Teoriler çökerken
Birleşmiş Milletler’in Dünya Ekonomik Durum ve Tahminleri 2016 Raporu’na göre gelişmiş ülkelerin ortalama büyüme hızları 2008 krizinden bu yana % 54 yavaşlama göstermiş durumda. Gelişmiş ülkelerde tahminlere göre 44 milyon işsiz var. Enflasyon düşmeye devam ettiği halde gelişmiş ülkelerdeki işsiz sayısı 2007 yılına göre 12 milyon daha fazla. Uygulanan para politikalarına rağmen gelişmiş ülkeler büyüme oranlarında ki dalgalanmaların önüne geçemiyor. Tüketici harcamaları uygulanan sosyal politikalara rağmen artma eğilimi göstermiyor.
Oysa Merkez Bankalarının teorilerine göre parasal genişleme politikaları hane halkı tüketimini, yatırımları ve büyümeyi tetikleyecekti. Gelinen noktada bu politikalar beklenenin aksine işlerin daha da kötüye gideceğinin sinyallerini vermeye çoktan başlamış durumda. Amerika Merkez Bankası’nın öncülüğünde başlayan parasal genişleme politikalarında temel amaç bankaların elindeki tahvilleri nakite çevrilip düşük faizle piyasaya aktarılması sonucu tüketim ve yatırım harcamalarının teşvik edilmesi idi. Bu politika dünyada birçok merkez bankasına ilham kaynağı oluştururken Amerika aradan geçen yıllara rağmen işsizlik oranları dışında hiçbir temel hedefi yakalayamadı.
Amerika Merkez Bankası’nın fazla rezervlerine baktığınızda finans kuruluşlarının reel ekonomiye kaynak aktarmak yerine hiçbir risk olmadan parayı Merkez Bankası’nda tutarak 2009-2015 döneminde fazladan 30 Milyar dolar kazandıklarını görebiliyorsunuz. 2000-2008 arası FED’in (Amerika Merkez Bankası) fazla rezerv hesaplarında 200 milyar dolar varken, 2009-2015 arasında bu rakam 1,6 Trilyon dolara çıkmış.
Yedi yıl boyunca trilyonlarca dolar neredeyse sıfır faizle para dağıtılırken gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin hükümetlerinin borçlanarak altyapıya, eğitime, sosyal yapıya dair yatırımlar yapmasını beklersiniz. Fakat Birleşmiş Milletler’in raporuna göre dünya genelinde bedava para dağıtıldığı halde yatırımlar artmamış. G 20 ülkelerinin 17’sinde yatırımlar 2008 seviyesinin altında seyrederken 3 ülkede 2010-2015 döneminde düşüş göstermiş. Bu süre içerisinde özellikle dikkat çeken başka bir ayrıntı ise finansal olmayan kuruluşların borçlanma tahvillerinde yaşanan artış oranları.
Borcu artan bu şirketler ise ucuz krediyi yatırım yapmakta değil başka alanlarda özellikle başka finansal varlıkları almak için kullanmışlar. Bütün bu sürecin sonunda bunca pompalanan paraya rağmen reel ekonomi büyümez iken finans sektörünün kârlılığı artmış şirketlerin değerlerinde ise tartışmaya açık bir değerlenme söz konusu olmuştur. Şu açıktır ki siz bankalara seçme özgürlüğü verirseniz onlar düşük riski tercih etmektedir.
Gelişmiş ülkelere çok az bir katkı sunan bu politikalar asıl hasarı gelişmekte olan ülkeler üzerinde bıraktı. Büyük bir sermaye akışı ile karşılaşan bu ülkelerde bu paranın çok az bir kısmı sabit yatırımlara gitti. Bu ülkelerin neredeyse hepsinde yatırım büyümeleri önemli ölçüde azalma gösterdi. Şimdi bu ülkelerden 600 milyar dolardan fazla bir meblağın tekrar ana vatanına dönmesi bekleniyor. Gelişmekte olan ülkelerin bu süreci nasıl yöneteceklerini ise şimdilik kimse bilmiyor.
Dünyada bugün Almanya ve Japonya gibi ülkeler mevduata eksi faiz uygular hale geldiği halde reel ekonomi canlanmıyor tüketim harcamaları artmıyor. Hatta bırakın ekonomik canlanmayı 100 birim verip 99 birim alacağını bildiği halde Alman ve Japon tahvilleri prim yapmaya devam ediyor. Negatif faizle işlem gören devlet tahvillerinin büyüklüğü 5,5 Trilyon doları aşmış durumda. Hemen hemen bütün ülkeler azalan dünya ticaretinde yerlerini muhafaza etmek için kendi kurlarına müdahale ederek para birimlerinin aşırı değerlenmesini önlemeye çalışıyor.
Bilinenlerin aksine izlenen bol ve ucuz para politikaları reel ekonomiyi güçlendirmiyor. Bunun yerine finansal servet yaratmaya ve varlık balonları oluşturmaya yönleniyor. Önde gelen ekonomilerin makro verileri ise beklenenin aksine giderek bozuluyor. Sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme politikaları için daha fazla eşitliğin olduğu piyasa ekonomisi kuralları gözden geçirilmedikçe Teorilerin gerçeklerle örtüşmediği piyasalarda yeni bir finansal krize kimse bu nereden çıktı şimdi diyemez.