Ekonomik krizlerle değişim
Ekonomi ve kriz; dünya tarihinde tespit edilebilen veya bilinen 12.000 yıllık Şanlıurfa’daki “Göbekli Tepe” dikkate alınmaz ise 8.000 yıl öncesinden başlamak üzere insan ihtiyaçlarının ortaya çıkışı ile mübadele ekonomisi ile başlamıştır. Mübadele ekonomisi süreç içerisinde ihtiyaçlar arttıkça ve genişledikçe, insanoğlu çeşitli değişim araçları icat etmiştir.
Ekonomik kriz tarihi araştırıldığında bilinenlerden 1870 yılından bugüne kadar küresel ekonomi 14 kez büyük sayılamayacak kadar orta ve küçük derecede krizlerin yaşandığı belirtilmektedir.
Bugüne gelindiğinde; Çin’den dünyaya yayılan ve Covid-19 adı verilen salgın ve sonrası bir ekonomik kriz yaşanmıştır ancak bu salgın olmasaydı da dünya yine bir ekonomik krize girecek miydi? Ekonomide otorite diyebileceğimiz bazı çevreler ve ekonomik kuruluşlar Covid-19 olmasa da dünyanın bir ekonomik krize gireceği, Covid-19’un bunu öne aldığı konusunda ortak görüşe sahiptirler. Görüş şu, bugünkü küresel ekonomik sistem insani değil ve eksik yönleri mevcuttur. İnsani olmadığı için de 10 yılda bir ekonomik kriz üretiyor ortak görüştür. Bu sistemin artık sürdürülemez hale geldiğini sistemden beslenenler de biliyor. Ama herkes seyretmeyi tercih ediyor.
Peki, daha insani bir ekonomik sistem mümkün mü? Bu konu İslam İktisadı Araştırma Merkezi (İKAM) tarafından 14-16 Ekim 2022 tarihinde gerçekleştirilen 10. İslam İktisadı Atölyesi’nde birçok ülkeyi temsilen katılan uzmanlarca mevcut sistemle alternatif sistemler masaya yatırıldı. Sonuç; “Ana akım ekonomi ve özellikle de mevcut büyüme merkezli ekonomik model, günümüzde karşılaşılan birçok krizin bizzat kaynağıdır.”
Zira bu tür bir ekonomik model, toplumun küçük bir kesimini ekonomik olarak güçlendirirken, büyük kitleleri ekonomik bir darboğaza sürüklemektedir. Piyasalardaki mevcut sermaye bazı ülkelerde ve şirketlerde el değiştirmekte bu el değiştirme esnasında toplumun küçük bir kesimi zenginleşirken, büyük bir bölümü fakirleşmektedir. Bu ise zaman içerisinde önemli sorunlara neden olarak toplumlarda ekonomik, siyasi ve sosyal krizlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bu nedenle dünyada hâkim olan bu ekonomik modelin ciddi bir şekilde sorgulanması gerekmektedir.
1929 dünya ekonomik bunalımıyla kıyaslanan bu kriz özellikle Eylül 2008 ayında gözle görülür hale gelmiştir. ABD'deki taşınmaz mal piyasalarının birden değer kaybetmesi ve bunun sonucu olarak tutulu satışlardaki kişisel iflasların artmasının bu krizi tetiklediği belirtilmektedir. Küresel ölçekte 1997 Asya mali krizi ve 1998 Rusya ekonomik krizinden dünya piyasaları çıkış eğilimindeydi. Ancak Türkiye'nin 1990'lı yıllardaki yüksek enflasyon, işsizlik vb. kronik ekonomik sorunları hâlen devam ediyordu. Ülkede en yüksek ekonomik faaliyetlerin yapıldığı Marmara bölgesinde gerçekleşen 1999 Gölcük depremi ile Türkiye ekonomisi yıkıcı bir etki yaşadı. 1999'da sektörlere göre imalat, enerji, inşaat ve ticaret alanlarında daralma yaşandı ve ekonomi yıllık bazda %3,4 oranında küçülmüştü. Enflasyon, bütçe açığı ve işsizlik oranı çok yükselmişti. Enflasyonun yüksek olması nedeniyle TL’na güven düşüktü ve dövize olan güven nedeniyle bankalardaki mevduatın yarısından fazlası döviz mevduatından oluşuyordu.
Siyasi durum ise 1990'lı yıllarda Türkiye'de kısa süreli hükûmet değişikliklerinin yaşandığı bir dönem olmuştu. 6 koalisyon hükûmetinin kurulduğu 1990'lı yıllarda 1999 Türkiye genel seçimleri sonrasında Demokratik Sol Parti'nin meclis çoğunluğu olmadığından, bir azınlık hükümeti denemesi sonrasında, üç partinin koalisyonu ile 28 Mayıs 1999'da 57. Türkiye Hükümeti kurulmuştu. Sandalyesi fazla olandan Başbakan diğerlerinden de başbakan yardımcıları ile hükümet oluşturulmuştu.
Türkiye de 56. Hükümet döneminde Haziran 1999'da kabul edilen kanun ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kuruldu. Bu kurulların amacı 90'lı yıllarda kamuoyuna sıkça yansıyan bankacılık alanında yaşanan yolsuzlukları önlemek ve gerektiği takdirde bu bankaların faaliyetlerini durdurmaktı. Her iki kurumda 2000 yılının Haziran ayında resmen görevine başlayabilmişti.
Cumhurbaşkanlığı kendine bağlı Devlet Denetleme Kuruluna (DDK) bir talimatla kamu bankaları ve fona devredilen bankalar hakkında denetleme başlattı. Ancak bu durum Cumhurbaşkanlığının, daha önceki Maliye Bakanının başkanı olduğu Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunda (BDDK) denetleme başlattı olarak medyaya yansıyınca zamanın Başbakanı tarafından "Şimdi ilginç bir durum ortaya çıkmış oluyor; denetimin denetimi yapılmak isteniyor. Bu ilk defa karşılaşılmış bir durum olduğu için şimdilik bir değerlendirme yapamayacağım ama durumu dikkatle izleyeceğiz." açıklaması yapmıştı.
BDDK başkanı, önceki koalisyon döneminde Maliye bakanlığı görevini yapmış bir kişiydi. Halkbank’tan sorumlu yine aynı parti’li bir devlet bakanı, Vakıfbank’tan sorumlu koalisyonun bir diğer ucunda ki merkez sağ partili bir devlet bakanı mevcuttu. Meclisin seçtiği Cumhurbaşkanı, anayasal yetkisini kullanarak bankalar hakkında mali bir denetleme başlatmış olsa da kurumlardan sorumlu olanların siyasi kişilikleri nedeniyle bu denetlemeye siyasi bir boyut kazandırıldı. Cumhuriyet tarihinin ekonomik ve siyasi boyutuyla "en derin krizlerinden biri " olarak yorumlanmış ve bu yönüyle "Kara Çarşamba" olarak da adlandırılmıştır. Aynı gün İstanbul Borsası yüzde 14, ertesi gün yüzde 18 değer kaybetti. Gecelik faizler yüzde 760'a, Hazine borçlanma faizi yüzde 144'e kadar yükseldi. 680.000 lira seviyesinde olan Amerikan $’ı bir hafta içinde 1.000.000 lirayı geçmişti. Kriz sonunda çok sayıda iş yeri kapandı, işsizlik kayda değer oranda yükseldi. 2001 yılı sonunda kamunun faiz harcamaları toplam vergi gelirlerinin yüzde 92,3'üne ulaştı.
Bu kriz 3 Kasım 2002 seçimlerini getirdi. Türk toplumu koalisyon partilerini seçim barajının altında bırakırken yüksek bir oy oranı ile Adalet ve Kalkınma Partisini iktidar olarak seçti. Bu ekonomik kaostan kurtulan Türkiye makus tarihini değiştirdi. Türkiye ekonomisinin dinamiklerini harekete geçirerek, ekonomik araçların iktisadi koşullara göre kullanılmasıyla, süreç içerisinde alınan ekonomik tedbirlerle ekonominin çarkları sistematik hale gelmişti.
2008 küresel krizinde bile Türkiye ekonomisi yüksek derecede etkilenmemiş ve alınan ekonomik tedbirlerle ülkenin küçülmesi, geriye gitmesi engellenmişti. Ancak bugünkü ekonomik kırılma dolayısıyla, ekonomik kriz o dönemde ki benzerlikten uzak seyir etmekte ve yapay etkilerle farklı yönlere sürüklenmektedir. Ekonomilerde özellikle Türkiye’nin ekonomik tarihine bakıldığında yapay etkiler hep olmuştur ve ekonomide çoğu zaman yakın geçmiş hariç olumsuz yönde etkileşimler ortaya çıkmıştır. Ancak son dönemlerde bu tür yapay unsurlardan kırılmalar olmuş veya bu kadar yüksek düzeyde etkilenmemiştir. Önlemler alınıyor, ancak Türk milleti buna ne kadar katkı sağlıyor, ne kadar geri dönüş alınabiliyor, buna bakıldığında yeterli olmadığı görülmektedir. Son dönemde meydana gelen deprem, sel gibi doğal afetlerle birlikte pandemi sonrası küresel ekonomik krizlerden de etkilenen Türkiye ekonomisi beklentileri karşılamakta zorlanmaktadır. Bu hızlı ekonomik değişimin veya bu kırılmanın ortadan kaldırılmasına yönelik millet desteği sanki yeterli değildir. Sanki millet sürmesinden yana fırsatçı davranmaktadır. Ancak zararlı çıkan yine millet, toplum olacaktır. Bu durumdan olumsuz etkilenende elbette ki millet, yani yine Türk halkı olacaktır. Bunu da dikkate almak gerekiyor. Türkiye’de de dünyada olduğu gibi ekonomik bozulmalar, kırılganlıklar yine Avrupa’yı örnek alırsak; AB ülkelerindeki ekonomik değişmeler gibi bozulmalar ağır, toparlanmalar, düzelmeler hızlı bir şekilde gerçekleşebilecek mi? Ekonomide buna imkan var mı? Elbette ki var ancak başarı uygulanacak ekonomik politikalara bağlıdır.
Bu arada, F- 35 için verilen 1.4 milyar $ ABD’den alınacak mı, alınacaksa ne zaman alınacak? Alınmayacaksa F 16’lar Türkiye’ye satılacak mı? Ülkeye alınan yabancılara milyarlarca para harcanmaya devam edilecek mi? Kamu açıkları başta olmak üzere mali ve kamusal anlamda tasarruf edilebilecek mi? Edilecekse ne kadar tasarruf hedefleniyor.
Kamuya ait hangi envanterler ve kuruluşlar satış listesine konulacak ve satılacak veya satılmadan ekonomi düzelecek mi? Döviz garantili ödemelerden ne zaman TL’ye geçiş yapılacak veya kaldırılacak mı? Bütün bunların netleştiği gün ekonomik kriz diye bir şey kalmayacaktır, olsa bile unutulacaktır. 2023-Mayıs seçimleri sonrasının Türkiye’ye beklentileri karşılaması ve olumlu katkılar sağlamasını bekliyor ve bu inancımızı sürdürüyoruz.
Sağlıkla kalın, kendine yeten bir ülke olabilme ümidiyle.