Kazanırken Kaybetmek
Tarihte Pyrrhos (Pirus) Savaşı olarak geçen hadise MÖ 280-275 yılları arasında Epirus Krallığı ile Roma arasında yaşanmıştır. Bugün Yunanistan’ın batısında Adriyatik Kıyılarında hüküm süren Epirus Krallığı o tarihlerde İtalya’nın güney kısmını da Helen medeniyetinin bir parçası haline getirmişti. Romalıların bu şehirlerde yaptığı yağmalar sonucunda Epirus Kralı Pyrrhos (Pirus) o tarihin en modern sayılabilecek ordusu ile (25 bin asker ve filler) İtalya’nın güneyine çıkarma yaptı.
İlk olarak Heraklia savaşında Romalıları yenen Pyrrhos, Romalıların yenilmelerine rağmen inatçı ve dirençli çıkmalarına hayret etmişti. Üstelik yarım adanın güneyinde yaşayan İtalikler Pyrrhos’un hesapladığı gibi ona değil Romalılara yardım etmişlerdi. Uzun yıllar devam eden bu çatışmaların sonucunda iki ordu ikinci büyük savaşı Askalum da yaptılar. Ordusunda o dönem bu coğrafyada bilinmeyen dev filleri barındıran Pyrrhos 40 bine yakın düzenli orduya sahip iken karşısında daha çok gerilla gibi savaşan düzensiz bir Roma gücü vardı.
Bu olumsuzluklara rağmen filleri ürkütmeyi başaran Romalılar Pyrrhos un büyük kayıplar vermesine sebep oldular. Meydanda kazanılan zafere rağmen ordusunun büyük kısmını kaybeden Pirus’un ‘’Bir zafer daha kazanırsam tamamen biteceğim’’ dediğini Antik Yunan tarihçi Plutark tarihe not düşmüştür.
Tarihte nihai getirisi kazanma yolunda ödenen bedeli karşılamayan zaferlere hem siyasi anlamda hem tarihi literatürde Pirus (Pyrrhos) zaferi denmektedir. Pirus'un meydanda kazandığı zafere rağmen geniş perspektifte İtalya’da sahip olduğu şehirleri de kaybederek kendi ülkesi Epirus’a geri döndü.
2015 yılından bu yana geçen 4 yıllık süre zarfında 3 adet genel seçim, 1 referandum, 1 yerel İdari seçim ve 1 de Cumhurbaşkanlığı olmak üzere 6 seçim gerçekleştirmişiz. İstanbul için tekrar sandığa gidiyoruz etti 7. Bu arada birde darbe girişimi atlattığımızı devlet kurumlarının büyük yaralar aldığını da not düşelim. Tüm dünyanın Fed’in para sıkılaştırmayı ilan etmesinden sonra bir takım reformları gündeme aldığı günlerde bizler 6 ayda bir seçim yapmakla meşgul olduk. Herkes yapısal bir takım reformlar yapmamız gerektiğini dile getirirken bizler seçim beyannamelerimize koyduğumuz reformları dahi yapmadık. Siyasi bedel ödememek uğruna geçici tedbirlere müracaat ettik.
2018 yılının Ağustos ayında yediğimiz kur şoku sonrasında bugüne dek 7 adet paket açıklanmış. Hatırlamayanlar için bakın sırasıyla hatırlatayım: 20 Eylül 2018’de YEP açıklandı. Bu paketin ana amacı o güne kadar eleştirilen kamu kaynaklarının daha verimli kullanılması ve toplamda 60 milyar gibi bir tasarruf sağlanması idi. Oysa 2019 yılının ilk 4 ayında yerel seçimler var diye büyük bütçe açıkları oluştu.
10 Ocak 2019’da KOBİ Değer Kredisi paketi, 2 Mart 2019’da KOBİ Destek paketi 11 Nisan 2019’da Ekonomi Reform Paketi, 12 Mayıs 2019’da İmalat İhracat destek ve 17 Mayıs 2019’da Torba Yasa Destekleri (Hurda araç teşviklerinin 15 bin liraya çıkması ve köprü geçiş cezalarının affı) son olarak 23 Mayıs’ta ise İvme Finansman Paketi.
Paket üstüne paket açıklıyoruz ancak güven endeksleri gerek sektörel gerekse tüketici anlamında düşmeye devam ediyor. Faizler yüksek, kur yüksek. Vatandaş bulduğu her fırsatta döviz almaya devam ederken, Türk Lirası varlıklara güvensizliğin sebebi ne acaba diye hiç merak eden oluyor mu? Dilimiz döndüğünce bu köşeden söylemeye çalıştık. Arkamızda Fed rüzgârı varken bol ve ucuz finansmanı nerelere harcadık isterseniz bir daha oturup düşünelim.
Çatıyı güneşli iken tamir etmek lazım diye uyaran sesleri dikkate alsak 2015 yılında Haziran seçimlerinde seçmene vaat edilen yapısal reformları hayata geçirebilsek çok daha farklı bir yerde olabilirdik. Önümüzde ki süreci aynı şekilde sürdüremeyeceğimizi umarım çabuk anlarız.
Seçimler demokrasinin vazgeçilmez unsurları ne sıklıkta yapıldığı da bence önemsiz. Ancak seçim meydanlarında kazanırken ekonomide kaybediyoruz diye düşünür oldum.