Risklerde değişim öngörüleri
Türkiye’nin güney bölgesinde meydana gelen ve asrın depremi olarak adlandırılan deprem ve sonrası, Irak, Suriye ve güney sınırlarımızın güvenlik sorunu, Doğu Akdeniz krizi, Ukrayna Rusya savaşı gibi etkenlerin yarattığı risklerin seviyesi düşmüş gibi görülse de, peş peşe gelen krizler bir diğerinin şiddetini azaltmış ve her biri risk olarak 2023 yılına devretmiştir. 2023 yılı risk sıralamasında; üst sıralarda ekonomi temelli riskler yer almaktadır.
Ekonomi kökenli risklerin öne çıkmasında global ölçekte yaşanan enflasyon ve Türkiye’nin yaşadığı yüksek enflasyon, 10 ilde oluşan deprem, Rusya-Ukrayna savaşı kökenli enerji ve tahıl ürünlerinde yaşanan krizler ile global ölçekte yaşanan resesyon başta olmak üzere pek çok faktör sıralanabilir.
Global ölçekte sıralanan faktörlere ek olarak Türkiye özelinde uygulanan ekonomi politikaları, zorunlu göç kaynaklı yaşanan problemler, deprem başta olmak üzere doğal afetler, komşu ülkelerde yaşanan iç karışıklıklar eklendiğinde Türkiye’nin krizinin daha uzun vadeli olacağı ve krizin etkilerinin uzun yıllara yayılabileceğini tahmin etmek zor değildir. Ancak baş edilemezde değildir. Etkileri derin hissedilmiyor gibi görülse de sorunlara insan ve çözüm odaklı bakıldığında kısa ve orta vadede üstesinden gelinebilecek sorunlardır.
Risklerin hem bireyler hem de kurum/kuruluşlar açısından her alanda arttığı ve çeşitlendiği bir ortamda yaşıyoruz. Ekonomik, finansal, toplumsal, çevresel pek çok risk hayatımızı derinden etkiliyor. Bu risklerle baş etmek ve yönetmek daha da zorlu hale gelir, geliyor. Yayınlanan 2023 yılı Türkiye Risk Raporu ülkemizin karşı karşıya bulunduğu riskleri kapsamlı bir şekilde ortaya koyuyor.
Riskler konusunda Uzman Prof. Dr. Davut Pehlivanlı ve diğer katkıda bulunanlar tarafından anket çalışmasına dayanılarak hazırlanan rapor çarpıcı tespit ve analizleri içermektedir. Türkiye risk raporuna göre 2023’te ilk 10 risk; ulusal düzeyde kamu kesimi ve özel sektörün karşılayabileceği anahtar risklerin tanımlanması ve değerlendirilmesini hedefleyen, olasılık-etki analizi yapılarak hazırlanan rapor; ekonomik, jeopolitik, toplumsal, teknolojik ve çevresel riskleri içeren sınıflandırmayı esas alıyor. 2023 yılında yer alan ilk 10 risk; piyasa riski, eşitsizliğin derinleşmesi riski, döviz kuru riski, bölgesel çatışmalar ve komşularla olası problemler riski, derin ya da yaygın yoksulluk riski, likidite riski, beyin göçü ve buna bağlı nitelikli personel problemleri riski, medya yankı odaları ve sahte haberler riski, fikir özgürlüklerine müdahale riski, iş gücünün niteliksel eksiklikleri riski olarak ön plana çıkıyor..
Araştırmacı yazar Gürdoğan Yurtsever’in değerlendirmelerinde gelecek 5 yılda hangi risklerin ön planda olacağı konusunda yaptığı değerlendirmelerde;
2023 yılında ilk 10 risk sonrasında gelen diğer risk beklentilerine bakıldığında; Anayasa ve sivil toplumun erozyonu riski, kredi ödeme problemleri riski, işsizlik riski, insan haklarını ihlali riski, varlık fiyatlarında balon etkisi riski, büyük veri dolandırıcılığı, su krizleri riski, doğal afet riski, dijital dönüşümde global rakiplerin gerisinde kalma riski, çevresel felaketler ve biyo çeşitliliğin çökmesi riskleri sıralanıyor. 5 yıllık projeksiyonda ise yüksek enflasyon beklentisi, ekonomik çatışmalar/ambargo/yaptırım uygulamaları, ekonomik kriz, tedarik zinciri aksaklıkları, dövize erişim problemleri, enerji krizleri, yaptırımlarla karşılaşma, reel sektörde iflaslar, zorunlu göç riskleri ilk sıralarda yer alıyor. Bu arada global ve ulusal riskler de artmaktadır. Gelir dağılımında adaletin bozulduğu, işsizlik baskısının, özellikle son dönemde yaşanan asrın depremi olarak anılan deprem felaketlerinden kaynaklı konut temininde yaşanan/yaşanacak olan problemlerin global ve ulusal ölçekte arttığı, enflasyon kaynaklı bireysel iflasların yaşandığı ve teknoloji kökenli gelişmeler sonucunda istihdam alanlarının daraldığı günümüzde iş gücünde hareketlilik artıyor ve sınırları aşıyor.
İklim değişikliği, sürdürülebilirlik, pandemi sorunları, Rusya-Ukrayna savaşı ve bağlantılı yaptırımlar, ABD - Çin arasında başta olmak üzere çeşitli bölgelerde yaşanan çatışma ve çekişmeler ve bunların ortaya çıkardığı veya etkilediği enerji, göç gibi krizler ile eşitsizlik ve bölgesel çatışmalar riskleri arttırmaktadır.
Bölgesel çatışmalar riskinin Suriye iç savaşı süresince dahi risk envanterinde üst sıralarda yer almamasına rağmen Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi sonrasında üst sıralara taşınması beklentilerin kırıldığına ve kritik risklerin gerçekleşme olasılığının arttığına yönelik bir kuvvetli sonuç olarak okunabilir. Derin ya da yaygın yoksulluk riskinin 2022 risk envanterinde 9. sırada yer alırken 2023 risk sıralamasında 5. sırada yer alması eşitsizliğin derinleşme riskinin yükselişine paralel bir yaklaşımla değerlendirilebilir. Beyin göçü ve buna bağlı nitelikli personel problemleri riski, risk envanterinde 7. sırada yer alıyor. Beyin göçü riski, global çalışma hayatında yaşanan değişim, pandemi ve devamında uzaktan çalışma kültüründe yaşanan değişimin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Medya yankı odaları ve “sahte haberler” riski, risk envanterinde 8. sırada, fikir özgürlüklerine müdahale riski 9. sırada, iş gücünün niteliksel eksiklikleri riski ise 10. sırada yer alıyor. İşsizlik riski ile iş gücünün niteliksel eksiklikleri riski birlikte görülüyor.
Risk Uzmanı Prof. Dr. Davut Pehlivanlı Global Riskler ve Türkiye Riskleri Benzer mi? Yoksa ayrıştık mı karşılaştırması yapmıştır. Global risk raporunda yer alan ilk 10 riskin 4 tanesinin Türkiye risk raporu çalışmasında direkt olarak karşılıkları yer almaktadır. Türkiye risk raporunda çevre kökenli riskler ilk 10 risk arasında yer almazken global risk raporunda ilk 10 risk arasında 5 adet çevre kökenli risk yer almaktadır. Global risk raporunda ilk 10 risk arasında 1 tane bilgi teknolojileri kökenli risk yer almıştır. Buna karşılık Türkiye risk raporunda ilk 10 risk arasında bilgi teknolojileri kökenli risk yer almamaktadır. Global risk raporu ve Türkiye risk raporunda yer alan ortak riskler toplumsal riskler ve jeopolitik kökenli risklerdir. Global risklerde 1. sırada yer alan yaşam maliyetlerinin artışına yönelik riskin karşılığı olarak Türkiye risk envanterinde 2. sırada eşitsizliğin derinleşmesi riski ve 5. sırada derin ya da yaygın yoksulluk riski yer almaktadır. Global ölçekte risk; yaşam maliyetinin artması olarak insan hayatına yansırken Türkiye ölçeğinde ise risk yaygın yoksulluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum Türkiye’de orta ve alt gelir gruplarının geleceği açısından ayrıca değerlendirilmelidir.
Bu durum finans çevrelerinin orta ve alt gelir gruplarının gelecekte fakirleşmemek ve belirli bir hayat konforunu satın alabilmek konusunda yaptıkları tasarruflarını bu günden harcatmaları, gelecekteki finansal kaynakların bu günden yok olması veya harcanması anlamına gelmektedir.
Global risklerde 3. sırada yer alan jeo-ekonomik çatışma riskleri Türkiye risk raporu çalışmasında 5 yıllık projeksiyon kapsamında risklerin sıralanırken ekonomik çatışmalar riski olarak envanterde yüksek riskler arasında yer almıştır. Global risklerde 5. sırada yer alan toplumsal kutuplaşma ve sivil toplumun erozyona uğraması riskinin Türkiye risk envanterinde karşılığı 11. sırada anayasa ve sivil toplumun erozyonu riski olarak yer almaktadır.
Global risklerde 10. sırada yer alan büyük ölçekli göç riski Türkiye risk raporu çalışmasında 5 yıllık projeksiyon kapsamında riskler sıralanırken zorunlu göç ve devamı riski olarak sorgulanmış ve ağırlıklı olarak yüksek ve çok yüksek risk olarak skorlanmıştır. Kısa, orta ve uzun vadede karşı karşıya bulunduğumuz riskleri farklı çalışmalar ile farklı perspektif ve önceliklerden değerlendirmek mümkün. Bazı açılardan ekonomik riskler ön plana çıkarken, diğer açılardan iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik riskleri ön plana çıkabiliyor. Bununla birlikte nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, karşı karşıya bulunduğumuz risklerin giderek çeşitlendiğini, olasılıklarının yükseldiğini ve gerçekleşmiş/gerçekleşmeleri durumunda hem dünyaya hem de ülkemize önemli zararlar verebileceğini ifade etmek yanlış olmayacaktır. Bu nedenlerle karşı karşıya bulunduğumuz risklerin olası zararlarını ve etkilerini azaltacak ve yönetmeyi mümkün kılacak mekanizmaların hem bireysel, hem kuruluşlar, hem de devletler nezdinde titizlikle oluşturulması, bunun yanı sıra bu büyük risklerle baş etmek için uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi önem taşıyor. Türkiye’nin 10 ilinde yaşanan deprem nedeniyle de Türkiye’nin mevcut risklerine sosyoekonomik, finansal ve psiko sosyal risklerinin beklenenden daha üst sınırlara ulaştığını/ulaşacağını tahmin etmek zor değildir.
Türkiye için deprem elbetteki risktir. 14 Mayıs seçimlerini de sonuçları itibariyle risk kabul edenlerde olabilir. Ancak milletin kararı her şeyin üstendir ve demokrasinin gereğidir. Bu yüzden ulusal ve uluslararası ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi, yeni stratejiler ve politikalar geliştirmenin, çok yönlü açılımlar denemenin zorunlu olduğu ortadadır. Türkiye bu ekonomik ve askeri potansiyele ve tarihe sahip köklü bir ülkedir. Doğru stratejiler ve politikalar uygulandığı sürece dünyanın gerisinde kalmayacaktır. Tarihten bu güne kadar bilgi ve tecrübeleri bu stratejileri, politikaları uygulayıp sürdürecek yönetimleri, yöneticileri işbaşına getirmek görev vermek, asil milletin görevi olacaktır. Bu nedenle 14 Mayıs seçim sonuçlarının Türkiye’mize olumlu sonuçlar getirmesini diliyor ve bekliyoruz.
Sağlıkla kalın, esenlik dolu nice günlere…