Acaba Siz de Hastalık Hastalığı (Hipokondriyazis) Olabilir mi?
— “Yakınımdaki biri hastalandı diye aynı hastalık bende de var sanıyorum.”
— “Hastalanmaktan korkuyorum; sürekli doktora gidiyorum. Sırf bu yüzden mutlu olamıyorum.”
— “Nasıl olsa kanser olacağım, ya da kalp krizinden, beyin kanamasından öleceğim. Hayat çok anlamsız geliyor bu yüzden.”
— “Haberlerde kalp krizinden ölmüş birini görünce hemen aklım göğsüme gidiyor. Sonrasında da ağrı, halsizlik ve enerjide azalma oluyor. Bu da benim endişelerimi tetikliyor.”
Siz de benzer durumlar yaşıyor musunuz? Sağlığınızla ilgili sürekli korku ve telaşla mı yaşıyorsunuz?
Hastalık hastalığı olan kişiler vücutlarında herhangi bir hastalıkları olmamasına rağmen ciddi bir hastalıkları olduğuna inanırlar. Bu düşüncelerinden dolayı da sürekli kaygı ve korku hissederler. Bu kişiler sürekli vücutlarına ve sağlıklarına odaklıdırlar. En ufak bir ağrı, şişkinlik, kabızlık, baş dönmesi vs. gibi vücutlarında hissettikleri belirtileri abartırlar çünkü bu belirtilerin ciddi bir hastalıktan (kanser, kalp ve beyin hastalıkları, tedavisi mümkün olmayan ölümcül hastalıklar... gibi) kaynaklandığına inanırlar. Bu yüzden de hastane hastane, doktor doktor gezerler. Defalarca MR çektirirler, tahliller ve her türlü tetkikleri yaptırabilirler. Sonuç olarak hekimler sağlıklarıyla ilgili her şeyin normal olduğunu ya da önemli bir sorun olmadığını söyleseler bile onlar buna asla inanmazlar.
Bazı durumlarda da kişi, tedavisi mümkün olmayan ciddi bir hastalığın ilerleyen zamanlarda ortaya çıkacağına inanır ve şiddetli bir korkuyla yaşar. Kişinin tüm dikkati bedeninde yoğunlaşır ve sürekli kendilerini muayene ederler. Bu yüzden sık sık internette ve tv de sağlık ve hastalıklarla ilgili haberleri takip edip, kendilerine teşhis koyarlar. Bedenlerinde var olduğuna inandıkları hastalıkları hakkında sürekli araştırma yaparlar ve bir türlü ikna olamazlar.
Bazı kişiler doktorlara kısa bir süreliğine inanabilirler, böylece bir süre endişe ve korkularından kurtulup rahatlayabilirler. Fakat daha sonra hastalık yeniden tetiklenir. Örneğin televizyonda kalp krizinden ölen birini gördüğünde ya da bir yakınının kanser olduğunu duyduğunda kişinin bu psikolojik hastalığı yeniden tetiklenebilir. Çünkü kişi aynı hastalığa kendisinin de yakalanacağına inanmaya başlar ve korkuya kapılır. Hastalıklara karşı duyulan korku bedene yansır. Çünkü kişi korktuğunda ya da kaygılandığında stres kimyasalları kan dolaşımına salınır, böylece kişinin kalp atışları hızlanmaya başlar. Solunum hızı artar, nefes darlığı çekebilir. Kollarda ve bacaklarda uyuşma, karıncalanma, mide yanması, bulantı ve benzeri belirtiler ortaya çıkabilir. Bedeninde oluşan bu gibi belirtiler kişiyi daha da korkutur. Siz de bunları yaşıyor olabilirsiniz ya da belki bir yakınınız yaşıyordur. Genellikle 20’li, 30’lu yaşlarda ortaya çıkan bu psikolojik hastalığın hangi durumlarda ortaya çıkabilir?
Peki, bu hastalık nasıl oluşur?
Bu psikolojik hastalık özellikle evhamlı, kaygılı, ayrıntıcı, titiz, boş ver diyemeyen, her şey zamanında ve mükemmel olsun isteyen kişilerde çok daha sık görülür. Bir yakınının ölmesi, sevdiği birinin ciddi bir hastalığının ortaya çıkması, ağır iş koşulları, ekonomik sorunlar, boşanma, yaşlanma gibi nedenler bu hastalığın ortaya çıkmasını tetikleyebilir.
Çocukluk çağında yaşanan olumsuzlar, bu dönemde ailede birilerinin hastalıkla ilgili endişeli tutumunun olması, ya da ailede ciddi bir hastalık yaşanması da bu hastalığın oluşmasında önemli rol oynamaktadır.
Hastalık takıntısı olan kişilerin zamanla toplumsal, ailevi, sosyal ve kişisel sorunları ortaya çıkmaya başlar. Kaygı ve korkuları nedeniyle enerjileri ve üretkenlikleri azalır. Ayrıca hastaların yüzde sekseninde sağlık - hastalık takıntılarına ek olarak depresyon, panik atak, sosyal fobi gibi psikolojik sorunlar da oluşabilir. Hastalığın bu noktaya gelmesi tedaviyi de güçleştirir.
Bu hastaların aslında gitmesi gereken ilk yer psikolog ya da psikiyatrist olması gerekirken, en son gittikleri yer olur. Bunun nedeni bu durumun psikolojik bir sorun olduğunu kabul etmeyip, bedensel bir hastalığı olduğuna inanmasıdır. Oysaki bu rahatsızlık psikolojik bir sorundur; dolayısıyla tedavisi de psikolojik yöntemlerle olmalıdır. Psikoterapi yöntemi ve gerekirse ilaç desteğiyle tedavide başarılı sonuçlar elde edilebilir.
Hastalık hastası olan birine, “saçmalama senin bir şeyin yok, abartıyorsun” gibi ifadelerde bulunmak yanlış bir tutumdur. Bunun yerine bu kişiyi bir psikoloğa ya da psikiyatriste yönlendirmek en doğrusudur.