleye alınmıyordu. Anadolu da vergi denetimleri üst üste yapılırken bankaların vergi cezalarını affeden kanunlar çıkartılıyordu.
Evet geçen onca yıla rağmen o günün muktedirleri tarafından demokrasiye yapılan balans ayarı söylemi bence Türkiye Ekonomisine yapılan bir ayardı. O günleri yaşamasak eminim bu gün ülkemizde milli gelirden ihracata cari açıktan özel sektör borcuna kadar birçok alanda gelişmiş ülkelerin arasında yer alabilirdik.
28 Şubat farklı söylemlerle demokratik hayatımıza yapılan müdahalelerin geri planında mutlaka ekonomik gerekçeler olduğu gerçeğinin en büyük örneğidir.