Olası Senaryolar
Bu yıl mı önümüzde ki yıl mı tartışmalarından çok şükür kurtulduk. 16 Aralıkta Amerika, yıllar sonra faiz artırımını hayata geçirdi. Aradan geçen süre içerisinde gerek uluslararası piyasaların tatilde olması gerekse bu beklentinin fiyatlanması sonucu gözle görülür bir tepki yaşanmadı. Fakat her şeyin eskisi gibi olacağını düşünmek son derece yanlış! Tabiri yerindeyse maçın sadece bir devresi tamamlandı.
Piyasaları büyük ihtimalle 2016 yılında yine Amerika yönlendirmeye devam edecek. Her Fed toplantı tutanağından piyasa bir sonraki faiz artırımına ait ipuçları aramaya devam edecek. Öte tarafta emtia fiyatlarının neredeyse yerlerde sürünmesi ve Çin cephesinden gelecek en ufak bir olumsuz haber 2016’da herkesi bekleyen bir kâbus olmaya devam edecek.
2016’da bizi ne bekliyor cephesinden bakalım ve bekleyen senaryolardan kısaca bahsedelim;
İyi senaryo:
Açıklanan reformlara ait takvim aksamadan devam eder. Çözüm süreci için yeni ve yapıcı görüşmelere başlanır. Fed faiz artırımlarını beklenenden daha yavaş ve uzun süreye yayar. Petrol fiyatları 2016 boyunca 40 dolar civarında seyretmeye devam eder. Çin toparlanmaya başlar ve dünyada emtia fiyatlarında yavaş da olsa bir yükseliş başlar. Yeni Anayasa konusunda uzlaşma sağlanır. Bunların olması durumunda Türkiye’nin kredi notları olumlu yönde değişir. Dış kaynak sorununu daha rahat yönetilebilir. Sürdürülebilir büyüme politikalarına yönelik tedbirler alınmaya başlar. İşsizlik oranı tekrar %10’un altına geriler. Enflasyon oranları %5’lere doğru geri çekilirken cari açığımız bir miktar artabilir.
Kötü Senaryo:
Açıklanan reformlar hayata geçmez. Güneydoğu bölgemizde yaşanan terör ortamı devam eder. Fed 3’er aylık periyotlarla faiz artırmaya devam eder. Petrol fiyatları 70 doları geçer. Avrupa Merkez Bankası parasal genişlemeye son verir. Çin ekonomisi durgunluğa girer. Düşük emtia fiyatları sebebiyle gelişmekte olan ülkeler krize girer. Kredi notumuz olumsuz yönde değişir dış kaynak sorunu sebebiyle döviz kurları daha esnek hale gelir. İstenen büyüme yakalanamaz. İşsizlik oranlarımız %13’lere yaklaşır ve enflasyon tekrar çift haneli rakamları görür. Cari açığımız muhtemelen %4’ler civarına iner.
Her iki durumda da yaşanan jeopolitik sorunlara hiç değinmedik. Önümüzde duran özellikle Suriye merkezli problemin bir an önce çözüme kavuşması şüphesiz ki en büyük duamız. Her iki senaryonun da ortak tarafına dikkat edecek olursak ekonominin iyi ya da kötü yönde gelişmeleri sadece içeride ki problemleri ortadan kaldırmakla çözüme kavuşmuyor. Dünya da yaşanan bu fırtınadan bağımsız politikalar üretmek neredeyse imkânsız.
Kasım ayı itibarı ile artmaya başlayan Türk Halkının ekonomiye duyduğu güven seviyesini güçlendirecek tedbirler almaya devam etmeliyiz. Amerika Merkez Bankasının döviz fiyatları üzerinde oluşturduğu baskıyı bütün para birimleri yaşıyorken biz yeni gerekçeler oluşturmayacak söylemler kullanmak zorundayız.
Uluslararası ekonomi çevrelerinde Türkiye hakkında ki olumsuz algıyı dağıtmaya yönelik olarak ekonomi yönetimimiz karşı atağa geçmelidir. Zira son 10 yıl içerisinde Türkiye’de yatırım yapmış uluslararası girişimciler içerisinde bu yatırımdan dolayı pişman olan yoktur. Kamu mali disiplininden tutunda bankacılık sektörünün durumuna kadar bütün gelişmiş ülkelerin göstergeleri yerlerde sürünüyor. Türkiye üzerinde oynanan birçok girişime rağmen, Türk ekonomisi bu fırtınadan küresel ölçekte etkilenmedi.
Artan işsizlik oranları, özel sektörün çevirmek zorunda olduğu borcu, düşük katma değerli üretim gücümüz, daralan ihracatımız, dışa bağlı enerji, bizim zayıf halkalarımız. Reel sektörün giderek artan sorunları, alacakların tahsilatında yaşanan tıkanıklıklar gibi problemlerimize bir de artıramadığımız tasarruf oranlarını da eklersek orta vadede bankacılık sektörünün sermaye yapısının korunması ihtiyacı bile ortaya çıkabilir. Yaklaşan fırtınanın etkisini zayıf yönlerimizi güçlendirmekle atlatırız bunu unutmamak gerekir.
Bilinmelidir ki küresel güçlerin kavgasında küresel bir denge oluşacaksa bu güçlü bir Türkiye gerektirir. Zira gerek politik gerekse ekonomik mücadele doğuya kayarken Türkiye oyun alanının tam ortasında kalmakta ve güçlü olmak zorundadır.