Makro sorunlara mikro çözümler
Birkaç defa ısrarla belirttiğim gibi ekonomi sadece rakamlardan ve istatistiklerden ibaret bir alan değildir.
Fizik, kimya ya da matematik gibi mutlak doğrular içermez. Okullarda aldığınız eğitimin gerçek hayatta size sadece bir altyapı oluşturduğu gibi işin içine insan faktörü girdiği zaman birçok doğrunuz yanlışa birçok yanlışınız da doğruya dönme ihtimali taşır.
Çünkü insan yaradılışı gereği duyguları olan bir varlıktır. Nobel Ekonomi Ödüllerinin üç kez ‘Davranışsal İktisat’ üzerine yapılan çalışmalara verilmesi tesadüf değildir. İnsanın düşünebilme ve irade sahibi olma kabiliyetlerinin onun rasyonel olmasını sağladığı tezi ekonomide geçerli değildir. Zihinde alınan kararlar sosyal olaylardan duygulardan nasıl etkilendiği ve bunun psikolojik, sosyolojik etkilerinin iktisadın temel prensiplerini aykırı sonuçlar ortaya çıkarabileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Aralık 2021’de yaşadığımız kur şokunu bu açıdan değerlendirmenin sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Ekonomi tarihimizde yaşanan krizler, yüksek enflasyonla geçen yıllar, kuşaktan kuşağa anlatılan yokluk hikâyeleri Türk halkında her zaman bir yedek akçe oluşturma alışkanlığına sebep olmuştur. Güven duygusu insan davranışının öncelik sırasında en tepede yer alır. Toplumun geçmişte yaşadıkları kendi para birimi yerine yabancı para birimleriyle kendisini güvene alma alışkanlığının yerleşmesine sebep olunca bankalarda bekleyen tasarruflarımızın da % 60’a yakını yabancı para birime dönüştü.
Şirketlerin döviz talebine bireyseller de eklenince Aralık ayında kurda ipin ucu kaçırdık. Yaklaşan fırtına küresel ölçekte yani makro düzeyde iken biz faizi çarpan olmaktan çıkarıp kura öncelik veren bir çözüm geliştirdik. Adına, ‘Kur Korumalı Mevduat’ dedik. Amaçlanan bireyselin dövize talebini önlemek, bankalarda büyük kısmı dövizde olan mevduatı Türk Lirası’na çevirebilmekti. Hazine dönem sonlarında oluşan kur farkını ödeyecek, mevduat faizi kısmını ise banka karşılayacaktı.
Tarihimizde buna benzer uygulamaların sonuçları üzerine tartışmalar yaşansa da uygulama hayata geçti. Dönüşen mevduatları vade sonlarına kadar kurda stabil bir seviye yakalamak mümkün oldu. Ancak sorun makro düzeyde, bizim çözümümüz ise mikro düzeyde olunca cari açık 3 ayda rekora koştu. Merkez Bankamızın döviz rezervleri de istenen ölçüde olmayınca oluşan cari açığın finansmanı dövize olan talebin bu sefer kamu tarafından oluşturulmasına sebep oldu.
Bu çözümün geçici olduğu zaten yayınlandığı tarihte belirtilmişti. Yapmamız gereken kurda sakinleşme yaşanmaya başlayınca sorunun temelini oluşturan faktörlere yönelik ek tedbirler ve uygulamaları hayata geçirmekti. Bunu yapmadığımız gibi insanımız başını alıp giden enflasyon gerçeğiyle yüzleşti. Zaten zedelenmiş olan güven duygusu tamamen yok oldu. Üstelik çözüm olarak geliştirdiğimiz kur korumalı mevduatlarda oluşan birikimler vade sonlarında büyük bir sorun haline geldi. Kurdan dolayı vade sonunda eline birikimini alan tasarruf sahipleri yüksek enflasyona karşı ya tekrar döviz talep etmeye başladı ya da onları memnun edecek bir düzeyde kurun kontrollü artması gereği ortaya çıktı.
Şimdi sorunumuz bir iken iki oldu. Üstelik bunu hazine tarafından karşılanan Merkez Bankası tarafından oluşturulan kendi paramızla yaptık. Bu çözüm enflasyonun da artmasına sebep oluyor ama kimseye anlatamadık. Enflasyonla alakalı birçok yazı kaleme aldım. Kanser gibidir kendi kendini besler ve insanların rasyonel davranmasını engeller. Toplum enflasyonun neredeyse her gün değiştiğini gözlemlemeye başlarsa oluşan yüksek enflasyon algısını değiştirmek yıllarınızı alır.
Gelir dağılımının çok bozuk olduğu bir yerde sizin çözüm olarak sunduğunuz araçlar sabit gelirli, emekli ve küçük esnafa değil, sermaye sahiplerine fayda sağlıyorsa yüksek enflasyonla karşı karşıya kalan alt gelir grubunun rasyonel davranmasını beklemek hayaldir. Biz yıllardır siyasi gerekçelere ekonomimizi kurban ettik. Bugün yaşadığımız sorunları oluşturan sebepler dündeydi.
Makro sorunlara mikro ölçekte çözümler üretmeye devam ediyor ve yarına daha büyük sorunlar oluşturacak bir altyapı bırakıyoruz. İnsanımızın ekonomiye karşı yok olan güven duygusu sizce haksız mı?