Orta Doğuda Gerilim Politikaları
Son günlerde İsrail - Filistin gerilimi Hamas’ın İsrail işgalinde bulunan Gazze çevresine roketle havadan ve karadan yaptığı kara harekâtı ile dünya gündemine oturmuştur.
Hatırlanacağı üzere uzun yıllar yan yana yaşayan İsrailoğulları'nın on iki kavmi birbirlerinden bağımsız olarak yaşıyordu. Dışarıdan gelen tehditler karşısında Şaul'un krallığı altında bu on iki kavim birleşip MÖ 1050'de İsrail Krallığı adında tarihte ilk defa bir Yahudi devleti kurmuştu. Ancak bu krallık uzun süre yaşamadı. Uzun süre yurtsuz, vatansız yaşayan ve 1492’de İspanya’dan kovulan Yahudilere Osmanlı kucak açmış, ikinci dünya savaşında Hitler’in soy kırımı politikası sonrası da bir kısmı Türkiye’ye sığınmıştı.
Tekrar bir Yahudi devleti kurma hayaliyle yaşayan Yahudiler bu rüyaları için yaklaşık iki bin sene beklemek zorunda kaldılar ve bu hayalleri ikinci dünya savaşı sonrası ABD ve AB ülkelerinin desteğiyle 14 Mayıs 1948'de Filistin toprakları üzerinde yaklaşık 9 bin 842 metrekarelik bir alanda İsrail’in kurulmasıyla gerçekleşti.
İsrail Filistin toprakları üzerinde Kudüs’le birlikte vaadedilmiş “kutsal topraklar” olarak gördüğü ve bu konuda birçok Hristiyan Avrupa ve ABD’nin de desteği ile bu toprakları kendine hak görmüştür. İşgalden bu yana hep savunmada kalan Filistin-Hamas’la ilk defa saldırıda bulunmuştur.
Filistin Halkı Hamas Hükümeti öncülüğünde aylardır Mescid-i Aksa’ya sürekli baskınlar düzenleyip, yerleşimciler eliyle işgallere devam eden terörist İsrail’e büyük bir misilleme yapmıştır. Gazze’den 5 bine yakın roket fırlatıldıktan sonra 1.000 kadar savaşçı aniden sınırdaki kentlere girmiştir. “Aksa Tufanı” adını verdiği operasyonla birçok kontrol noktasının ele geçirildiği, yüzlerce İsrail askeri etkisiz hale getirilirken onlarcasının esir alındığı bildirilmektedir. Hamas’ın saldırısı sırasında İsrail’e ait hava savunma sistemi “Demir Kubbe” çöktü, MOSSAD tarihinin en büyük zaafını yaşamış, uluslararası arenada kötü duruma düşmüştür!
Bu bölgede bir çok kişinin hayatını kaybettiği ve bir çok sivilin kayıp olduğunu belirten İsrail, Hamas’ı terörle suçlarken bölgede yıllardır uyguladığı terör devleti olma durumunu göz ardı etmektedir. Bu operasyon ile Filistin halkı Siyonist Yahudi işgalcileri büyük bozuma uğratmakla kalmamış, sözde Kudüs savunucusu bütün sahtekârları, kirli zihinleri, her şeyi düşmanının yenilmezliği üzerine kuran kavga kaçkını nefis saldırganlarını da deport etmiştir.
Türkiye taraflara itidalli davranma çağrısında bulunurken, Kudüs’ün Türkiye’nin kırmızıçizgisi olduğunu defalarca belirtmiştir. Saldırıyı Hizbullah’tan beklerken Hamas’ın gerçekleştirdiğini belirten ve İsrail’de anayasa değişikliğinden kaynaklanan gösterilere askerlerin görmezden geldiği de iddia edilen Netanyahu savaş ilan ederek savaşın İsrail’in başarısı ile sonuçlanacağını belirtmiştir.
Sonuç savaş İsrail’in başarısı ile mi gerçekleşecek bilinmez ancak şu an net olmamakla birlikte Hamas’a finansal ve askeri teçhizat desteğinde bulunan İran için İsrail Cumhurbaşkanı Herzog Hamas’ın bu saldırıyı İran’daki şer odaklarının yardımıyla gerçekleştirdiğini iddia etmiştir. Bu harekatı görmezden gelen MOSSAD Amerika’nın 2001’li yıllarda ikiz kulelerle evinde vuran EL KAİDE’yi suçlarken arkasından Irak’a girmiş, Saddam yönetimini devirerek enerji kaynaklarını ele geçirmişti. 11 Eylül 2001 kıyamını tamda batılı işgalcilerin istediği gibi itibarsız kılarak İslam’a fobi ile terörü yan yana getirmiş, ikiz kulelerin vurulmasını İslami terör olarak tanımlayıp, bunu taraflarına kabul ettirmiştir.
Filistin-İsrail geriliminin ABD’nin baskı politikaları sonucu Suudi Arabistan’ın Mısır’ın ve bölgedeki bazı İslam ülkelerinin İsrail’e karşı son dönemde gösterdikleri yumuşama politikalarının durdurulmasına yönelik olabileceği üzerinde de durulmaktadır. Hamas’ın bu harekatı İsrail’in Filistin’in tamamını ele geçirmek için bir ABD-İsrail projesi olabilir mi? bu zaman içerisinde görülecektir. ABD ve AB destekli İsrail’in yaşadığı zaafı, düştüğü çukuru görünmezleştirmek için Filistin Halkının bu başarısını bir projeymiş gibi algı operasyonu yapmaya mı çalışılıyor, bu görüşünde doğru olup olmadığı çok yakın gelecekte anlaşılacaktır. Umuyor ve bekliyoruz ki bu savaş bir üçüncü dünya savaşına neden olmasada Orta doğuda ki haritaları değiştireceği açıklanan bölge Türkiye’yi ve Arap ülkelerini çok yakından ilgilendirmektedir.
Şu an izlemede kalan Rusya, Çin ve diğer ülkelerin izlemede olduğu ve destekten çok terör olarak değerlendirdikleri Filistin-İsrail gerginliğinde gelişmelere göre duruşlarını ortaya koyacaklardır. Taraflardan Filistin Devlet Başkanı Abbas şu ifadeleri kullanmıştır, "Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti topraklarında İsrail'in işgaline son verilmesi ve halkımızın bağımsızlık, egemenlik ve Birleşmiş Milletlere tam üyelik hakkının tanınması, bölgede güvenliği, istikrarı ve barışı sağlayacak şeydir."
Filistin Lideri, uluslararası hukuki kararların İsrail'e uygulanmaması ve Filistinlilerin maruz kaldığı adaletsizliğin ve baskının devam etmesinin, sonuçlarını kimsenin kaldıramayacağı bir patlamaya yol açtığına dikkati çekti. Abbas ayrıca, Filistin halkına uluslararası koruma sağlanmasının gerekliliğini vurgulamaktadır.
Görüşmede Macron ise, "Fransa'nın iki devletli çözümü destekleme, gerilimin tırmanmasını durdurmak için çalışma ve tüm taraflarla temas kurma konusundaki kararlılığını" ifade etmiştir. Filistin resmi ajansı WAFA'da yer alan haberde Abbas, ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile yaptığı görüşmede; İsrail güçleri ve Yahudi yerleşimcilerin ihlallerinin, Mescid-i Aksa başta olmak üzere Müslümanların ve Hristiyanların kutsallarına saldırılarının, bölgedeki tırmanışın nedeni olduğunu vurgulayarak, İsrail'in Filistin halkına yönelik tırmanışına son vermesi gerektiğini belirtmiştir.
Uluslararası meşru kararlar ve uluslararası hukukun İsrail üzerinde uygulanmamasının, Filistin halkının maruz kaldığı zulmün sürmesinin, bölgedeki durumların sonuçlarına kimsenin katlanamayacağı bir patlamaya doğru sürüklediğine dikkati çeken Abbas, Filistin halkına uluslararası koruma sağlanması çağrısında bulunmuştur. Blinken de ülkesinin tüm taraflarla bölgedeki gerilimin sona ermesi için çalıştığını belirterek, iletişimde kalmanın önemini vurgulamıştır.
Türkiye - İsrail ilişkileri; Türkiye ile İsrail'in, Türkiye'nin İsrail'i tanıdığı Mart 1949 tarihinden sonra kurdukları ikili ilişkilerdir. Türkiye, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeler arasında İsrail'i tanıyan ilk ülkedir. Bu ilişkiden hareketle Türkiye Rusya-Ukrayna savaşında üstlendiği arabuluculuk rolünü Filistin-İsrail gerginliği arasında yürütebilir mi? Böyle bir politikanın geliştirilmesi durumunda tarafların bu konuda ki politikaları ne olur, olumlu bir bakış açısına girilir mi? Sonuç alınabilir mi? Bu konunun uluslararası düzeyde de değerlendirmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhurbaşkanı da arabuluculuk konusunu deklare etmiştir. Türkiye bu görüşünü uluslararası düzeye taşıyabilir mi? Taşırsa nasıl taşır?, tüm bunların takibi şarttır.
Konuya Kenan diyarı kutsal topraklar sınırlarından bakılırsa Mısır’dan İran’a kadar Türkiye’nin Güney sınırlarını da içine aldığı bilinmektedir. Türkiye’nin elbette bu konuda bir milli politikası vardır. Tedbirler alınacak ve değişik politikalar üretilecektir, üretilmelidir.
Türk dışişleri ve Cumhurbaşkanlığının taraflarla ilgili görüşmeleri ve girişimleri medyaya yansımakla birlikte sonuç alınması olasıdır. Bölgedeki sivil ölümlerine son verilmesi insani olarak beklentimizdir. İsrail-Filistin geriliminin tüm insanlığın ve Türkiye’nin menfaati açısından durdurulmasını bekliyor ve temenni ediyoruz.
Sağlıkla kalın. Barış dolu nice yıllara kavuşmak dileğiyle.