Küresel Risk İştahı
Küresel ekonomi 2019 yılında yaşadığı birçok çalkantıya rağmen yılı iyi kapatarak 2020 yılına girdi. İyimserlikle kötümserliğin bir arada yaşandığı 2019 yılı gerek artan jeopolitik riskler gerekse ABD Başkanı Sayın Trump’ın başlattığı ticaret savaşları zaman zaman dünya piyasalarında çalkantılar oluştursa dahi borsaların coştuğu, merkez bankalarının para dağıtmaya tam gaz devam ettiği bir yıl oldu.
Tüm gelişmekte olan ülkelerin borsaları rekor üstüne rekor kırarken faizler tarihin en düşük seviyelerinde seyrediyor. Brexit gibi bir meseleye rağmen iyimserlik endeksi yükselmeye devam ediyor. ABD-Çin arasında ticaret kuralları ile alakalı ilk faz anlaşmada imzalar atılırken küresel ekonomide her şey yolunda gözüküyor.
Bütün pozitif haberlere rağmen İran - ABD arasında geçtiğimiz haftalarda yaşanan olaylar esnasında küresel ekonominin verdiği tepkiye hiç dikkat ettiniz mi? Birkaç saat içerisinde yükselen emtia fiyatları açık olan Asya Piyasalarında satış yiyen hisse senetleri bir anda değişen faizler. Herkesin bildiği ama söylemediği gerçek şu: Amiral gemisinin kaptan köşkünde oturanın akşamdan sabaha ne diyeceği ne yapacağı belli değil.
Hatta kendi senatosu, temsilciler meclisi dahi artık onun ne yapacağını bilemediğinden bazı yetkilerini almaya çalışıyor. Üstelik bu yıl seçime hazırlanıyor ve kazanmak için yapamayacağı şey yok. Ayrıca bütün pozitif haberlere rağmen küresel ekonominin su yüzüne çıkarılıp tartışılmayan sorunlarının başında Küresel borçlar geliyor. IMF’ye göre 2009 krizinin yarısı şiddetinde bir kriz yaşanması halinde borçların ödenmesi imkânsız hale gelecek. Düşük ve negatif faizin özel sektörü gereksiz borçlanmaya ittiğini raporlarında belirtmişler.
Küresel Borçlar 2019 yılı sonunda 255 trilyon dolara ulaşarak tüm zamanların rekorunu kırmış durumda. IIF’nin (Uluslararası Finans Enstitüsü) yayınladığı Küresel Borç Raporu’na göre toplam borçlar dünyanın gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) 3 katını aşmış durumda. Rapora göre borçlanma maliyetleri düştükçe gelişmekte olan ülkelerin borçlandığını üstelik bu ülkelerde kamuya ait işletmelerin bankacılık sistemi dışındaki tüm borcun yarısından fazlasına sahip olduklarını yazmış. Rapora göre halk gelirinin yüzde 60’ı kadar borçlanırken, şirketler yüzde 92, kamu ise yüzde 88 oranlarla borçlanıyor. Bu ülkelerin toplam borcu 75 trilyon dolara yaklaşmış durumda. Japonya, Singapur ve Güney Kore özellikle raporda yüksek borçluluklarına vurgu yapılan ülkeler. 2019 yılında en çok borç artışı olan ülkeler ise Şili ve Arjantin.
Gelişmiş ülkelerde durum farklı değil. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana kamu borçları en yüksek seviyelerine çıkmış durumda. Şimdi gelelim raporun en önemli kısmına:
Küresel borcun neredeyse yarısı Amerikan Federal Hükümeti’ne ve özel sektörüne ait. Borcun ödenebilmesi küresel büyümeye bağlı ve oradan gelen sinyaller moral bozucu. Şimdi insanın aklına onlarca soru geliyor. Trump’ın seçime gireceğini de dikkate alırsak küresel ekonomiye ait 2020 tahmininde bulunmak kehanettir. Bu bakımdan Küresel risk iştahını anlamakta güçlük çekiyor ve tedbirli olmakta fayda var diyorum.